31. Bölüm "KÜTÜPHANE"

36 1 0
                                    

Tüm gün dosyayı hazırlamakla meşguldüm. Akşam dersine sabahtan gitmek mantığa uymasada ödevi teslim etmek için katlanmalıydım. Okula geldiğimde saat daha on birdi. Ödevin toplanacağı yer, kantinin olduğu katta oniki numaralı sınıftı. Burası hazırlık okuyacaklar için dil sınıfların olduğu bölümdü. Oniki nolu sınıfın kapısına geldiğimde hafif aralık vardı. İçeride birileri var mı diye süzdükten sonra ilk sıraya oturdum. Siyah dosyayı masaya koydum ve beklemeye başladım. Etraf sessizken her hareketimde sıralardan ses gelmesi ürkütücüydü. Bu kat için hayalet bölüm diye boşuna demiyorlardı. Telefonumla biraz meşgul olmak istedim. En azından vakit geçirecek tek şey buydu. Beni etkisine alırken neredeyse nerede olduğumu unutmuştum. Kapının gıcırtı sesiyle yerimden sıçradığımda anladım bunu. Karşımda uzun boylu, saçları bağlı gözlüklü bir kız vardı. Ezgi olabilir mi diye düşünürken beni gördüğünde yanıma doğru geldi ve gözlüğün çerçevesini parmağıyla düzeltir gibi yaptı. Bakışlarını kaçırken sesi de tuhaf bir biçimde çıktı.

"Merhaba ben.. Ben Ezgi."

Kendini tanıtmasına sevindim ve bende aynı şekilde tanıttım. Elimi uzattığımda hafif bir şekilde tuttu ve bıraktı. Etrafı süzerken gözleri, boğazını temizleyip tekrar bakmadan konuştu.

"Ödev yanında mı?"  dediğinde "Evet alabilirsin." dedim ve dosyayı eline uzattım. Titreyen elleriyle alırken "Ta.. Tamam.. Ben teslim edeceğim. Gidebilirsin. " dedi. Biraz tuhaf ve korkak birine benziyordu. Her neyse.. Ödevi teslim etmenin rahatlığıyla dışarı çıktım. Sırada boş boş kampüste gezinmek vardı. Tabi ben bunu yapmayacaktım. Onun yerine vaktimi en iyi harcayacağım yeri seçtim. Kütüphane.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Huzur aramak isteyenler için en güzel yer burasıdır. Yüzlerce kitapların arasından geçerken aldığım o koku bambaşka bir aleme sürükler beni. Moralim bozuksa ve düşünceler içerisindeysem ilk buraya gelir teker teker rafları dolaşırdım. Sonra beğendiğim birkaç kitabı açar önce kokusunu hisseder, daha sonra okumak üzere otururdum pencere kenarındaki köşeme.. Okudukça açılan zihnim boş şeyleri birazda olsa alıp götürürdü sanki bir süpürge gibi. Bazende ılık ılık eserdi okuduğum cümleler. Estikçe ısındığını hissederdim buz tutmuş kalbimin. O erimeye devam ettikçe ben daha çok okurdum, ta ki yeniden atmaya başlayana dek. Artık rahatça kalkabilirdim karamsar duygularımdan.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Bu aralar ihmal ettiğim ruhuma eşlik etmek için her zaman ki masaya oturdum. Sayfaları açıp okumaya başladım. Yavaş yavaş huzur bulurken kalbim telefonumun titremesiyle normal haline döndü. Telefonumu elime aldım ve ekranda 'Gıcık' yazıyordu. Niye arıyordu ki beni? Açıp açmamak konusunda kararsızdım. Önemli bir şey olmasa aramazdı heralde. Sesimi düzelterek açtım.

"Efendim."

"Okula gittin mi?"

"Evet okuldayım."

"Peki teslim ettin mi ödevi?"

"Evet ettim az önce."

"Hı.. Tamam ya. Unutursun falan korktum da."

"Unutmadım merak etme."

Sinir bozucu narsist insan. Beni mutlaka bir yerden vuracaktı yoksa rahat edemiyordu.

"Kapatıyorum sorgunuz bittiyse Samet Bey."

"Tamam akşam görüşürüz Melike Hanım. "

Gıcık yine iş peşindeydi. Gerçi bir bakıma da haklıydı. Gruba yazmam gerekiyordu. Hemen WhatsAppı açtım ve gruba teslim ettiğimi yazdım. Doğru düzgün mesajlaşmadığımız için sohbet geçmişi iki hafta öncesinde kalmıştı. Furkan'ın profil fotomuzu değiştirdiği yerde. Profil fotoğrafını açtım. Bu Atatürk Orman parkında projemizi yaptığımız gün çekildiğimiz fotoğraftı. Biraz kilolu çıksamda neşeli görünüyordum. Samet her zamanki gibi fevkalade çıkarken, Furkan çıkardığı dil ve rock işareti yaptığı eliyle oldukça sempatik görünüyordu. Ali ise kadraja girmemek için sanki hem uzak hemde soğuk bir ifade ile poz vermişti. Geçen gün yaptığı centilmenlik gözümün önüne gelince fotoğraftaki haliyle alakası yoktu. Şuan ne yapıyordu acaba? Bugün derse gelip gelmeyeceği bile bellisizdi. Başımı yukarıya kaldırdım. Nedense gözlerim karşı masadaki kişiye takılı kaldı. Yeşil renkli ceketi ve içine giydiği kareli mavi gömleği bir yerden tanıyor gibiydim. Elini başına dayamış şekilde önünde açık olan kitaba boş gözlerle bakarken yukarı doğru kaldırdı. Hemen telefona eğildim. Grup fotoğrafıyla karşı karşıya geldiğimde bir şey belirdi. Bir saniye. Karşı masada oturan kişi Ali değil miydi? Telefonu elime aldım ve kaldırdım havaya. Etrafa çaktırmadan karşılaştırmak istedim. Bu kesinlikle Ali'ydi. Burada ne işi vardı? Sayfaları bile çevirmeden sabit bir yere odaklanmış öylece düşünüyordu, bir derdi vardı belli ki. . Selam vermek istiyordum fakat karşılık verecek bir halde değildi ve sinirlenebilirdi. Merakta ediyordum deli gibi. Gidiyormuş gibi yanından geçip selam vermem yeterli olurdu belki sohbet etmeye. Ayağa kalktım. Montumun fermuarını çekip çantamı omzuma aldım. Aldığım kitabı ise yerine koymak adına kucakladım. Yavaş adımlarla Ali'ye doğru yürüdüm.  Beni henüz farketmemişti. Biraz daha yaklaştım ve hala farketmiyordu. En sonunda masanın başında dikildim. Sandalyeyi tıkırtadır gibi yapıp karşısına oturdum. Nihayet çıkardığım sesle kaldırdı başını. Dolan gözleriyle karşı karşıya kaldım. Selam verecek iken "İyi misin?" çıktı ağzımdan.

HİNDİBA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin