Bembeyaz bulutlar sanki gitmemem için yalvarıyordu. Acele etmeden yavaş yavaş hazırlanıyordum. Aklıma takılan düşünceler fare gibi kafamda takırdamaya başlamıştı. Düşünceler uyuştururken beynimi hazırlanmak kolay olmadı. Aynada donmuş bir ifadeyle bedenimi süzmeye başladım. Gömleğimin fırfır detayları lavanta rengiyle beraber sanki buluşmaya çokta hevesliymiş havası verirken bej renkli pantolonum kışa rağmen fena halde sırıtıyordu. Gene de değiştirmek içimden gelmedi. Final haftası öncesi dolabımda kalan son ütülü parçalar olarak bana eşlik etmeliydiler. Nur'un şal çekmecesini karıştırırken bulduğum açık mor renkli şalını başıma yerleştirdikten sonra kapının arkasına gelişi güzel astığım krem renkli kabanımı üzerime attım. Düğmelerini ilikleyerek dış kapıya doğru adımlarımı hızlandırdım. Portmantonun önünde dikilmiş vaziyette duran Hilal'e hafifçe gülümsedim. Tavrımdan anlamış olacak ki "Maşallah pek bir hevessiz görünüyorsunuz. "dedi.
"Çok mu belli oluyor?"
"Gitmek zorunda değildin kanka . Niye zorluyorsun ki kendini."
Çantamı omzuna geçirirken sakin bir ses tonuyla "Eninde sonunda buluşacaktık. Ha bugün ha yarın." dedikten sonra az da olsa gülümseyerek "Neyse geç kalıyorum çıkıyorum ben." dedim.
"Tamam dikkatli ol. Nur da geç gelir muhtemelen sende öyle . Bende artık finallere çalışmaya devam ederim ."
Botlarımın bağcıklarını yaparken konuştum.
"Oo.. Nur benden de geç gelir. Liseli aşıklar gibi şimdi dolanıyorlardır ."
Kikirdememizin ardından hızlıca merdivenleri inerek buluşacağımız yere doğru hareket ettim. Otobüs durağına vardığımda sadece bir kişi vardı ve muhtemelen fiziğinden de tanıdım üzere o olmalıydı. Durağın soğuk direğine sırtını yaslamış vaziyette beni bekliyordu. Üzerindeki siyah paltosunun yakasını dudaklarına değdirirken esen rüzgardan nasibini almıştı. O rüzgar benimde bacaklarıma soğuk soğuk işlerken yanına varmam epey zor oldu. Elimi zorlukla kaldırıp hafif bir tebessümle konuştum
"Geldim ben Ya.. Yavuz abi "
İsmi dudaklarımdan tedirgin çıkmıştı. Başka birinin çıkmasından korkuyordum.Yerinden hemen doğruldu.
"Ufaklık hoşgeldin. Evden çıkmak zor oldu galiba. On iki dakika geç kaldın."
Kabanımın ceplerine ellerimi sokarken "Kusura bakma bu soğukta da beklettim seni ama anca işte." diyebildim. Her halimden belli oluyordu buluşmak istemediğim.
