Yemek arası günün en özel anıdır. Hele de menüde sebze graten varsa benden iyisi yoktur. Okul sayfasından menüye göz geçirdikten sonra yemekhanede yemeye karar verdik. Hava soğumaya başladığından kot ceketimi giyindim hemen. Siyah sırt çantamı takarken, Nur sınıfın kapısına çoktan varmıştı. Camel renkli yağmurluğunu eline almış aceleyle hareket ediyordu."Kızlar ben Ayça'yla yiyeceğim. Derste görüşürüz."
Hızlı adımlarla ayrılırken birşey söyleyemedim. Söylesem de beni duymazdı. Şuan onun için daha önemli bir iş var çünkü. Hoşlandığı çocuk hakkında bilgi almak gibi. Hakan diğer grupta Ayça'nın yakın arkadaşıydı. Uzun boylu, kirli sakallı, kumral biriydi. Abartılacak derecede yakışıklı bir surata sahip olmasa da Nur'un gözünde okulun en yakışıklı çocuğuydu. Aslında sorun tipini beğenip beğenmemekte değildi. İçime sinmeyen bazı durumlar vardı. Ama bu elle tutulur gözle görülebilir bir şey değildi. Bu yüzden sadece uzaktan izlemekle yetiniyordum. Tabi Ayça içinde aynı şey geçerliydi.
Bizi eken yalnızca Nur değildi. Cemre de erkek arkadaşıyla yemek için ayrıldı. Kalan saplar olarak yemekhanede karnımızı doyurduk. İnsan kaynakları dersi için 33 nolu sınıfa geldik. Kapıdan içeri girer girmez gözlerim Nur'u aradı. Mesajlarıma dönmediğinden ne olup bittiğini bilmiyordum. Endişem iyice artmışken bir adım daha atamadım. Sena ve Hilal'e çantamla ceketimi emanet edip koridora çıktım. Nerede olduğunu bilmesemde okulun bir yerinden çıkacağını biliyordum. Dedektif edasıyla gidebilecekleri yerleri gözlemlemeye başladım.
Fakültemizin işletme bölümünü hemen giriş kattaki sınıflar oluşturuyordu. Dışarıdan küçük gibi görünsede kocaman sınıflar göz yanılmasına neden olabiliyordu. Geniş koridorlar kum rengiyle boyalı olsa da küçük pencereler güneş ışınlarını engellediğinden pek aydınlık değildi. Yine de benim gözümde mükemmel görünüyordu. Kısa gezimin ardından bir kat yukarı yani kamu yönetimi bölümüne çıktım. Sınıfların önünden çekimser halde dolaştım. Kapısı açık sınıfların içine bakınmaya devam ettim. Koridorun sağ bölümüne doğru yöneldiğim sırada duyduğum sesle geriye doğru döndüm. Koridorun sonundan geldiğini tahmin ederek sessiz adımlarla ilerledim. Yangın merdivenlerine kadar geldiğim sırada ses daha çok arttı. Başımı duvardan gizlice çıkardım. Sırtı dönük birini gördüm önce. Orta boylarda, saçları az, giyimi özensiz. Açık kot pantolunu kırışmış, üzerine giydiği kahve ceketi vücuduna fazla oturmuştu. Sinirlenmiş olsa gerek kollarını bir o yana bir bu yana savurarak bağırıyordu.
"Senin ne işin var o it herifle! Seni uyarmıştım. Yaptığın her hatada ceza ödemek zorundasın."
Elini önünde ki kızın çenesine götürdü ve sıktı. Kız zar zor konuşmaya çalışırken elleriyle oğlanı durdurmaya çalışıyordu. Sesi boğuk bir şekilde çıktı.
