Mangal kokuları gelmeye başlarken herkes masada yerlerini aldı. Kafama takılan düşüncelerden çocukları ayırt edemiyordum. Her yüz yeni ve yabancı geliyorken ismimi söylemeleriyle biraz da olsa rahatladım. Ali ve Furkan yanyana otururken, aynı masada Samet karşılarına oturmuştu. Furkan Samet'in yanını göstererek "Prenses buraya otur." dedi. Samet az önceki cevabımdan dolayı sinirlenmiş gibi duruyorken sessizce yanına oturdum. Masanın sonunda olmanın dezavantajını yaşıyordum ve yiyeceklere ulaşamıyordum. Tabağa uzanmaya çalışsamda bir türlü alamadım ve açlıktan ölüyordum. Yardım istemeyeceğimi söylediğimden dolayı Samet'ten de isteyemezdim. Şapur şupur yerken adeta söylediğim sözleri hatırlatıyordu. Karnım guruldamaya başladı. Neredeyse tabaklar boşaldı, ben hala bir şey yiyememiştim kuru ekmekten başka..
Nihayet Ali imdadıma yetişti ve hazırladığı ekmek arasını uzattı. Furkan da boş bardağımı eline alıp " Kola yollayın buraya." diye bağırdı. Utandığım için başımı kaldırmadan elimdeki ekmeği yemeye devam ettim. Masanın öbür ucundan getirilen kolaya karşılık Samet " Melike asitli içemiyor meyve suyunu gönderin. " dediğinde ekmeğime daha çok gömüldüm. Masada" Oo.. "sesleriyle beraber "Erkekleri kendine bağlamayı iyi beceriyor. Sırrını bize de söylese ya. " cümleleride yerini aldı. Söylediklerini kulak ardı edip karnımı doyurdum.
Kalan süreyi değerlendirmek adına bir bir kalktı herkes. Çocuklar beni beklerken onlara gitmelerini söyledim. Masada yalnız kaldığım sırada sofrayı toparlamaya başladım. Oğuz hoca çöp poşetini uzatırken "Çocuklar tek bırakmış seni." dedi ve gülmeye başladı.
"Hocam sizde mi?"
Çöpleri poşete doldururken "Şaka yapıyorum. Üniversite arkadaşlığı her zaman başka olur. Bir daha böyle bir ortam bulamazsın. İş hayatı daha karamsar. Demem o ki bugünlerin kıymetini iyi bil." dedi. Elini sevgiyle omzuma dokundurduktan sonra" E hadi hala burda mısın? Koş arkadaşlarına! " dedi.
"Tamam hocam."
Oğuz hocanın bilmediği bir ayrıntı vardı. İnsanları hatırlamıyordum. Şu koca gölde çocukları bulmak benim için işkence demekti. Arasam dahi farketmediğim için önlerinden geçip giderdim, bu daha büyük bir sorun olurdu. Bu yüzden tek kalmak ruhumu dinlendirmek için en iyi zamandı.
Kulaklığımı takıp gölün etrafını gezmeye başladım. Doğanın kokusunu çektikte huzur doldu içime. Küçük görünen göl yürüdükçe gözümde büyüdü. Uzakta görünen evin yakınlarına doğru geldikçe esen rüzgarla üşüsemde güneşin yansıdığı banka oturarak ısınmaya başardım. İnsan sesleri doğayla karışırken kuşların sesini duymaya çalışmak dünyanın en güzel melodisini dinlemekle aynı heyecandı. Güneş ışıklarını yüzümde gezdirirken gözlerimi kapattım ve daha fazla dokunmasına izin verdim.
"Oturabilir miyim?"
Kamaşan gözlerimi yavaşça açarken güneş ışığından beliren karartının geçmesini bekledim. Karşımda duran bulanık görüntü yavaşca aydınlandı. Hatırladığım tek yüz.. Beynimin tüm odacıklarına yerleşmiş gibi sadece o vardı. Başımı sallayarak hafifçe kenarı çekildim. Biraz sessizlikten sonra muhabbet etmeye başladık.
"Seni ilk tanıdığımda ezik gibi gelmiştin."dediğinde "Fazla açık sözlüsün." dedim gülerek.
"Hayır yani demek istediğim kendini savunmaz, insanların ne düşündüklerine esir olur." yüzünü bana çevirdi. "Ama şimdi gördüğüm en güçlü kızsın."
Samet'ten bunları duymak duygulandırdı. O sert ve havalı karekterinin altında bu kadar ince düşünceli birinin çıkması ayrıca şaşırttı. Gerçi hakkını yememek gerek.. Her zor anımda beni kurtaran kişi hep oydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİNDİBA
Teen FictionÜniversitede İşletme bölümü okuyan son sınıf öğrencisi Melike, iki kız arkadaşı Nur ve Hilal ile beraber aynı evde kalmaktadır. Aynı zamanda sınıflarından grubuna dahil olan iki kız arkadaşları daha vardır. Bunlar Sena ve Cemredir. Beş kişilik arkad...