Alexender'ın ailesi ve tüm misafirler ertesi gün gideceğinden bugün kahvaltı sonrası kır gezisi planlanmış ardından yapılacak beş çayı ile düğün tebriklerini kabul edecektik.
Bu sabah erken saatlerde odadan çıktıktan sonra onu bir daha görmemiş olmama seviniyordum.
Tahminimce etekleri tutuşmuş bir şekilde Darcy'in yanına giderek ondan akıl alıyordu.
Ve ben onu köşeye sıkıştırmış olmaktan son derece keyifli hissederek,kır gezisi için hazırlanmış bir şekilde bahçede marmetlı çöreğimi yiyordum.Eric benden olabildiğince uzak kalıyordu aynı şekilde ben de bu durumu daha da zorlaştırmamak için onunla konuşmaktan kaçınıyordum ancak hazırlanan hanımlar ile birlikte faytona bindiğimizde yine tam karşıma oturmuştu.
Kraliçe,Alexender'ın annesi ve Alice ile ben aynı faytonda,
Biana ve Madam Adele ise diğer faytondaydı.
Darcy'i bilerek sormuştum. Hasta olduğu için bu geziye katılmayacağını söylediklerinde tam da beklediğim gibi bir bahane olduğunu biliyordum.Önlemimi almıştım.
Misafirlilerin hizmet katında bana ihanet etmeyeceğine güvendiğim Cecile'i,Darcy'i takip etmesi için görevlendirmiş,her ne görürse görsün bana mutlaka iletmesini ögütlemiştim.
Aslında garip bir durumun hzimetlilier tarafından fark edilerek duyulması da gayet işime gelirdi.Nihayet dışarıda doğanın içinde olmak ruhuma iyi gelmiş ve bu gezinin tadını çıkararak saraya daha da rahatlamış bir şekilde dönmek istiyordum.
Sıra sıra dizilen Ardıç ve huş ağaçlarının bulunduğu toprak yolda yaklaşık bir saattir ilerliyorduk.
Başımdaki şapkayı olabildiğince gözümüzün önüne doğru indirdiğimden Eric ile bakışlarımızın buluşmasını engellemiş bir şekilde yolu izliyordum.
Kendi aralarında koyu bir sohbete dalmış olan hanımların yol boyunca benden uzak olmalarıda ayrıca sevinmiştim.
İndikten sonra atların bulunduğu çiftliğin soylular için yapılan bölümünde bizim için hazırlanmış çardakların altına oturduğumuzda madam Adele koluma girerek kulağıma eğildi.
-Sevgili prensesim düğün sonrası kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
-Gayet iyiyim,
dedim.
-Hatta sandığımdan daha iyi.Bu cevabım üzerine yavaşça gülümseyerek;
-Sizi anlıyorum Elenor,hem de gayet iyi,sırrınız benimle emniyettedir,
dedi.Göz göze geldiğimizde Alexender ile aramızda bir şey geçmediğini bildiğini anladım.
Ona karşı oluşan güvenim sonucu diğer elini de tutarak;-Size güveniyorum madam Adele,diye fısıldadım.
Yürüyüş yoluna geçtiğimizde Biana ile birlikte kol kolay iken, bizi korumak için arkamızdan takip eden Eric'e kafamı çevirip baktığımda iyi görünmediğini ve yüzünün beyazlamış olduğunu fark ettim.
-İyi görünmüyor hasta mı?
Biana'da benim ile aynı fikirde olduğunu söylediğinde zaman kazanmak için biraz yavaşladık.
Dönemeçli yolda hanımlar ile aramız açıldığında bir fırsatını bularak yanına gittim.-Eric,hasta görünüyorsun.Bir sorun mu var?
Diye sordum.Titreyen dudakları ve uyuşmuş gibi bakan gözleri ile beni cevapladı;
-Elanor,sabah senin için özel hazırlanan bir çay göndermişler ben de şüphelendiğim için bir kaç yudum aldım ve tadı kötüydü.
-Sanıyorum birileri seni zehirlemek istedi.Hayır.
Bu olamazdı.
Sanıyorum tahminden daha büyük bir tehlike içindeydim.
Üstelik bu tehlike sarayın içinden,hatta belki de prensin kendisinden geliyordu.Eric yine hayatımı kurtarmış,benim için tattığı çaydan dolayı neredeyse zehirleniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAF DAĞININ PRENSESİ
Historical FictionÇelik kabzanın demir ve keskin ucunu onun çelimsiz duran boynuna bastırdı. -"Teslim ol,ben kazandım" Bu sözleri söyleyen maskeli şövalye bir taraftan da artık kendisinin koruyacağına emin olduğu prensesine bakıyordu. Güneşin silik ışınları ile aydın...