38. Bölüm: Kocaeli Zamanı!

477 31 16
                                    

İyi okumalarr 💗

🪄
"O kazağımı bulamıyorum Sera! Ne
giyeceğim ben?" dedim sinirle.

Antrenmandan sonra Kerem bizi eve bırakmıştı ve ben ne giyeceğimi seçemiyordum. En sevdiğim kazağımı da Ankara'da unutmuştum.

"Güzelim benimkilerden vereyim işte! Senin kazağına benzeyen bir kazağım var. Bekle getireyim hemen."

Bu kazak neden bu kadar önemli diye merak ediyorsunuzdur şimdi.
Bu kazağın üstünde büyük bir yıldız var ve benim en sevdiğim sembol yıldız. Hem de bana aşırı uğurlu geliyor her seferinde. Normalde böyle şeylere pek inanmam ama güzel bir şey yaşadığımda, üstümde hep o kazak oluyordu. Ayrıca aşırı tatlıydı ve rengi de bana yakışıyordu.

"Bu var bak," dedi Sera elinde siyah bir kazakla gelirken.

"Siyah giymek istemiyorum." dedim küçük çocuklar gibi. Elindeki kazağı alıp inceledim. Benim yıldızım önümdeydi ama onun yıldızı arkasındaydı.

"Kızım hem sen kazağı ne yapacaksın ki? Biraz şık giyin. Senin şu lacivert, üstüne yapışan düğmeli bir kıyafetin vardı. Onu giy."

Dolaptan Sera'nın dediği bluzu çıkarıp yatağımın üzerine bıraktım. Bunun altına güzel bir ispanyol paça giderdi. Siyah ispanyol paça pantolonumu da aldım.

"Nasıl oldu?" dedim kombini göstererek. Gülerek ellerini birbirine vurdu. Küçük bir çanta hazırladım. Şimdi ise Sera ile birlikte sarma saracaktık. Hamarat görünmeliydim sonuçta. Tamam, zaten öyleyim de, incecik yaprak sarmalarımı görüp tatmaları gerekiyordu.

"Getir bakalım." dedi Sera kollarını sıyırarak. Gülerek yaprak dolu leğeni kenara bıraktım. Arkaya da müzik açtığımda saatlerce yaprak sarmalık bir ortam oluşmuştu.

Ve öyle de oldu. Yaklaşık 3 saat yaprak sarmıştık. Ellerimiz buruş buruş olmuştu. Etrafı temizledikten sonra yataklara geçtik. Uykumu güzelce almam gerekiyordu.

                                  ---

Çalan alarm ile gözlerimi araladım ve hiç olmadığım kadar enerjik uyandığımı hissettim o an. İlk defa. Acaba neden? Çünkü Kocaeli zamanı!

Gülümseyerek lavaboya gidip işlerimi hallettim. Yolculuğumuz yaklaşık iki saat sürecekti. Bu biraz üzüyordu ama olsun. Kerem ile daha uzun yolculuklara çıkmak istiyordum. İnşallah olurdu bir gün.

Önce hep birlikte kahvaltı yapacaktık. Saat daha yeni altı olmuştu. Biz sekizde yola çıkacaktık. Evet, biraz erken kalkmışım. Ama hiç sorun yok, bir yere gidilecekse erken kalkmak güzeldir.

Mavi düğmeli olan bluzumu giyip altına da siyah ispanyol paça pantolonumu giydim.
Saçlarımın buklelerini belirginleştirip Sera'nın yanına gittim.

"Sera kuşum," dedim saçlarını okşayarak. Gözleri yavaş yavaş aralandığında gülümsedim ve elinden tutup çektim.
Küçük bir kahvaltı yaptık hemen.

"Kahvaltıda yersiniz diye yaptım."
O da neydi öyle? Kek mi yapmıştı? İyi de ne ara yapmıştı? Uyurken rüyamda kek kokuları geliyordu. Demek ki gerçekten kek yapılıyormuş. Gülerek boynuna atladım ve sıkıca sarıldım.

"Seni çok seviyorum bebeğim benim." dedim yanaklarından öperken.

"Bende seni çok seviyorum Defne'm."

Heyecanla odama gidip hafif bir makyaj yaptım ve montumu giyip çantamı sırtıma taktım. Sarma ve kek poşetini de alıp kapının önüne geldim.

"Bol şanslar hayatım. Şansa ihtiyacın olmadığına eminim. Seni çok sevecekler, hiç şüphen olmasın. Merak etme, evine de çok iyi bakacağım. Yarın için bir sürü yemek yapacağım."
Yanaklarından kocaman öptüm.

SON DAKİKA • Kerem Aktürkoğlu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin