Eric
Güney sarayına yeni gelmiş,Angel'in isteklerini karşıladıktan sonra bana tahsis edilen çalışma odamda,gökyüzüne açılan cam tavandan bulutları izliyordum.
Valinin konağındaki düğün törenimizin üzerinde üç gün gecmişti ve Elanor ile en son konuşmamız balkonun altına giderek ona mektup verdiğim geceydi.Elbette ki onun güvenliği için tanıdığım köylü birini para karşılığı görevlendirmiş ve sarayında olup bitenleri öğrenmek istemiştim ancak bu sabah bu kadar kötü bir haber ile günlerce mahvolacağımı bilemezdim.
Gelen haberde Kuzey sarayına giden dönüş yolunda kurulan tuzak sonucu onun kayıp olduğu,
atlara ve muhafız alayına saldırdırmaları sonucu ise faytonların devrilerek ormanlık alana sürüklendiği yazıyordu.Deli gibi koşarak
saraydan çıkacağım esnada karşılaştığım ve bana şaşkın bakışlarla bakan Angel'e, köyümden kötü bir haber aldığım için gittiğimi ve bir kaç gün kalabileceğimi söyledim.Mektupta yazan bilgilere göre atımı şehrin çıkış yönü olan batı ormanlık alanına çevirdim.
Yaşadığım korku yüzünden ellerim titresede ustalaşmış bacaklarım ve kollarım sayesinde atı hızlıca sürebiliyordum.
Yaklaşık iki saat kadar olan yolun henüz yarısını geçebilmiştim.
O an aklıma gelen en umutsuz,en karanlık düşünceler beni esir aldığında ağlamamak için sıktığım çenem artık sızlamaya başlamıştı.Hayır bu olasığı düşünemez,
ona bir zarar gelmiş olmasına tahammül edemezdim.
Güvende olduğunu düşünmüş,onun da isteği üzerine uzaklaşarak en akıllıca olan yolu seçmiştim.
Şimdi tekrar bir daha hiç göremeyeceğimin ihtimali dahi benim içim ölüm olacak kadar acı vericiydi.Bir dakika değil,bir saniye için bile durmadım.
Beni ona daha çabuk ulaştırabilicek kestirme toprak yolların çıkardığı nal seslerinin ritminde adeta rüzgarla yarışacak ilerliyordum.
Bir dere kenarını,bir köyün eski ve yıkık evlerini geçtiğimde artık şehre yaklaştığımı anlamıştım.En son çıktığım tepeliğin ardında kuzey krallığın askerlerini gördüm.
Bana olanları anlatan daha önce tanıdığım muhafız,şüpheli birini yakalayarak sorguya götürdüklerini ancak öncelikle bizden yani Güney krallığından süphelendiklerini söyledi.
Sonrasında duyacaklarım benim için tam bir kabustu.Yaralı olanlar vardı ve Elanor tüm aramalara rağmen bulunamamıştı.
Onu en son gören Biana saldırganlar tarafından esir alınmış,faytonun şoförü ise en son başından kan aktığını gördüğünü ancak kendisininde sonrasında bayıldığı için hiçbir şey hatırlamadığını söyledi.
Yakalanan o suçlunun itirafı üźerine gelen haberden,bu olayları dükün yaptırdığını emindim.
Onu kendi ellerimle boğacaktım ancak şu an elimde için önemli olan Elanor'u sağ salim bulabilmekti.Ormanlık alanın tüm çevresine,yakındaki derenin kenarına ve düşebilme ihtimali olan tüm oyuklara bakarak onu saatlerce aradım.
Çökmeye başlayan karanlık soğuyan hava ile birleşince içime dolan korku kabusum olmuştu.
Kuzey krallığın onu arayan askerleri ile birlikte yakınlarda bakmadığımız hiçbir yer kalmamıştı.Elbette ki pes etmeyerek onu sabaha kadar arayacaktım.
Krallığın gönderdiği azıklar askerlere dağıtıldığında herkes ateşin başında toplanmıştı ve ben de güç toplayabilmek için çok kısa bir ara vermiştim.
Sonra aramalara devam ederek sabahladık ancak hiç bir şey bulabilmiş değildik.
Yüreğimi yerinden söken bu sessizlik günlerce ve gecelerce devam etse bile,
saraya geri dönmeden yakın bir köyde konaklayarak sürekli Elanor'u aramıştım
ancak korktuğum gibi yine onu bulamamış,ızdırap dolu düşüncelerle nefes almaya çalışmıştım.Artık pelteleşen ayaklarım ve üzüntüden bitap düşen kalbim bu olanların ağırlığını kaldıramadığında,Güney sarayına geri dönerek günlerce uyumuştum.
