Sabah olmuştu fakat henüz uyuyabilmiş değildim.
Yaşlı kadın bana kendi yatağını vermiş o ise yere serdiği yün yatağında yatıyordu.Sarayda yokluğumu fark etseler dahi küçük,rutubetli ve bu izbe odada kalacağım kimsenin aklına gelmezdi.
Herhalde kraliçem benim şu an burada kendi rızam ile kaldığımı görse aklımı oynattığı mı düşünürdü.Üstelik haksızda sayılmazdı.
Evet onu tanımıyordum ve istese bana zarar verebilirdi ancak anlattıklarına güvenmiştim ayrıca başka çarem de yok gibiydi.
Eric'e mutlaka ulaşmam,onun bu yaptığının nedenini ögrenmem ve çözüm bulmam gerekirdi.Kral yani babam tarafından hain olarak ilan ediliğinden bu durumun düzelmesi oldukça zordu o yüzden ona yardımcı olmam gerekiyordu.
Gece karanlığı yerini doğmakta olan güneşin ışıklarına bırakırken,yola çıkmak için hazırlanıyordum.
Acele ile çıktığım saraydan yanıma alabildiğim altın ya da hazine yoktu ancak Alex'in hediye ettiği ve şu an parmağımda olan yakut yüzük vardı.
Yaşlı kadının yatağının başucuna bırakarak parmak uçlarımda yürüdüm ve dışarıya çıktım.Oldukça serinlemiş havanın esintisi ile ürperen cildim kısa bir süre sonra bu ısıya alışmıştı.
Güney krallığına ulaşabilmek için neredeyse bir saati geçik bir süre yürüyecektim.
Köy yolunun uzayıp giden patika yolunda ayakkabılarımı çıkararak elime aldım ve yürümeye devam ettim.
Bu yoldan daha önce bir çok kez atlar ile geçtiğimizden az ilerde bir su kaynağının bulunduğunu biliyordum.Biraz daha ısınmaya başlayan bahar havasının esenliği ve yol boyunca uzanan çiçeklerin kokusu, içimdeki kötü hisleri yok edercesine âdeta bana gülümsüyordu.
Sonunda ulaştığım su kenarında dinlendikten sonra yoluma devam ettim.
Yaşlı kadının evinde içtiğim çorbanın dışında midem boştu ve sanıyorum artık açlık beni halsiz bırakmaya başlamıştı.
Yine de oraya vaktinde ulaşabilmiş olmak dışında hiçbir istediğim yoktu.Uzun bir yürüşün ardından tekrar küçük bir dinlenme molası verdim.
Bir sonraki köye ait büyük bir evin önünden uzanan bahçenin yanında çalışan hizmetkarlar beni görünce bir hayli şaşırmıştı.Gerçek kimliğimi belli etmemek adına pelerinimin üzerine işlenen krallık amblemini kapatarak yanlarından hızla uzaklaştım ve nihayet yirmi dakika kadar sonra Güney sarayının kapısı karşımda duruyordu.
Nöbetçi muhafızlara kral Robert ile görüşmek istediğimi söylediğimde, sordukları ismimi duyunca şaşırdıkları kadar inanmadıklarına emindim.
Beklememi istediklerinde sarayın yüksek duvarlarına bakarak Eric'in kaldığı odanın hangisi olabileceğini düşündüm.
Kendi sarayımda da artık fark edilen yokluğum sonrası peşime düştüklerinden eninindim.
Buraya geleceğimi elbette tahmin edebilirlerdi ancak ilk olarak akıllarına gelen sarayın çevresinde beni aramak olacaktı.
Elbette ki Biana korkarak, onlara neden gittiğimi anlatmadı ise.Bir süre daha bekledikten sonra içeriden gelen muhafız eşliğinde sarayın verendasına doğru yürüyordum.
Açılan büyük kapının ardından görünen Subay hector bana gerçek anlamda şaşırarak bakıyordu.-Prenses Elanor!
-Evet,benim ve gördüğünüz gibi buradayım.
-Mektubunuzda yazdıklarınızın doğruluğunu öğrenmek için geldim ve kralınız Robert ile konuşacağım.İyice yanıma yaklaşarak kulağıma eğildi;
-Gerçeği öğrendiniz demek!
-Evet,
dedim.
-O burada ve yaşıyor bunu biliyorum.Şimdi siz beni önce kralınızla ve daha sonra onunla görüştüreceksiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAF DAĞININ PRENSESİ
Historical FictionÇelik kabzanın demir ve keskin ucunu onun çelimsiz duran boynuna bastırdı. -"Teslim ol,ben kazandım" Bu sözleri söyleyen maskeli şövalye bir taraftan da artık kendisinin koruyacağına emin olduğu prensesine bakıyordu. Güneşin silik ışınları ile aydın...