14.Bölüm-"Prova"

43 8 2
                                    

Ertesi sabah gözlerimi açtığımda kaslarımı esneterek yataktan doğruldum.
Bulduğum kısa not canımı sıkmış olsa da şu an için umursamıyordum.

Bugün elbise provaları için sarayın terzisi malzemeleri ile odama gelerek düğün için dikeceği üç elbisenin ölçüsünü almak için odama gelecekti.
Kraliçem bunun sabahın erken saatlerde olmasını özellikle tembih etmişti çünkü vucudumun ödemsiz bir şekilde bulunması, elbiselerin üzerime tam olarak oturması büyük önem arz ediyordu.

Biana odama geldiğinde ona acil olarak terziyi alıp gelmesini söyledim böylelikle de Alex'i görmemek için yeni bir bahanem olacaktı.

Odamın camlarını açarak botanikten gelen güzel kokuları ve temiz havayı içime çektim.
Bu sırada da küvetimin icine girerek küçük bir banyo yaptım.
Kapımı Biana'nın arkasından yine kilitlemiştim.

Yirmi dakikanın sonunda terzi ile birlikte geldiğinde prova için hazır bir şekilde bekliyordum.
Akşam seçtiğim tüm kumaşları ve malzemeleride yanında getirmişti.
İlk olarak düğünün gündüzünde giyeceğim elbisem,sonrasında gece balosu yani düğün için olan ve ardından da mahrem gece için özel olarak giyeceğim geceliğim dikilecekti.
Tabii ki bunları bu evlilik için hiçbir zaman giymeyecek olmayı diliyordum.

Biz prova başladığımızdan yarım saat kadar sonra kapı çalındı.
Tabii ki artık kilitli olmadığı için birinci çalışından sonra kapı hemen açıldı.

-Elanor,ben Alex.

-Girebilirsin,
dedim.

O esnada ise zaten içeriye girmiş sayılırdı.

Terzi ve Biana'yı görünce sıkıntı ile alnını avuşturarak;

-Bize bir dakika izin verir misiniz bayanlar,
diyerek yanıma doğru yürüdü.

Üzerimde jupon kumaş iç giyim kıyafetlerim olduğundan hemen üzerime yakında bulunan kumaşı alarak hafifçe sarıldım.

Biana ve terzi odadan çıktığında kolumu tutarak beni kendine bakmaya zorladı.
Bense başımı dikleştirerek sordum;

-Ne istiyorsun Alex?

-Bana gerçek bir nişanlı gibi davranmanı istiyorum artık prenses...
-Ve bir de bunu;

Ansızın dudaklarıma doğru eğilerek beni öpmüş ve kendine çekmişti.
Hızla ağzımı kapatarak onu ittim.

-Bu yaptığın hiç hoş değil şu an odamdan çıkmanı emrediyorum sana,aksi halde tüm askerlerimi buraya toplayacağım.

Benim bu cevabım üzerine sinir bozucu bir şekilde gülerek kolumu sıktı.

-Artık onların subayları benim ve ben ne dersem onu yapmak zorundalar,anlıyormusun?
-Ayrıca tekrar söylüyorum bu durumlara alışsan iyi olur.

Tam çıkmak üzere dönmüştü yine tekrardan iki adımda yanıma geldi.
Cebinden çıkardığı mercan renkli kadife kutuyu bana uzattı.

-Bu arada nişanımız için bu küçük hediyemi kabul et.

Sinirle kutuyu elinden alarak yatağa fırlattım.
Odadan çıkmak üzere kapıya gittiğinde arkasını dönerek eliyle öpücük yolladı ve kahkaha atarak Odadan çıktı.

Odadan çıkmak üzere kapıya gittiğinde arkasını dönerek eliyle öpücük yolladı ve kahkaha atarak Odadan çıktı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

O çıktıktan sonra bir süre kimseyi görmek istemediğim için tekrar kapımı kapatarak,kilitledim.
Dudaklarımda bıraktığı izi bulduğum kumaş parçası ile silerken oldukça öfkeliydim.

Biraz kendime gelerek kapıyı açtım,o sırada hâlâ kapıda bekleyen terzinin şaşkın bakışlarına aldırmadan;

-Bugunlük bu kadar yeterli gidebilirsiniz,
Dedim.