Bugün öğlen saatinde benim için bir mektup geldiğini ve sadece bana teslim etmek isteyen genç bir Lady'in kapıda beklediklediğini öğrendiğimde hızla yataktan
doğrularak odadan çıktım.Kuzey sarayına bağlı vilayetin amblemini taşıyan pelerinli genç bir kızı karşımda gördüğümde,içime ansızın düşen his ki o her ne ise adeta ruhumu teslim almak için gelmiş gibiydi.
Kısa boylu,düz saçlarının beline kadar indiği mavi gözlü bu ingiliz kızı,beni ilk önce meraklı bakışlarla süzdü ve karşısındakinin doğru kişi olduğundan emin olduğunda;
-Prens Eric,ben Olive.
-Lordum ve düşesim adına şehirden geliyorum.
-Bu mektubu özellikle size teslim etmem istenildi efendim,
diyerek zarfı cebinden çıkardı.-Teşekkür ederim,
diyerek zarfa uzandığımda dışında ki ismi görünce gözlerime inanamamış,
okuduğum bu satırlar yüzünden neredeyse baygınlık geçirecektim."Sevgili Eric,
Hâla hayattayım ve yaşıyorum ancak Biana'nın esir alındığı haberini aldım.
Babam kendisinden vazgeçmiş durumda o yüzden de senden rica ediyorum.
Bir prens olarak tüm yetkilerinle onu kurtarmam için yardımcı olmalısın.
Ben yeni yeni güç toplamaya çalıştığım için bu konuda sanıyorum başarılı olamam.
Sana olan güvenimin sonsuz olduğunu biliyorsun.
Lütfen onu kurtar."Prenses II.Elanor Cartwrigh
Genç kız arkasını dönmüş sarayın çıkışında uzanan sol taraftaki merdivenlerden inerek büyük kapıya ulaşmıştı.
Titreyen bedenim ile onun peşinden koştum ve;-lady Siz,,siz.
-Onu gördünüz mü?Prensesi?
-Neler biliyorsanız anlatın,hatta ve hatta beni oraya götürün.Onunla birlikte yürüyerek ön verendaya çıktığımda görünüede kimsenin olmamış olmasına sevinmiştim.
Heyecanla gözlerine baktığım kız;
-Evet efendim,ben ona bir haftadır hizmet ediyorum,
dedi.Duyduğum bu cümlelerden sonra dizlerimin üzerine çökerek Tanrıma dualar ettim.
Kızın şaşkın bakışları arasında sevinç gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken kendimi biraz düzeltmem gerektiğini anladığımda ayağa kalktım.-Lady beni ona götürün ve benden ne dilerseniz dileyin.
Memnuniyetle ve içten bir edayla gülümseyen kız başını sallayarak;
-Teşekkür ederim,hiç birşey istemem efendim ve elbette sizi oraya götürebilirim,
dediğinde ben çoktan atımı almak için sarayın ahırına doğru ilerliyordum.
Yol esnasında yaşadığım mutluluktan dolayı iki kez tökezlenerek zorlamış ve şehre yakın bir tepede olan lordun sarayını ilk gördüğümde nefesimi tutarak atımdan hızla inmiştim.
Dış kapıda karşılaştığım lord,kim olduğumu öğrendiğinde onur duyduğunu belirtti ve küçük bir sarayının içine beni davet etti.
Elanor'un bulunduğu odaya girmem için izin verilerek, kapısının önünde açılması için beklediğimde ise içimdeki sevinç beni öldürecek kadar şiddetliydi.
Ve nihayet iki adım sonra yatakta yatan prensesimin yanında oturmuş,elini tutuyordum.
Kazanın etkisi ile moraran alnı ve çenesi biraz kötü görünüyordu ancak benim için hâlâ çok güzeldi.
Sargı içindeki kolu ve kaburgasına rağmen hayatta kalmış olması da aslında bir mucizeydi.-Prensesim,
dedim sargılı eline uzanarak.
-Mektup yazarak bana dünyaları bahşettiniz.
-O kara haberi aldığım günden bu zamana inan ki yaşamıyordum.-Eric,
dedi ağrıdığı belli olan gövdesini bana uzatmaya çalışarak;
-Seni yeniden görmek çok güzel.
Bu bölüm için uygun melodiler sanki:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAF DAĞININ PRENSESİ
HistoryczneÇelik kabzanın demir ve keskin ucunu onun çelimsiz duran boynuna bastırdı. -"Teslim ol,ben kazandım" Bu sözleri söyleyen maskeli şövalye bir taraftan da artık kendisinin koruyacağına emin olduğu prensesine bakıyordu. Güneşin silik ışınları ile aydın...