Havanın güzelliğinden gözlerimizi alamadığımız bir günde projemizi gerçekleştirmek üzere Atatürk Orman parkında toplandık. Etraf curcunaydı resmen. Nerdeyse tüm banklar dolmuş, çocukların çığlıkları arasından sıyrılan yaşlı fertlerimiz parkın diğer tarafında toplanmışlardı. Sararan ağaçların arasında boş bulduğumuz bir çardağa geldik. Malzemelerimizi masaya koyarak işimize başladık. Ali kameraman, ben sunucu, Furkan ve Samet de asıl olayın yapılmasından sorumlu kişilerdi. İlk olarak uçurtma etabını gerçekleştirecektik. Birkaç yaşlı amcaya "Hayatınızda hiç uçurtma uçurttunuz mu?" sorusunu yönelttik. Kamil amca bu soruya en heyecanlı cevap veren kişiydi.
"Yok yavrum. Nerde.. İş yapmaktan onu mu gördü gözümüz!" dediğinde "Peki yapmak ister misiniz?"' dedim. "Tabi tabi çok isterim yavrum." diyerek ayaklandı. "Hani nerede? Verin bakalım. " dediğinde Samet "Amca bu ipi sıkıca tutup şu tarafa doğru hızlıca git. Ben bıraktığım an kontrolü sende olacak. " dedi. Birkaç denemeden sonra işlem başarılı oldu. Uçurtma havalanırken gökyüzünü hayranlıkla izledi Kamil amca.. Elindeki ipi sıkıca kavrayıp gülümsedi. O kırışık yüzü nasıl bir anda çocuğa dönüşür hayretle bakakaldım.
Geldik ikinci etaba! Balon uçurtmak olacaktı. Ne kadar basit gibi görünsede zamanında bunu bile bulamayan çocuklar vardı. Yüzlerindeki buruşukluklar yaşlı olduklarını kanıtlasada her yaşta insanın yüreğinin bir köşesinde küçüklüğü yatar. Uyanırsa mutlu ederdi sahibini. Bize eşlik eden şanslı kişi Fatma nineydi bu kez. Doksanlı yaşına aldırmadan bizimle eğlencesini bulmuştu. Başındaki yemenin rüzgarla uçmasına izin verirken şalvarının deseni içindeki kelebekler kadar cıvıl cıvıldı. Eline tutuşturduğumuz balonlarla adeta çocuk gibi sevinen o yüzü görünce bir kez daha şükrettim. İyi ki böyle bir fırsat vermişti Rabbim diye. Ali ne kadar soğuk görünsede parka geldiğinden beridir beklemediğim kadar mutlu görünüyordu. Her amcanın, teyzenin saygısını alarak teker teker ilgilenmişti. Aynı şekilde Samet de. O havalı, kendini beğenmiş insan yerine şevkatli ve sevecen biri gelmişti. Keşke normalde de böyle yüzlerini gösterebilselerdi.
Üçüncü etaba geçmeden önce tavla oynayan amcaların yanına geldik. Dört tane amca parkın bir ucunda yürüyüş yoluna bakan çardakta yerlerini bulmuşlardı. Masaya koydukları çerezler sohbetlerinin tadını artırırken bizde nasibimizi aldık. Hepsinin ayrı ayrı yaşam hikayelerini dinlerken ben fındıkları yemeye koyuldum. Çocuklar ise kendilerini oyuna kaptırmışlardı.
Samet "Ya amca bak. Hile yapmadım. Ne geldiyse o." diyerek amcayı ikna etmeye çalışıyordu. Amca ikna olmamakta kararlı bir halde "Hayır efendim! Zarı tutarak attın, gördüm. Hepiniz şahitsiniz." dediğinde Furkan "Amca arkadaşımızın cahilliğine ver. Devam et sen, o hep böyle mızıkçılık yapar. " dedi. Ufak tefek atışmalar olsada oldukça iyi anlaştıklarını düşünüyordum. Hilal'in aramasını görünce yerimden kalkarak arka taraftaki ağaçlara doğru yürüdüm. Aramayı yanıtladığımda Hilal ve Nur ardarda soru sormaya başladılar. Üstün körü anlatıp telefonu kapattım.. Başımı gökyüzünün parlaklığına çevirdim. Güneş ışıklarını yüreğime naifçe dokundururken etrafa bakındım. Biraz sonra ıhlamur ağacının altında oturmuş, elindeki telefona derin derin bakan birini gördüm. Kıyafetlerinden hatırladığım kadarıyla Ali'ydi bu. Yanına doğru yaklaştım. Telefonun ekranını zar zor görmeye çalıştım. Aile fotorağrafı gibi birşeye bakıyordu. Beni farkedince dolan gözlerini kaçırarak ayağa kalkmaya çalıştı. "Rahatsız ettiysem kusura bakma." dediğimde "Yok ya önemli değil." dedi.