Otobüsün yanaşmasıyla "Finallerden dolayı huzursuz olduğunu düşünüp konuyu kapatıyorum. Binelimde gidelim bir an önce donacağız yoksa burada." dediğinde peşinden devam ettim. Finallerin yaklaşması otobüsün doluluğunu bile etkilemişti. Bomboş koltuklara bakarken Yavuz abinin koluma dokunmasıyla arkadan bir önceki koltuklara yerleştik. Gözlerim dışarıyı seyrederken o sanki beni izliyordu. Normalde hep abi olarak gördüğüm insanın bu yakın tavırları tedirgin etmişti. Aklımda sürekli bir acaba kelimesi dolanıyordu. Cemre'nin sözleride bir bir yankı bulurken başka şeyler düşünmeye karar verdim. Samet ile birkaç gündür yazışmamıştık. Nasıldı, ne yapıyordu, taşınmış mıydı? Normal zamanda bu sorularla kafam meşgul olurdu. Ama son senenin vermiş olduğu o sorumluluk bilinci daha ağır basmış finallere odaklanmıştım. Onunda muhtemelen bu yüzden yazmadığını farzediyordum ki umarım öyledir. Düşüncelere daha fazla dalmama gerek kalmadan avmye geldik. İçerisi sakin görünürken sinema salonlarına doğru yöneldik. Filmi benim seçememi istemişti. Koca ekrana gözlerimi diktim. En yakın saat hangisinin önce ona bakındım. Daha sonra romantik olmamasına özen gösterip sonunda pekte tarzım olmayan bilim kurgu filmini seçtim. İsmini söylediğimde biletleri aldı ve "Melike sen geç, ben mısırları alıp gelirim. " dedi. Başımı sallayarak filmin olduğu salona doğru adımlarımı sıklaştırdım. Elimdeki bileti kontrol edip karanlık salona girdim. Koltuklarımız orta kısımda, merdivenlere yakın taraftaydı. Koca salonda parmakla sayılacak kadar az kişi vardı. Kabanımı çıkarmamışken yerime yerleştikten sonra telefonumu elime aldım. Biraz zaman geçirmek fena olmazdı diye düşünerek instagram videolarına göz atmaya başladım. Sessiz haldeyken pekte keyfi çıkmıyordu. Anasayfaya dönüp arkadaşlarımın fotoğraflarını beğenirken karşıma çıkan görüntüsüyle kalakaldım. İki gün önce paylaştığı gönderisinin karşıma çıkması neydi ki şimdi? Gözlerimi ekrandan alamıyordum. Bakışları sanki gözlerime dokunuyordu. Elinde tuttuğu kahve bardağından anlaşıldığı üzere aktive merkezindeki o meşhur kafede çekilmişti. Fotoğrafı yaklaştırdım dikkatli bir şekilde. Farkettiğim o detay kalbimi pıt pıt yerinden oynatmaya yetti. Önünde duran not kağıtları bana aitti. Birlikte çalıştığımız proje dersinden bahsediyorum. Karnımı gıdıklayan duygularımla beraber ekrandan çekerken elimi uzaklaşan görüntüsüyle birlikte tekrar kayboldum. Dalgalı saçlarına verdiği şekil yeterince yakışıklı olmasına sebep oluyordu. Gözleri sanki başımı yasladığım o gece ki gibi ışıl ışıl parlıyordu. Başımı döndüren kokusu resmen burnuma buram buram esiyordu. Gülüşü bir bir işlerken gönlüme gelen sesle birlikte irkildim.
"Kimi inceliyorsun bakayım?"Yanağı yanağıma değecekken ürkek halde geriye çekildim. Elim ayağıma dolaşmışken kendimi toparlamaya çalıştım. Kendime geldiğim sırada ekranda gördüğüm şey karşısında gözlerim sonuna kadar açılmış ağzımdan aniden fırlamıştı kelimeler.
"Oha! Delirmiş olmalıyım."
Yavuz abi şaşkın bir halde "Noldu, iyi misin?" dedi.
Ona Samet'in fotoğrafını beğendiğimi nasıl söylerdim. Telefonun ekranını hızla kapattım. Daha fazla rezil olmak istemiyordum. Ses tonumu düzelterek " Bir şey yok Yavuz abi. Bir şey gördüm de.. " dedim ve elindeki mısıra yapışarak devam ettim. "Çok güzel koktu. Başlamak üzere, sen de otur istersen. "
"Peki " dedi yüzü asılmış vaziyette. Acaba görmüş müydü Samet'i? Ağzıma attığım birkaç mısırla beraber filmi izlemeye koyuldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİNDİBA
Teen FictionÜniversitede İşletme bölümü okuyan son sınıf öğrencisi Melike, iki kız arkadaşı Nur ve Hilal ile beraber aynı evde kalmaktadır. Aynı zamanda sınıflarından grubuna dahil olan iki kız arkadaşları daha vardır. Bunlar Sena ve Cemredir. Beş kişilik arkad...