29.Bölüm-"Güney Krallık Misafiri"

36 5 0
                                    

Taç giyme töreninden iki gün sonra sarayda her şey yine aynı ve sıkıcıydı.

Bugün ruhuma iyi gelen küçük bir gezinin ardından odama çekilmiş ve dinlenmiştim.
Biana ve Madam Adele ile uzun uzun sohbet etmiş,çay saatinde botanikte oturarak neredeyse günü tamamlamıştım.
Babamın Alexender'a sürekli olarak yeni görevler ataması beni oldukça memnun ediyor,onun yokluğunda okuyarak ve gezintiler yaparak prenseslikten önce ki düzenimde yaşıyordum.

Bu akşam yemekten sonra yatak odama çekildiğimde okuduğum kitabı bitirmek üzere satırların içine gömülmuştüm.
Odanın ansızın açılan kapısı irkilmeme neden olurken karşımda Eric'i görmek daha da büyük bir şaşkınlık yarattı.

-Eric?

-Elanor,hemen odaya gizli geçite gitmemiz gerekiyor! -Düşman askerlerin saraya ulaşmasına çok az kalmış.

-Ne?
-Kimler?

Ben bu soruları sorarken,
Eric çoktan elini uzatarak elimi tutmuş beni koridora doğru cekiştiriyordu ki büyük bağrış sesleri ve sarayın çevresini kuşatan askerlerin ayak sesleri duyulmaya başladı.
Kalabalık olduklarını çıkan  bu seslerden dolayı çok rahat anlayabiliyordum.

Biana'yı da odadan alarak hızlı bir şekilde girişe yöneldik.
Geçitin varlığını bilen sadece biz ve bir de kral ile kraliçe olduğundan bu kaçışımızın kolay olacağını düşünüyordum.

Saray iki tane daha gizli geçit barındırıyordu.
Bir tanesi krallık kütüphanesinde bir diğeri muhafızların kaldığı bölümdeydi.
Çıkışı en uzak olan geçit benim odamdan geçilen geçitti ve köye neredeyse yarım saatlik bir yol ile varılabiliyordu ancak düşmanlar mutlaka bunun haberini alırdı.

Şu an koridorlardan o kadar hızlı geçiyorduk ki kendi rüzgarımızın yarattığı esintiden dolayı elimizdeki meşaleyi neredeyse söndürecek kadar kuvvetliydi.
Eric elimden tutarken beni hızla çekiştiriyor,Biana bize yetişmek için nefes nefese peşimizden geliyordu.
Bu esnada,butası için çok sağlam inşa edilen  duvarlardan dolayı  dışarıdan gelecek hiç bir sesi duyamıyorduk.
Bir ara büyük bir patlama olduğunu hissettiğimiz sarsıntı sayesinde anlasak dahi durmadan yürümeye devam ettik.

Dar ve karanlık koridorların rutubetli kokusu artık nefesimizi daraltmaya başlamıştı.

Geçitin iki tane olan çıkışından biri sarayın en uzağındaki bahçeye açılan bir diğeri ise tamamen ormanlık yolun sonuna doğru çıkıyordu ve
biz de ikinci çıkışı kullanarak izimizi kaybettirmeyi planlıyorduk.

-Bii-razz-yavaşş olunn.

Biana,bir hayli geride kalmış dar duvarların içinde yankılanan ayak sesleri artık daha uzaktan gelmeye başlamıştı.

Biana,bir hayli geride kalmış dar duvarların içinde yankılanan ayak sesleri artık daha uzaktan gelmeye başlamıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Eric'e doğru dönerek;

-Onu beklemeliyiz çok geride,
dedim.

Ama o an o beni hiç duymuyor gibiydi.
Elimi çekerek yavaşlamaya çalışsamda hayır anlamında başını salladı ve beni daha da kendine doğru çekerek durmamıza engel oldu.

Karanlık dönemeçler birbirini takip etti ve nihayet çalıların gizlediği ikinci çıkış kapısına yaklaştık.

Az sonra tahta kapıyı  ayağıyla iterek açan Eric,
benim geçebilmem için ot dallarını araladı.
Pelerinim ve elbisem yüzünden geçmekte zorlandığım dar kapıdan,saçlarıma takılan yaprakları temizleyerek çıktım ancak artık dayanacak gücü olmayan bacaklarım yüzünden düşerek toprak zeminle buluştum.
O esnada bize yetişen Biana'nın da çıkışa gelmesi ile yine üçümüz toplanmıştık.
Kendimi düzelterek ayağa kalktım ve tekrar yürümeye devam ettik.

Köye varmamıza çok fazla kalmasada artık yorulduğumuz için daha yavaş ilerliyorduk.
Sarayın uğradığı bu saldırının bedeli elbetteki karşı taraf içinde ağır olacaktı ancak bu koşullarda  zor durumda olan bizdik.

Gecenin zifiri siyahında ilerledikçe soğuk hava daha fazla sertleşerek ciğerimizin yanmasına sebep oluyordu.

Biraz daha ilerledikten sonra üçümüz de nefesimi toparlamak için kısa bir an dinlenmeye çalıştık ancak duyduğumuz ses ile bunun çok kötü fikir olduğunu anladık.

Peşimize düşen askerlerin sesi çok yakından geliyordu.
Tekrar hızlanarak devam etsekte etrafa yayılan askerlerin konum aldığı çemberin içinde kalmıştık.

Daha fazla ilerleyemeyeceğimizi anlayan Eric durmamızı işaret etti.

Ve sonrasında bize yaklaşan askerlerin ayak seslerinden artık pes etmemiz gerektiğini anlamıştık.
Önümüze bir an da çıkan atlı bir subayın sesi ile de daha fazla kaçamayacağımız kesinleşmişti.
Oysa ki köyün ışıklarını görecek kadar yakın bir yerde yakalanmıştık.

Atın üzerinde dönerek yere çökmemizi emretti.

-Majesteleri ve baş muhafız,
-Güney Krallık adına sizi sarayımıza götürüyorum.

Onun bu sözlerine itiraz edecek bir durumda değildik ve dediklerini yaparak bizi yönlendirdiği atlara bindik.

Gecenin sonunda vardığımız Güney Sarayın'da,kral tarafından şartları kabul edilene kadar bizi bir süre misafir edeceklerini söylediklerinde Eric'e bakıyor ve aslında bu sürenin uzun olmasını diliyordum.

Kral Robert henüz ortalarda görünmezken onun subayı olan Hector tüm bu işleri yönetiyordu.

Esir olarak bize verilen üç kişilik yer oda diyemeyeceğim kadar küçük ve kötü görünürken itiraz etmemin bir faydası olmayacağıda belliydi.

Ben halimden şikayetçi görünmezken Biana endişe dolu bakışları ile etrafa bakıyor bir taraftanda odayı inceleyen Eric çıkış yolları arıyordu.










KAF DAĞININ PRENSESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin