Merhaba merhaba :)
Nasılsınız?
Evet, yaklaşık 300 sayfalık serüvenimizin sonuna gelmiş bulunmaktayız. Sizinle buralara gelmek çok güzeldi. Özellikle yaptığınız yorumlar 💜 💜
Bittiği için biraz duygulandımmm :,) Ama bambaşka hikayelerde yeniden buluşacağız 💜
Aslında üç farklı final düşünüyordum ama sonra vazgeçerek tekte bitirme kararı aldım. Kitaplarımı okuyanlar bilir ki ucu açık sonları severim.
Son defa keyifli okumalar ^^
Sevgilerle 💜
İnstagram; blackmavi.ms
-
Bazı insanlar duygularını paylaşmakta zorluk çekerler. 'Zorlanıyorum' ya da 'Acı çekiyorum' demek onlar için güçtür. Hissettikleri sıkıntıları yüreğine gömer ve gün yüzü göstermezler.
"Anahtarları ver."
Aldığım derin nefesler ciğerlerimi yakıyorken sakinliğimi korumaya çalışarak Taylan Beyden anahtarı istedim. Dişlerimi sıkmaktan çenem ağrımıştı.
"Ferra Hanım..."
Uzattığım elim boş kaldığında harlanan öfkeme yenik düşerek sesimi yükselttim. Öyle bir bağırdım ki açık alanda sesim yankılanarak kulaklarıma ulaştı. Neyse ki etrafta çok insan yoktu ve var olanlar da kendi işleriyle meşguldü.
"Anahtarı ver dedim!"
Taylan Bey irkildi. Cebinden arabanın anahtarını çıkarıp avucuma bıraktı. Refleksle yaptığını ben arabayı çalıştırıp yanından uzaklaşırken adımı seslenmesiyle anlamıştım. Umursamadım.
Abime duyduğum güven kalbimin üzerinde ağlıyordu. Canım yanıyordu. Acıyı koparıp atmak istesem de çoktan her bir zerremi kaplamıştı. Ve ben ağlayamıyordum bile.
Katlanılmaz sızı parmak uçlarıma ulaştığında arabayı sola kırdım ve taşlı bir yola girdim. Nereye gittiğimi biliyordum.
Asif ile Sena'nın peşinden gittiğimiz yoldu arşınladığım yol ve karşımda duran uçurumda durmuştu ikisi. Bense ayağımı gazdan çekemiyordum. En sonunda bastırmaya çalıştığım tüm duyguların oluşturduğu o bataklığa batmıştım. Zihnim, hissettiğim acıyı dindirebilmek için fiziksel bir çözüm arıyordu. Tam da şu anda kendimi arabadan atsam ve derim lime lime olsa, oluk oluk kanasam ya da buradan denizi boylasam, serin suların içinde boğulsam olmaz mıydı? Bu acı yok olurdu değil mi?
Arkamdan gelen durmaksızın çalan korna sesiyle kendime geldim. Ayağım refleksle basmıştı frene. Araba arkasında büyük bir toz bulutu bırakarak, uçurumun kenarında durmuştu. Bedenim arabanın durmasıyla öne savruldu. Arkamdan gelen korna sesi sustu. Gerçekten biri mi gelmişti yoksa kendi uydurmam mıydı? Direksiyona yasladığım başımı kaldırıp bakmadım.
Sessizliğe katlanamayarak indim arabadan. Ben sessiz kalsam zihnim susmuyordu. Abimin sözleri kulağımdan gitmiyordu. Abim.
Elimi saçlarıma götürüp avucumda toplayıp çekiştirdim. Hala abi diyebiliyordum. Yumruklarımla başımı döverken çığlık attım. Sonra başımı kaldırıp güneşin kızıllığının karıştığı koyu bulutlara sahip göğe baktım.
"Neden yapıyorsun bunu bana," Öylesine büyük bir öfkeyle haykırıyordum ki boğazım ağrımıştı. "Neden her mutluluğun hemen ardına hayatımdan çalıyorsun?!"
Omuzlarım sarsılıyordu ama ağlayamıyordum. Yumruk yaptığım ellerimi çözemiyordum. Uçurumun kenarına biraz daha yaklaştım. Dalgaların kayalıklara vuran hırçınlığını benzettim kendime. Tırnaklarım avuçlarıma batıyordu. Kalbimin üzerini yumrukladım bu defa. Hemen kimseye güvenmemem gerektiğini yine acı bir şekilde öğretiyordu hayat bana. Her aldığım nefesimin sonunda haykırış geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEFTUN
General FictionSevmekten korkan Ferra, sevmemesi gereken bir adama aşık oldu. MEFTUN Büyülenmişçesine tutkun, vurgun olan, aşık