"Oturabilir miyim?"
"Sen bilirsin."
Yanına doğru oturdum. Yere düşen ıhlamur yapraklarını elime aldım ve oynamaya başladım. Biraz suskun kaldıktan sonra konuştum.
"Aileni mi özledin?"
Sert bir dille "Hayır" dedi. Israrla devam ettim.
"Iım.. Başka birini o halde?"
Yüzünü telefonundan kaldırıp bana doğru çevirdi.
"Neden böyle dedin şimdi?"
"Bakışlarından.." dedim ve yüzümü karşı tarafa doğru çevirip konuşmaya devam ettim.
"Ben ne zaman ailemi ya da büyüklerimi özlesem aynı senin gibi dolu gözlerle ekrana bakarım. Sonunda kavuşma varsa çektiğim her hasret bana zafer gibi geliyor. Ama tam tersi bir durum olduğunda daha çok ızdırap oluyor. Geçen sene dedemi kaybettiğimde bu durumu daha iyi anladım.. Şimdi ne zaman birlikte olduğumuz fotoğraflara baksam içim o kadar acıyor ki boğazım düğümleniyor. . Suskun bir şekilde dolan gözlerimi siliyorum ve sürekli şunları diyorum. Keske şunu da yapsaydım, keşke şunu da deseydim ya da demeseydim. Ama bu keşkeler ne onları ne de zamanı getirebiliyor."
İçimi kaplayan hüzünle beraber ara verdim konuşmama. Bakışlarını üzerimde hissediyorken çekimser bir halde "Fazla konuştum değil mi? Bazen çeneme hakim olamıyorum her ne kadar sessiz görünsemde." dedim ve yalancı bir kahkaha attım.
"Söylediklerin gereksiz değil kalptendi." dediği an o sert bakışlarına çevirdim gözlerimi. Öylesine duygulu ve anlamlı ifadesi vardı ki onun Ali olduğundan şüphe duydum. Elim kurumuş yapraklara baskı yaptığında çıkan sesle beraber irkildim. Gözlerimi hızla ondan uzaklaştırdım ve elimde kalan yaprakları utanarak temizlemeye çalıştım. Bir şey söyleyip içinde bulunduğum şu durumdan kurtarmalıydım ikimizide. Neyse ki benden önce davranan biri vardı.
"Oo! Bizim afacanlara bakın siz. Hava güzel yayılmışsınız çimlere. Allah keyfinizi bozmasın."Furkan'ın tepkilerine artık alışmıştım ve komik gelmeye başlamıştı.
"Amin kardeşim amin. Sizin orada keyifler nasıl. Hani oyun oynuyorsunuz ya."
"Biz sadece oyun oynamıyoruz orada. Önemli iş yapıyoruz." dediğinde Ali "Peh! Neymiş o önemli iş? " diye sordu.
" Böyle insanlara yakınlaşıp onlara istediklerimizi yaptıracağız. Ama sen anlamazsın tabi satış prensibinden. "
"Gerçekten büyük marifet kanka. Devam et bu kafayla."
Üzerime yapışan toprağı silkeleyerek ayağa kalktım. Vakit geç olmadan üçüncü etabı da bitirmeliydik.
"Muhabbetinizi bölmek istemezdim ama bitirelim mi artık projeyi."
Furkan işaret parmağı bana doğru uzatırken aynı anda ağzından "şak!" diye bir ses çıktı.
"Tamam patron bitirelim şu işi."
Samet'in olduğu masaya doğru yürürken Ali arkamdan "Melike!" diye seslendi. Ne söyleyecek diye düşünmekten alamadım kendimi ve olduğum yerde gelmesini bekledim. Yanıma geldiğinde elini ağzına götürerek boğazını temizler gibi öksürdü.
"Az önce anlattığın şey için.. Yani samimi sohbetin için teşekkür ederim."
Gülümseyerek başımı salladım. Aslında ben de teşekkür etmeliydim. Sonunda maskesinin ardında sakladığı yüzünü bana gösterdiği için..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİNDİBA
Teen FictionÜniversitede İşletme bölümü okuyan son sınıf öğrencisi Melike, iki kız arkadaşı Nur ve Hilal ile beraber aynı evde kalmaktadır. Aynı zamanda sınıflarından grubuna dahil olan iki kız arkadaşları daha vardır. Bunlar Sena ve Cemredir. Beş kişilik arkad...