Tüm hayal kırıklığıyla banka oturdum. Ellerimi ovuştururken gökyüzüne de bakmayı ihmal etmedim. Gecenin zifiri karanlığına inat parlayan yıldızlar, tek iyi gelen şeydi. İçimde bulunan gamı, kederi sanki bir bir yok ediyordu. Öyle güzel parlıyordu ki yıldızlar bulunduğum yeri unutturuyordu. Ben mi gökyüzündeydim yoksa onlar mı yeryüzüne inmişti bilmiyordum ama gözlerimi kamaştırıyordu ışıltıları. Gözlerim kamaştıkça daha da yakınımda olduklarını anladım. Limon ağacından gelen ışıklardan bahsediyordum. Parıl parıl parlayan o küçük ışıklar, yüzüme kondurduğu gülüşlerin farkında gibi daha da güzelleşiyordu. Karnımda oluşan kelebeklerin çırpınış sesleri bir türkü gibi eşlik ediyordu. Yavaşça ayağı kalktım. Olduğum yerde ellerimi açarak bir tur döndüm. Yağmur gibi yağan ışıltıdan nasibimi almak için. Ve birazdan sevinçten büyümüş göz bebeklerim ışıkların ardından gelen o adamda takılı kaldı. Bana doğru gelen o adam, sanki büyülü bir evrende beni mutlu etmek için var olmuştu. Ağzım kulaklarıma varmış, kelebekler karnımda uçuşurken sesim de bir o kadar heyecanlı çıktı.
"Bu çok güzel!"
"Senin kadar değil. "Işıklardan alırken kendimi ona doğru çevirdim bakışlarımı. Yanaklarım utançtan kızarmış, ne diyeceğimi bilemiyordum. Yanıma gelmeye devam etti. Karşımda dikildi tüm heybetiyle. O kadife sesiyle tekrar konuştu.
"Beğendiğine sevindim senin içindi bunlar. E bir de ödev için tabi. "
Sesimi düzeltir gibi yaparak "Benim için mi, ödev için mi anlamadım. " dedim.
"Oturalım mı önce? "dediğinde ikimizde ışıklı ağacın altındaki banka oturduk. Devam etti.
"Şöyle anlatayım. Oğuz hoca final ödevi vermişti hatırlıyor musun? Çevrenizdeki bir yeri güzelleştirin falan. Bende burayı seçtim."
Başımı hafifçe sallayarak "He sen o yüzden ödevi ben hallederim demiştin." dedim ve devam ettim.
"Sadece ödev için mi yani?"
"Sen burayı çok seviyorsun. Yani hep burada görüyorum seni ve hep burada döküyorum içimi. Artık benim içinde önemli bir yer oldu. Bu yüzden burayı seçtim."
Rüzgar sanki etrafımızda sevinçle dans ediyordu. Yüzlerimiz ışığın etkisinden midir bilmiyorum o kadar parlaktı ki bir kez daha ona aşık oluyordum. Birkaç saniyelik bakışımamızın ardından konuştum.
"Çok teşekkür ederim. Burası gerçekten önemli benim için. "
Sırtını soğuk banka daha çok yaslar halde "Ne demek. Seni mutlu ettiysem ne mutlu. Ama.." dedi. Sustu.
Yüzüne doğru yaklaştım. Hafifçe eğilerek "Devamını getirmeyecek misin? "dedim.
"Aması sen beni mutlu etmeye pek niyetli değilsin."
"Ne demek istiyorsun?"
Bunu bekliyormuş gibi yerinden doğruldu.
"Kıyafetin bile bugün fazla özenli değil mi? Seni hiç böyle şık görmedim. Genelde pek özenmezsin."
Sırtımı tekrar yasladım.
"He şimdi belli oldu derdin. Biraz şık görünebilirler ama aslında durum şu ki..."
Devamını getirmek istemedim. Neden açıklama gereğinde bulunayım ki. Ciddi bir tavır takındım suratıma. Döndüm.
"Samet, zamanı gelmedi mi artık. Ben yoruldum bu bilinmezlikten. "
Sessizce dinledi. Gözleri karşıdaki salıncaklara bakarken durgun gibiydi. Kendini toparlamak ister gibi sırtını dikleştirdi. Ellerini montunun cebine koydu. Başı hala aynı yere bakıyorken "Farkındayım. Haklısında.. Ama kendime bile anlatamadığım şeyleri sana nasıl anlatayım. Bu seninle alakalı değil Melike. Sadece şuna inanmanı istiyorum. Yerin bende herkesten çok farklı. Ve bir gün.." dedi ve sustu bir kez daha.
Gönlüme düşen o kor gözlerimi doldurmaya yetiyordu. Neyi beklediğimi bile bilmiyorumken inanabilecek miydim ona? Yutkundum.
"Bir gün..."
Başını gözlerime doğru çevirdi. Şefkatli bakışlarıyla yüzümü okşarken "Son final günü, saat altı da.. Gene buraya beni dinlemeye gelir misin?" dedi.
Bakışlarımı yüzünden çektim ve homurdanarak konuştum.
"Yine filozof gibi konuşursan yandık. Biletimi boşa geç saate almış olacağım ."
Güldü.
"Söz veriyorum. Kafanda tek bir şüphe bile bırakmayacağım. Hatta az daha unutuyordum."
Oturduğu yerden kalktı. Ağacın arka tarafındaki çimlere doğru hızlı adımlarla hareket etti. Çok geçmeden elinde siyah küçük bir kutuyla geri döndü. Soğuk ellerini ellerime doğru uzatırken "Hatta o gün bununla beraber gelmeni istiyorum. Kabul edersen tabi. " dedi. Suratımdaki şaşkın ifadeyle birlikte kutuya uzanıp avuçlarımın arasına aldım. Etrafına sarılı kurdeleyi tek bir hamleyle çözdüm. Kapağı kaldırdığımda adeta gökyüzünden bir yıldız düşmüş gibi parlıyordu orada. Kolyenin üzerinde gezdirdim parmaklarımı. Altın zincire bağlı o parlak yıldıza...
" O gün başını omzuma yasladığın o akşam, yıldızlar hiç olmadığı kadar parlamıştı. O anı ölümsüzleştirmeyi çok istedim. Bu yüzden gökyüzünden yıldızları toplamayamadım belki ama en azından yıldızlı bir kolyeyle sana hatırlabilirim diye düşündüm "
Tüm içtenliğimle gülümseyen dudaklarım bir şeyler söylemek istiyordu.
"Bir kez daha değeri arttı bu kolyenin. Bunu asla boynumdan çıkarmayacağım. Ne olursa olsun. O günde takacağım. "
Prens bu kez prensesi değil de patatesi seçmişti. Masallar bu kez mükemmel olmak için değildi. Gerçek hayatta mutlu sona ermek için gerçekleşecekti. Ben bir kez daha inandım.. Aşk hep galip gelecekti. Hangi evrende olursak olalım..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİNDİBA
Ficção AdolescenteÜniversitede İşletme bölümü okuyan son sınıf öğrencisi Melike, iki kız arkadaşı Nur ve Hilal ile beraber aynı evde kalmaktadır. Aynı zamanda sınıflarından grubuna dahil olan iki kız arkadaşları daha vardır. Bunlar Sena ve Cemredir. Beş kişilik arkad...