Vizelerin başlamasına iki hafta kala saran o telaşlı hallerimiz etkisini hissettirmeye başlamıştı. Bir yandan üzerinde düşünmem gereken bir görev, diğer yandan alttan aldığım ingilizce dersi vardı. Ne yapsam, nasıl yapsam, sorularından sonra 'okulu bırakmalıydım, gelen talipleri değerlendirmeye mi alsaydım, aslında polis olan fena değildi'ye doğru ilerlemeye başladı. Kafamı kurcalayan solucanlar yüzünden başımın ağrısı gitgide arttı. Bu durumdan kurtulmanın tek yolu vardı ve oda limon banktı. Her zamanki gibi gelişi güzel giyindiğim eşofmanlarla dışarı çıktım. Hava eserken şalımı montumun içine sıkıştırıp şapkamı güzelce başıma yerleştirdim. Bağcıkları açık botlarıma karşı tedbiri elden bırakmadım. Ellerimi cebime sokmuş yavaş adımlarla gecenin sessizliğini dinledim. Sınavlar, ödevler.. İçime dert olduğunu iddia etsem de asıl sorun kalbimleydi. Durup dururken aklıma gelen yüzü, zihnimi toparlamama engel oluyordu. Nerede olduğumu, hangi zaman diliminde yaşadığımı hatırlamıyordum. Sadece bir saniye..
Bir saniyelik bir görüntü nasıl olur da tüm vucudumu etkisi altına alır?
Paslanmış hisselerim kulağıma gelen sesiyle nasıl bir anda canlanır?
Cevapsız sorularıma karşı boynum büküktü. Peşimden süreyerek getirdiğim sorunlarımla beraber limon ağacının altındaki banka oturdum. Nur'un dersten gelmesini beklerken kulaklığımı çıkardım montunun cebinden. Ekranı buz tutmuş telefonumdan şarkı listemi süzdükten sonra slow parçalara öncelik tanıdım. Çalan her şarkının atmosferine kapılarak kurduğum hayallerim ile kendime güzel bir ortam hazırladım. Hafif mırıldanarak eşlik ettim geceye. Ya da ettik mi demeliydim?
'Bu bir uçurtmanın kaçışı belkide değil.'
'Bilmem gökyüzünde aramak doğru da değil.'
Kısa bir konserimiz ardından alkışladık düetimizi. Bu ara çok sık görmüyordum Yavuz abiyi. Bu şekilde karşıma çıkmasına şaşırdım. Sesini bile hatırlamakta zorlandım. Gözünün altında oluşan morluklardan anlaşıldığı üzere fazla çalışıyor olmalıydı. Beyaz teninde oluşan küçük sivilce kızarıklıkları ergenlik yıllarını hatırlamama yardımcı oldu. Sürekli şikayet ettiği ve tonlarca ilaç kullandığı o yılları.. Kulaklığımı çıkarıp kucağıma koydum. O ise üşüyen bedenini kollarıyla sararak ısıtmaya başladı. Titreyen dudağını konuşurken saklamaya çalıştı.
"Ufaklık! Hava buz gibi.. Üşüteceksin, annen sonra bana kızacak neden kızıma iyi bakmadın diye."
Montumun şapkası hala başımdayken kafamı çevirmek kolay olmadı.
"Yavuz abi, merak etme sen hastalanmam. Hem bak içimde kazak var."
Montumun kolundan turuncu kazağımın ucunu gösterebildim. Onun yanında kendimi çocuk gibi hissediyordum. Bana ufaklık diye seslendiği için de olabilirdi tabi. Gülümsedikten sonra başını bir sağa bir sola çevirdi. Yüzünü bana döndürerek ellerini birleştirdi.
"Hani sizin kızlar nerede? Tek bırakmazlardı yandaşların. "
Çete üyesi moduyla sesimi sertleştirdim.
"Tabi ne sandın! Nur gelecek birazdan onu bekliyordum bende."
"Öyle olsun bakalım küçük hanım. Bu aralar yanıma gelmez oldun. Önceden elinde notlarla kapıma dikilir zorla sorularını yanıtlamamı beklerdin."
"E artık son sınıf oldum. Kendi başıma üstesinden geliyorum. Hem artık ara molalarda müsait olamıyorum malesef."
Sırtını banka daha çok yaslamak istercesine kollarını göğsüne dayadı. İsteksiz bir ses tonuyla "Molalarını engelleyen başka biri mi var artık?" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİNDİBA
Novela JuvenilÜniversitede İşletme bölümü okuyan son sınıf öğrencisi Melike, iki kız arkadaşı Nur ve Hilal ile beraber aynı evde kalmaktadır. Aynı zamanda sınıflarından grubuna dahil olan iki kız arkadaşları daha vardır. Bunlar Sena ve Cemredir. Beş kişilik arkad...