Üç günün sonunda iyileşmiştim ve bu sabah kralım beni odasına çağırdığı için telaşlı adımlarla sorgu odasına doğru yürüyordum.
O gün başıma gelenlerle ilgili
olacağını gayet iyi bildiğimden,kafamda ona söyleyeceğim her şeyi tekrarlamış olarak az sonra odasının kapısını çaldım ve sonrasında o sert sesi duyuldu;-Girebilirsin Elanor.
-Beni istemişsiniz kralım,
dedim.-Evet,niye burada olduğunu da tahmin ediyorsundur sanıyorum.
Elbette biliyordum.
-Kralım size başıma gelenleri tüm doğruluğu ile anlatacağıma ant içiyorum.
Huzurunda eğilerek tekrar söze başladım;
-O sabah kraliçemin planladığı gibi elbise provaları için terzi odama gelmişti.
Biana ve ben provalar esnasındayken sadece kapıyı çalarak izin istemeden Alexender içeriye girdi.
Daha sonrasında onların çıkmalarını isteyerek bana nişan hediyesi olan yüzük kutusu takdim etti ve beni yine izinsiz bir şekilde öptü.
Ben anlatmaya devam edecektim ki kral elini havaya kaldırarak susmamı emretti.-Başka herhangi bir uygunsuz harekette bulundu mu?
Diye sordu.-Hayır Kralım,sadece nişanlım olduğunu hatırlatan sözler söyledi.
-Anlıyorum Elanor.
-Kaldığın yerden devam et lütfen.-Sonrasında ben biraz sinirlenmiş ve üzgün olduğumdan yürüyüş yapmak için sarayın önüne doğru çıktım.
-Güzel havanın da etkisi ile biraz uzaklaşmışım ve o esnada biri tarafından takip edildiğimi sandığım gibi ormana doğru yürümeye devam ettim.
-Ve...
-Su kenarında bulduğum meyveleri yaban mersini sanarak yedim efendim.
Sonrası bildiğiniz gibidir.-Peki Elanor bu kadarı kâfi.
Odadan çıktığımda bu kez salona çıkan büyük kapının arasında Alex'in içeriye girmek için beklediğini fark ettim.
Yüzü bembeyaz ve gergin görünüyor,kısa adımlarla heyecanlı bir şekilde yürüyordu.
Babamın benden sonra onunla konuşacağı kesindi.
Neler söylecegini öğrenmek için her türlü tehlikeyi göze alabilirdim.Beni görmesine fırsat vermeden yan tarafta bulunan muhafız kapısından hızlıca arka tarafa doğru dolanarak onu camlı bölmeden gözetlemeye başladım.
Sorgu odasına girdiği gibi ben de kapıdan tüm konuşmara misafir olacaktım.Bir süre bazen ayakta öylece durarak,bazen odayı arşınlayarak bekledi.
Yaklaşık on beş dakika kadar sonra ise yeşil elbiseli ve beyaz eldivenli biri tarafından büyük salonunun kapısına doğru çekildi.
Bulunduğum yer tam köşede kaldığı için yüzünü göremiyordum ancak tam olarak neler olduğunu anlamak için yanıp tutuşuyordum.Ayakkabılarıma ve yeni iyileşen bileğime aldırmadan eteklerini toparladığım gibi peşinden koştum.
Koridoru diğer yönden takip eden ve büyük salona çıkan arka kapıya geldiğimde açmak için üç saniye nefesimi tutarak bekledim ve sonra sessiz olmaya dikkat ederek büyük çift kapının birini araladım.
İlk bakışta hiç bir şey göremedim.
Salon bomboş görünüyordu ve oldukça sessizdi.
Sadece balo için hazırda duran masalardaki gümüş şamdanlar parıldıyordu.Görüş açımı değiştirerek kapıyı biraz daha araladım yine de fark edilmemek için küçük bir alandan bakıyordum tam o an kapıyı itlediğimde tiyatro sahnesinin kenarında bulunan bordo kadife perdenin hareketli olduğunu fark ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAF DAĞININ PRENSESİ
Historical FictionÇelik kabzanın demir ve keskin ucunu onun çelimsiz duran boynuna bastırdı. -"Teslim ol,ben kazandım" Bu sözleri söyleyen maskeli şövalye bir taraftan da artık kendisinin koruyacağına emin olduğu prensesine bakıyordu. Güneşin silik ışınları ile aydın...