EricElbette onu öpmemeliydim.
Bunun tehlikelerinin pekâla farkındaydım ancak yanıma yaklaştığında burnuma dolan amber kokusuna karşı koyamadım.Belki de dudaklarına,bilmiyorum.
Net olarak bildiğim tek şey ise onu öpmemem gerektiğiydi.Bu sarayda bulunuşumun sebebine ve amacıma ihanet etmiştim.
Üstelik ona karşı yasak duygular beslemeye başlamış olduğumun da farkındaydım.Zehirlenerek bayıldığı gün onu bulduğumda üzüntüden neredeyse benim kalbim duracak,aklım tüm yetilerini kaybedecekti.
Bu aşktı.
Kahretsin ki ben buna hazır değildim.
Elenor yakında evlenecek,krallığının tek prensesi olacak ve soyu için veliahtlar doğuracaktı.
Üstelik da beni öpmüştü ve işte bu ikimiz içinde en tehlikeli olanıydı.
Bu yüzden benim başıma bir şey gelmesi gözümü korkutmuyor olsa da bu hisler yüzünden onun başına bir şey gelmesi kalbimi sıkıştırıyordu.
Çünkü nişanlısı Alexander güven veren biri değildi ve hırsları için onu harcamaktan çekinmeyecek kadar tehlikeliydi.
Olanları unutarak ve ondan uzak kalarak sadece görevime odaklanmalıydım.
Aksi takdirde olacaklar oldukça can sıkıcı görünüyor,çıkış yolu cehennemin dibi kadar uzakta duruyordu.Bugün tüm hanımlarla birlikte öğle yemeğinde olduğu için,Elanor bana izin dinlenmem için izin vermişti.
Yatağıma uzanmış bunları düşünürken onun güzel yüzü ve gözleri aklıma geliyor bir ifade ile gülümsüyordum.
Fakat bir süre uyuyakalmış olacağım ki yemekten dönmekte olan hanımların gülüşme ve kahkaha sesleri ile kendime geldim.Hemen muhafız kıyafetlerimi düzelttim ve tekrar görevime dönmek için kapıya çıktım.
Majesteleri geçtiği esnada saygıyla eğilerek onları selamladım.
Elanor'un hemen yanında bu aralar çokça bahsedilen meşhur fransız eğitmen madam Adele ve genç Ladylar vardı.
Birlikte sohbet ederek yürüyor her biri odasına gitmek için bir sonraki koridor dönemecinde onlardan ayrılarak kalanlar ilerlemeye devam ediyordu.Elanor en sona kaldığında bir süre odanın kapısında madam ile konuşmaya devam etti ve
ardından tamamen yalnız kalarak içeriye girdi.Fark ettiğim üzere bana doğru hiç bakmamış olması ve tavırları onun da bu anıyı hafızasında yok etmeye çalıştığının göstergesiydi.
Sıkıntılı bir şekilde nöbet yerimde bir süre daha beklemeye devam ediyordum ki Alexender'ın odasından çıkarak bana doğru gelmekte olduğunu gördüm.
Ve işte sert adımlarla yanıma yaklaşıyordu.-Asker,nişanlım ile yalnız kalacağım o yüzden odanın kapısından uzaklaşmanı emrediyorum.
Ona cevap vermeden dediğini yapmam ve oradan uzaklaşmam gerekiyordu ancak kralın kesin emri üzerine;
-Efendim emrinize karşı çıkmıyorum ancak kralımın emri benim için daha önemlidir.
-Son olan zehirlenme olayıdan sonra Kralım prenses ve kendisi dışında kimsenin odaya giremeyeceğini ilan etti.
-Üzgünüm efendimiz.Benim bu sözlerim karşısında öfkeden deliye dönecek gibi görünen Alexender ona karşı olan bu küstah davranışı bana belli etmek istemediği için sadece;
-Pekii asker,
diyerek uzaklaştı.Bu doğruydu.
O gün yani Elanor'u zehirlenmekten kurtardığım gün kral tüm olayları benden dinlemişti ve şimdi onun odasına izinsiz giren Alexender'ı bu şekilde cezalandırıyordu.Ayrıca bugün prensesin güncesi oldukça yoğundu.
Madam ile birlikte düğün alışveriş yapmak ve hazırlıklar için yakın bir kasabaya gidilecek ve isteği üzerine yanlarında sadece ben ve Biana olacaktık.
Sanıyorum sesleri duymamıştı.
Yaklaşık yarım saat kadar sonra ise kıyafetini değiştirmiş bir sekilde kapıya çıktığında yine harikulade görünüyordu.Göz göze geldiğimizde an ikimizde suskun ve hiç bir şey olmamış gibi davranabilmeyi başarmış,
yürümeye devam ederek salona inmek için büyük koridora çıkmıştık.Antreye indiğimizde büyük kapının önünde bu gezi için hazırlanan atlı araba duruyordu.
Ben madamın yanına Elenor'un karşısına,Binana ise yanına oturmuştu.
Az sonra yani yolculuk başladığında,sürekli madam ile konuşmaya çalışmasının anlıyordum ki en az o da benim kadar kendini suçlu hissediyordu.
Bu gerginliği hisseden bir tek ben değildim elbette,
Biana'da bakışları ile ikimizi birden süzerek çok şey anlatıyordu aslında.Henüz yola devam ederken kasaba girişinde bakışlarımız tekrar buluştuğunda,içimizdeki bu korkunun endişesi ile yine gözlerimizi kaçırdık.
Ve ben yine içimde tekrar etmeye başladım;
-O bir prenses,sen bir askersin.
-O bir prenses,sen bir askersin.
-O bir prenses,sen bir askersin.Ancak bunu ne kadar söylersem söyleyeyim işe yaramayacak gibi geliyordu.
Çünkü İçim hala onu öptüğümde ki o hissi tekrar yaşayabilme arzusu ile doluydu.Ve yine burnuma adeta onun tenine işleyen amber çiçeğinin o mis kokusu geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAF DAĞININ PRENSESİ
Historical FictionÇelik kabzanın demir ve keskin ucunu onun çelimsiz duran boynuna bastırdı. -"Teslim ol,ben kazandım" Bu sözleri söyleyen maskeli şövalye bir taraftan da artık kendisinin koruyacağına emin olduğu prensesine bakıyordu. Güneşin silik ışınları ile aydın...