Ardından pelerinimi giydim ve benimle gelmek için hareketlenen Biana'yı durdurarak bahçede dolaşmak için odadan çıktım.

O esnada kendi odasından çıkan Eric'i gördüm ve içimde birikmiş öfkeyle;

-Sen hangi cehennemdesin?
Diye sordum.

Onun cevabını dahi dinlemeden endişeli bakışlarının gölgesinde koridora çıktım.
İçimden avaz avaz bağırmak,bu sarayı herkesin başıma yıkmak geliyordu.

Bahçeye neredeyse koşarak çıktığımda botaniği de geçerek geride kalan muhafızların arasından ormana inen yola doğru ilerledim.

Baharın gelmesiyle yeni yeni canlanan doğanın ve çiçeklerin o rahatlatan kokuları havaya karışmış,bir taraftan hafifçe çiselemeye başlayan yağmurun saçlarıma ve ellerime dokunması beni sakinleştirmişti.

Tek başına ve özgür olmanın keyfini sürecektim.

Biraz daha ilerledikten sonra peşimden atlı birinin beni takip ettiğini fark ettim.
Kısa bir an görmüştüm ancak gelen Eric değildi.

Daha çok hızlanarak adımlarımı sıklaştırmaya ve ormanın içine giden sık ağaçlı patikadan ilerlemeye devam ettim.
Kısa bir yürüyüş için çıktığım bu gezimin bu şekilde devam edeceğini hayal etmemiş, çoktan huzursuz olmaya başlamıştım ama bu ânı belki bir daha bulamayacağımın da farkındaydım.

İlerledikçe birbirine benzeyen ağaçlar seyrelerek şelale sesini andıran gür bir su sesinin geldiği yola doğru devam ediyordu.

Bir ara arkama dönüp baktım ancak gelen kimseyi göremedim,
sanıyorum ben takip edildiğimi düşünmüş olacaktım çünkü atlı birinin  istemiş olsa beni yakalayacağının kesin olduğunu biliyordum.

Su oyluğu gözükmeye başladığında ormanın verdiği kasvet yerini biraz ferahlamaya bırakmıştı çünkü burdan tekrar geri dönerek yolumu pekâla bulabilirdim.

Eğilerek su kenarına oturdum ve pelerinimi çıkararak rahatlamak istedim.
Suyun dinlendirici ve sakinlik veren sesini kısa bir süre dinleyerek bu anın keyfini çıkarmaya çalıştım.

Yarım saate yaklaşan sürenin sonunda artık geri dönmek için ayağa kalktığımda âni bir şekilde başım döndü ve titreme ile birlikte gelen soğuk terler dökmeye başladım.
Bana ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.

Sabah kahvaltı etmediğim icin olabilir diye düşündüm bir de az önce derenin kenarında bulduğum bir kaç meyveyi yemiştim üstelik de yaban mersinine benziyordu.
Buna onun sebep olabileceğini sanmıyordum ancak bir kaç kez zehirlenen birine şahit olduğum için belirtilerimin çok benziyor olması beni oldukça korkutuyordu.

Geriye dönerek tekrar yediğim meyvelerin olduğu yere doğru titreyen adımlarla yürüdüm.
Bir kaç tane kopararak avucum içine aldım.
Ve O an korkunç gerçeği fark ettiğimde artık her şey için çok geçti.
Yaban mersini olarak yediğim meyve ona benzeyen ama belladonna olarak bilinen zehirli bir meyveydi.

Hemen kendimi kusturmaya çalışarak biraz geri tükürdüm.
Bu esnada da ellerim kızarmaya başlamıştı,gözlerim ise büyümüş gibi hissediyor ve kalbim hızlı bir ritimde çarpıyordu.

Hayır.
Burada ölemezdim.
Şimdi değil diye düşündüm.
Şimdi değil.
Son bir güçle tekrar ormanın başladığı yola doğru yürümeye başladım.
Zorlukla attığım adımlarımdan sonra her yer etrafımda dönmeye devam ediyordu ve kulaklarım çınlamaya başlamıştı.

Yavaşca yere düştüğümde son gördüğüm görüntü gökyüzüne doğru uzayıp giden ağaçlardı.
Ellerimde ise koparmış olduğum Belladonna meyvesi duruyordu.













KAF DAĞININ PRENSESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin