Masadaki telefonun çalmasıyla bir umut doğdu. Hadi telefona bak lütfen. Ve sesime kulak verdi. Telefonu açtı.
"Evet koridorun sonundaki oda."
"Ne zaman getirirsiniz anahtarı?"
"Peki ben derse gideceğim. Siz odaya bırakırsınız."
Telefonu kapattı ve lambayı söndürüp dışarı çıktı. İşte şimdi rahat bir nefes alabilirdim yani alabilirdik. Ayağa kalkmak istedim fakat uzun süre bu şekilde durduğumdan uyuşmuştu. Samet ise ayağa dikilmiş kalkmamı bekliyordu. Elini uzattı destek almam için. Karar verecek zaman değildi. Acele etmeliydim. Elini tuttum ve ayağa kalktım. Zar zor attığım adımlarla masanın önündeki koltuğa tutundum. Ayaklarım karıncalanıyordu. Sorularımı sormaya başlayabilirdim.
"Burada ne işin var?"
"Senin ne işin varsa o işim var."
Çok bilmiş beyfendi yine modundaydı.
"Ödevi yerine koyacaktın yani. Neden peki?"
"Çünkü bir işi beceremeğini biliyorum. Bu yüzden de gruba attığın taslağı çıkardım ve yerine koydum. Hepsi bu."
Sinirlendim. Yanına doğru yaklaştım." Sen mi oynadın benimle? Doğruyu söyle." dediğimde "Kendimi niye tehlikeye atayım." dedi. Haklıydı.
"Tamam o halde nereden anladın doğru kişiye teslim etmediğimi?" Bunu derken aklımdan hastalığımı öğrenmiş olduğu gerçeği geçti. Hüzünlü bakışlarımı gezdirirken yüzünde, suratıma doğru eğildi.
"Çünkü sen teslim ettiğini yazdığında Ezgi kalite yönetimi dersindeydi. Zaten gruba da gecikeceğini yazmıştı. Okumadın mı?"
"Bir dakika mesaj falan görmedim nasıl olur bu?"
Telefonumu çantamdan çıkarıp whatsapa girdim. Grup sohbetini açtığımda gruptan çıkarıldığım gözüküyordu. Samet'e baktım ve ekranı gösterdim.
" Evet bende bunu Ezgi yazdığında farkettim. Eğer biraz daha dikkatli olsaydın sende farkedebilirdin."
"Samet! "
"Hişt! Birileri duyacak sessiz ol. Dışarı çıkalım hadi. Gelirler birazdan."
"Ama ödev."
"Ben koydum yerine merak etme. "
"Ama sen.." derken kolumdan tutarak susturmak istercesine çekti kendine. Kelimeler boğazımda kalırken macera şuan biraz daha romantik bir hal almaya başlıyordu. Dışarı çıktığımızda merdivenlerin oradan sesler geliyordu. Tam karşı tarafımızda kalan yangın merdivenlerine ilişti gözüm. İşaret parmağımla gösterirken "Şuradan inebiliriz." dedim. Montunun cebinden anahtarı çıkarıp odanın içerisine fırlattı ve kapıyı kapattı. Koşar adımlarla yangın merdivenlerinden inmeye başladık. İkinci katın kapısı açıktı, oradan içeriye girip rahat bir nefes aldık.
"Anahtarı almayı nasıl becerdin? " dedim soluk soluğa.
Duvara yaslanmış şekilde "On parmağımda on marifet.. Becerikliyim her konuda." dedi. Ellerim dizlerimdeyken yerimden doğruldum. Elimi kalbime götürdüm. "Hala hızlı atıyor."
Yanımdan uzaklaşırken "Korkudan altına yapacaktın neredeyse." dedi. Arkasından bağırdım "Sen sanki farklıydın. Neredeyse hoca bile duyacaktı kalp atışlarını."
Bana doğru çevirdi yönünü. Birkaç adım attı ve önümde dikildi. Genelde böyle yaptığı zamanlar beni utandırıyordu. Yüzümü mimiksiz tutmaya çalıştım.
"Korkudan olduğunu da nereden çıkardın?"
Kocaman açılan gözlerime ağzımda dahil olurken donup kaldım. Etkilenme etkilenme. Dağınık saçlarını neredeyse yüzümde hissediyordum. Etkilenmemek elde değildi. Başımı çevirdim. Boğazımı temizler gibi yapıp "Ben gideyim. Baya geç oldu zaten." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİNDİBA
JugendliteraturÜniversitede İşletme bölümü okuyan son sınıf öğrencisi Melike, iki kız arkadaşı Nur ve Hilal ile beraber aynı evde kalmaktadır. Aynı zamanda sınıflarından grubuna dahil olan iki kız arkadaşları daha vardır. Bunlar Sena ve Cemredir. Beş kişilik arkad...