🖤32🖤

254 124 358
                                    

Selam sevgilerim.💕

Bu bölümü inanın aklım yerinde olmayarak yazdım. Üç-dört kez okudum. Umarım çok fazla hata yoktur. Öyle olursa lütfen belirtin.

MERAK ETTİĞİNİZ SIRLAR DÖKÜLÜYOR. MUTLU OLUN BAKALIM.

Ben bu şarkıyı koymayı çok bekledim. O yüzden bu hikâyenin, bu kısmına kadar armağan ediyorum. Siz de mutlaka dinleyerek okuyun. Tek ricam bu.

Türkçesini bırakıyorum yukarıya. İzlersiniz. 🤍

🧭 Rauf & Faik / Закат И Рассвет 🧭

Keyifli okumalar...✨

|CEMRE|

Beni korkuttun...

"Bu resmi çok isterdim."

Üzgünüm.

"Böldüysem gerçekten özür dilerim."

Hayır, bitmişti zaten.

"Senin ateşi görünce belki fazla varsa, birkaç odun alırım, demiştim."

Şu sandalyenin arkasında işine yarar birkaç yakacak bulabilirsin.

"Çağıl."

İrkilerek arkamı döndüğümde bulanık silüetini gördüm. Gözlerimi acıyla ovuşturdum.

Gökay likörün harikaymış. Kafası biraz geç geliyor ama olsun.

Birkaç adım attığında ayaklandım.

"Sen..." dedim fısıldayarak. Adımları durdu. Titreyen ellerimle telefonun fenerini açıp ona doğrulttum. İnanabilmek için. Likörün bu gerçekçi kafasına inanabilmek için...

Fenerin ışığından gözleri kamaştı. Yüzünde tebessüm yoktu. Odun isteyen mahcubiyeti yoktu. O gün giydikleri ve omzundaki şalı da yoktu. Siyah tişörtü ve kahverengi bir deri ceketi vardı. Yüzü kan ter içinde kalmıştı. Gözleri kızarmıştı. Gerdanından terler boşalırken göğsü hızlı hızlı inip kalkıyordu. Siyah parlak saçlarının birkaçı alnına yapışmıştı. Omuzları düşmüş ve bitap haldeydi. Sol kolunu tutuyordu.

"Merhaba." dedi yeniden. Tıpkı o günkü gibi. Korkuyla birkaç adım geriledim. Mesafemiz açıldı.

Ne yani, biraz önce sadece kafamın içinde konuşmuyor muydu? Gerçekten burada mıydı?

"Özür dilerim." dedi fısıltıyla. Ağladığına yemin edebilirdim. Yaşadığım şoktan çıkamadığım için tekrar irkildim.

Beni burada, yine korkutmuştu.

Birkaç adım daha attığında yine geriledim. Gerçekti. Buna kalıbımı bile basardım. Bu asla likör kafası olamazdı.

"Ne için? Aldattığın için mi?" dedim sessizce. Ben de ağlıyordum.

"Hayır."

"Artık senin dileyeceğin özüre ihtiyacım yok benim."

"Sadece..."

"Sadece ne?" dedim ona hızla yaklaşarak. Telefonu hiddetle yere fırlatmıştım bu sırada. Açık feneri üstte kalmış küçük bir ışık saçıyordu. Göğsünden onu hızlıca ittirdim.
"Git ve bir daha sakın gelme!"

"Ne diyeceğimi bilemiyorum."

Onu tekrar ittim. "Hiçbir şey duymak istemiyorum zaten!"
Tekrar ve tekrar ittim, sertçe.
"Defol! Yüzünü bile görmek istemiyorum senin!"

PUSULA | TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin