Sıcak kahve bardağında elimi gezdirirken o konuşmasına devam ediyordu. Kalabalık ortamda başbaşa bu şekilde buluşmak zaten çıkmış olan dedikoduyu daha da harmanlayacaktı. Bu durumdan rahatsız olan sanırım sadece bendim. Yiğit her zamanki rahat tavırlarıyla eşlik ediyordu. Daha fazla dayanamadım ve konuşmasını bölerek "Sende rahatsız olmadın mı?" diye sordum.
Afallamış yüz ifadesiyle "Neyden pardon?" dediğinde "Aramızda çıkan dedikodudan bahsediyorum. Şuan da bu şekilde oturmak bile haklı çıkarmıyor mu onları?" dedim. Nihayet içimi dökmüştüm. Ne zamandır içimde çözmeye, belli etmemeye çalışsamda artık dönemi sorunsuz bir şekilde kapatmak istiyordum. Geriye yaslanır halde, sol eliyle masanın üzerinde bulunan karton bardakla oynarken konuştu.
"İnsanların benim hakkımda söylediği şeyleri kaale almamayı çoktan öğrendim. Ama tabi sende haklısın durum ikimizi ilgilendiriyor. Ben sen rahatsız olursun diye hiç düşünmedim. Özür dilerim."Samimi konuşmasına karşılık sert çıkışımdan dolayı biraz utanmıştım. Sesimi daha sakin bir tonda ayarlayarak "Özür dilemene gerek yok. Ben sadece rahatsızlığımı dile getirmek sorunu bitirmek istedim." dedim.
"Sen sorunu mu çözmek istiyorsun yoksa kaynağını mı bulmak istiyorsun?"
Kaşlarımı kaldırdım ve düşünmeye başladım. Bu işi başlatan kimdi asıl? Yüzünü gösterdiği halde tanıyamadığım o sapık mı? Ya da her defasında beni bitirmek için intikam yeminleri eden Yeliz mi? İyi biliyordum ki doğru cevap aslında bu iki seçenekti.
"Şey, sormadım farzet. Ben sadece duygularımı dile getirdim hepsi bu."
"Kaçma Melike. Yüzleş. Kafanda kurup durma her şeyi. Benimle ilgili olan düşüncelerini de söylebilirsin. İyi ya da kötü."
Ona peşimde olan sapıktan ya da Yeliz'den bahsedemezdim. Sırrımı biliyor diye etrafımda dönüp duran entrikalara onu da dahil edemezdim.
"Peki madem kızlar senin yaptığını düşünüyor. "
Oturduğu yerde hafifçe doğrularak kaşlarını çattı.
"Ciddi mi söylüyorsun yoksa..."
"Yoksa ne?"
"Onlara benim hastalığımdan bahsetmiş olabilir misin?"
Gözlerimi kaçırdım. Doğruyu söylemek zorundaydım ama cesaretimi toplayamıyordum. Sessiz kalışımın ardından "Anlaşıldı." dedi. Başını yana çevirip dudağını ısırken sinirli bir hali vardı. Masaya doğru yanaştım. Tırnaklarımla oynarken yüzüne bakmadan konuştum.
"Bilirsin biz kızlar her şeyi öğrenmek, didiklemek isteriz. Kızlar da bana öyle yapınca bende söylemiş bulundum. Hem onlardan sır çıkmaz merak etme sen."
Konuşmam biter bitmez ani bir çıkış yaptı.
"Cemre öğrendi yani bu durumda."
Donuk ifademle başımı salladım. Neden bu kadar önemliydi öğrenmesi anlamıyordum. Sözler ağzımda düğümlenirken yutkunmakta güçlük çekiyordum. Yaptığım hatanın ızdırabını iliklerime kadar hissediyordum. Sessizliğimi bozmak istercesine "Sana içimi dökerken aramızda kalacağını zannediyordum. Cemre'ye yani kızlara söylemen hayal kırıklığına uğrattı beni." dedi.
"Farkındayım ve gerçekten özür dilerim. Keşke geriye sarabilsem, unuttursam. Ama malesef ki..."
"Tamam üzülme. Olacağı varmış, olmuş diyelim."
Daha fazla sohbette devam edemezdim. Sadece başımı salladım tüm gücümle. Kantinde sesler hızla yükseklirken ikimizde sessizlik hakimdi. Çok geçmeden ayağı kalktı ve kabanının düğmelerini iliklerken yüzüme bakmadan konuştu.
"Aslında bugün seninle buluşmamın bir nedeni vardı. Kendimle ilgili önemli diyebileceğim bir sır söylecektim. Fakat şuanda sana güvenemem. Umarım bir gün sana inandığımda söylerim. "
Ağzım açık kalmış vaziyette dinledim. Yanımdan giderken öylece kalakaldım. Adeta içimde vicdan azabı yerini almış kendimi suçlamaya başlamıştım. Hem ondan şüphelenip hem de bana emanet ettiği sırrı başkalarına söylemek affedilir bir şey değildi. Öyle çok merak ettim ki söyleyeceği şeyi kendime iyice kızar oldum. Buruk bir sancıyla kalktım masadan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİNDİBA
ספרות נוערÜniversitede İşletme bölümü okuyan son sınıf öğrencisi Melike, iki kız arkadaşı Nur ve Hilal ile beraber aynı evde kalmaktadır. Aynı zamanda sınıflarından grubuna dahil olan iki kız arkadaşları daha vardır. Bunlar Sena ve Cemredir. Beş kişilik arkad...