" Lütfen. Dur. Yanlış anladın. Ben görüşmedim onunla. "
Hala çenesini eliyle kavramış halde dişlerini sıkarak" Buna inanmamı bekleme. " dedi. Kız acıdan inlerken bundan zevk alırmış gibi diğer elini şaçlarına değdirdi. Kıvırcık saçlarının arasında dolaştırdıktan sonra " Seninle işim daha bitmedi. " diyerek eliyle kavradığı saçları çekti. Bunu duvarın arka tarafından izlemek zordu benim için. Bir şeyler yapmam gerekti ama korkudan bacaklarım tittiriyordu. Ne yapacağımı düşünürken, mahrum kaldığım o şiddet karşısında başım ağrımaya başladı. Etraf hızla dönmeye başlarken görüntü bulanıklaştı. Beynim karıncalanmaya devam ederken psikopat serseri kızı bırakmış bana doğru çevirdi yüzünü. Onları izlediğimi farketmemesi için duvara ani bir hareketle yaslandım. Elim başımda bulanık görüntünün geçmesini bekliyordum. Bana doğru gelen ayak seslerinden dolayı kalbim hızla atmaya başladı. Beni gördüğünde ne tepki verecektim? Gözlerimi sıkıca kapattım. Ayak sesleri daha da yakınlaştı. Nefes almakta zorlanıyordum. Avuç içlerim ellerimi sıktığım için terlemiş halde, bana gelen felaketi bekliyordum. Beklenen felaket aksine sakince önümden geçti. Sıkıca kapattığım gözlerimi açtığımda sulanmıştı ve o halde arkasından öylece bakakaldım. Beni gördüğüne emindim. O halde neden umursamadı? Yaptığı pislik karşısında bu kadar sakin davranması sinir bozucuydu. Ama en çokta bir şey yapmadan öylece izlemek.. Susmak.. Aciz kalmak.. Bunlar kalbime ok gibi saplanırken asıl mağdur edilen kişiyi merak ettim. Islanan gözlerimi silip yaslandığım duvardan doğrulttum kendimi. Zar zor attığım adımla başımı, kızın olduğu yere doğru çevirdim. Kıvırcık saçlarını elleriyle düzeltirken ağlamamak için direniyordu sanki. Üzerindeki beyaz bluzunu kot pantolonuna sıkıştırtı. Yüzüne kondurduğu gizli gülücükle sakinleştirdi kendini. Biraz sonra başını olduğum yere doğru çevirdi. Karşı karşıya geldiğimiz sırada başımı geri çekemeyecek kadar şaşkındım. Dilim tutuldu. Beni gördüğün de yalancı gülümsemesinin yerini öfke aldı. Gözleri sinirden kızarmış, hızlı adımlarla bana doğru yaklaşıyordu. Kim olduğunu anlamak kolay oldu. Bana karşı olan o öfkeli bakışların sadece bir sahibi vardı. İkinci felakete karşı neyse ki daha dayanıklıydım. Koluma hızla yapışarak tüm gücüyle duvara itti.
Duvara çarpan belim ağrıdan sızlıyorken gözlerime bakıp "Az önce gördüğün şeyi umarım saklamayı becerirsin. Yoksa bu sefer önce ki gibi sakin kalamam. O küçük beynine bunları not et." dedi.
Bir zamanlar dostluk adına tüm dünyayı karşılarına almayı cesaret eden iki arkadaş, şimdi başkaları adına karşı karşıyaydı.. Sözlerim boğazımda düğümlenirken kolumu zor da olsa elinden almayı başardım. Başımı yüzüne doğru yaklaştırdım. Kaşlarımı kaldırıp rahat bir ifadeyle "Umrumda bile değilsin." dedim. Bu söz fazla acımasız olsa da kendini bu hale düşüren biri için çokta bir şey ifade etmiyordur. Hızlı adımlarla uzaklaşırken yanından, bu katta ne işim olduğunu bile unuttum. Kafamı toparlamaya çalışırken Yeliz'in o sözlerini kafamdan silemiyordum. Bacaklarımın dermanı kalmamış gibi sızlıyordu. Merdivenlere yaklaştığım sırada korkuluklara sıkıca tutundum. Dikkatlice basamakları inmeye başladım. Yanımdan geçen öğrencilerin yüzleri beynim netleştiremezken duyduğum ses sürekli kulağımda yankılanıyordu."Melike! Melike! Kanka!"
Mavi gözleri kocaman olmuş korkuyla önümde dikildi. Nur'du bu. Onu uzun zaman sonra tanıyamamak ürküttü. Sıkıca boynuna sarıldım. Sesim kısılmış halde "Nur.." dedim.
"Melike noldu sana? İyi misin?"
Ellerimi çekerken "İyiyim sadece biraz yorgun gibiyim." dedim.
Bakışlarını dikerken gözlerime inanmadığını biliyordum.
"Gerçekten iyiyim ben. Hem seni arıyordum. Neredesin?" dediğimde "Ya.. Kankam.." dedi ve koluma girdi.
"Hakan beni sormuş. Hani geçen yemekhanede selam vermiştim ya.. Ayça da uzun uzun anlatmış beni ve Hakan benim için tatlı kız demiş. Ya kanka çok iyi değil mi bu haber!"Düşünceler içinde boğulurken bu heyecanına karşın iyi şeyler söylemeliydim.
"Ya kanka çok sevindim. Demek ki dikkatini çekmişsin. Artık bir şeyler olacak gibi.."
"Ay inşallah!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİNDİBA
Novela JuvenilÜniversitede İşletme bölümü okuyan son sınıf öğrencisi Melike, iki kız arkadaşı Nur ve Hilal ile beraber aynı evde kalmaktadır. Aynı zamanda sınıflarından grubuna dahil olan iki kız arkadaşları daha vardır. Bunlar Sena ve Cemredir. Beş kişilik arkad...