Pazar gününü saatlerce uyuyarak geçirmek isterdim ama ne yazık ki Samet'in ardı ardına attığı mesajlarla bölmek zorunda kaldım.
'Melike bugün çok işimiz var.'
'Saat onda burada ol.'
'Gelirken simit almayı da unutma.'
Mesajların sesine karşı telefonumu sessize alırken yüzümü yıkadıktan sonra beyaz sweatimi ve siyah pantolonumu ütüleyip üzerimi giyindim. Biraz makyaj yapmak fena olmazdı. Abartıya kaçmadan doğal bir şekilde yüzümü renklendirdikten sonra, siyah şalımı başıma yerleştirdim. Kızlar uyumaya devam ederken Nur'un açıkta kalan üzerini yorganıyla sıkıca örttüm. Sessiz adımlarla koridorda ilerlerken kapıyı yavaşça açıp montumu portmantodan aldım ve kapıyı kapattım. Apartmanda montumu giyindikten sonra botlarımı giyip çantamı yerden kurtardım. Evimizin karşındaki pastaneden iki tane simit ve iki tane peynirli poğaça alıp watsaptan attığı konumu takip ettim. Beş dakikalık bir mesafe gösteriyordu. O kadar yakın mıydık?
Apartmanın önüne geldiğimde geriye çekilerek şöyle bir baktım. Yeni olmasada en azından bizim bina kadar eski değildi. Kum beji rengi duvarları, pencerelerin kenarına boyadıkları portakal çiçeği rengiyle ortaya çıkarılmıştı. Binanın etrafını saran kısa boylu çam ağaçlarının karla buluşması mükemmel olurdu. Beş katlı bu binanın dış kapısına geldiğimde duvara yapışık olan zillerden ismini aradım. İkinci sıradaki zilin üzerinde Samet Demirhan yazısını görmemle üst üste basmam bir oldu. Tık sesinden sonra açılan kapıyla içeri girdim. Merdivenin altında kalan dairenin kapısında bana bakarken, gülümsedim. Adımlarım yavaşlarken utangaç halim kendini belli ediyordu.
"Niye bu kadar gerildin? Seni yemeyeceğim korkma!"
"Senin kadar rahat olamıyorum kusuruma bakma."
Yavaş adımlarımı hızlandırdım ve kapının önüne geldiğimde ayakkabılarımı çıkarmak üzereyken durdurdu.
"Çıkarma sakın çorapların kirlenir. Ev baya pis çünkü."
Kapının eşiğinden içeriyi görmeye çalıştığımda önüme doğru dikildi. Gri renkli kapüşonlu hırkasından gelen parfüm kokusu cezbederken kalbimi, dağınık saçları da gözlerimi mest etti. Paspal haldeyken bile öylesine parlıyordu ki etkilenmemek mümkün değildi. Kendimi kısa sürede toparladım.
"Peki böyle gireyim o halde."
İçeriye attığım adımla birlikte temkinli davranıyordum. Duvarlar apartmanla aynı renkte olan ev, stüdyo daireydi. Bu kadar küçük bir evde yaşamak tek kişi mümkün iken, ben yinede büyük daireden yanaydım. Dış kapı ile karşı karşıya kalan mutfak epey küçüktü. Dolaplar ceviz rengi, tezgah siyah olduğu için daha da küçük göstermişti. Gri buzdolabının üzerine yapıştırmış olduğu bir yığın magnet karmaşık iken, yine gri renkli ocağın üzerinde yemek lekeleri kalıplaşmış haldeydi. Lavabonun içinde de tabaklardan ve bardaklardan oluşmuş küçük bir dağ vardı. Bu ev en son ne zaman temizlenmişti Allah bilir. Yerde halıların olmaması dikkatimi çekmedi değil. Beyaz mermelerin üzeride ocaktan farksızdı. Yüzümdeki ifadeden dolayı utanır bir halde elini boynunda gezdirdikten sonra "Evi temizlemeye yeni başladım. Baya ihmal etmiştim de." dediğinde "Baya mı? Yıllardır temizlenmemiş gibi buralar." dedim. Gülmeye başladığımda asılan yüz ifadesiyle mutfaktan çıktı.
"Benimle gel."
Peşinden giderken mutfağın yanındaki kapıdan içeriye girdik. En azından burası büyüktü. Ama duvarın renkleri bir hayli komikti. Bir taraf siyah bir taraf beyaz.. Neden böyle bir şey yapmıştı? Koltukları salonun orta yerine çekmiş, üzerlerini örtmüş ve yerdeki boya kovalarından anlaşıldığı üzere boya yapılacaktı. Hayatımda daha önce hiç duvar boyamamışken, beni bu zor göreve dahil etmesi de ona yakışır bir hareketti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİNDİBA
Ficțiune adolescențiÜniversitede İşletme bölümü okuyan son sınıf öğrencisi Melike, iki kız arkadaşı Nur ve Hilal ile beraber aynı evde kalmaktadır. Aynı zamanda sınıflarından grubuna dahil olan iki kız arkadaşları daha vardır. Bunlar Sena ve Cemredir. Beş kişilik arkad...