Yüzüne dokunduğumda
gözlerini açarak gördüğü bir rüyaymışcasına bana bakıyordu.-Eric,ben geldim.
-Ela-norrr,p-renn-sesim.
Sargı bezi içinde cansız ve solgun duran parmaklarını yüzümde gezdirerek yattığı yerde hafifçe kımıldadı.
Yarasının olduğu bölge göğsünde olduğu içinse tam olarak hareket etmesi oldukça zor görünüyor, muhtemelen yaşadığı kan kaybından dolayı da kısa bir sürede ayağa kalkabilecek durumda değildi.
Yine de aldığı yaraya rağmen hayatta kalmayı başarmış olması bir mucizeydi.-Benn aaar-tık bir ha-inim.
-Amaaa hepp-siii senii ve ...
Bedeninde ki yorgunluktan dolayı kelimeler ağzından zar zor dökülüyor,kısık sesi uzak bir inilti halinde yankılanarak bana ulaşıyordu.
-Konuşma,kendini yorma lütfen.
-Prens Robert her şeyi anlattı.Saraya gelen mektupta öğrendiklerimden sonra sana çok öfkelenmiştim ancak artık hak veriyorum.
-Fakat yine de kendi canını hiçe sayarak yaptığım bu çılgınlığa çok kızgınım.
-Artık bir hain olarak aranıyorsun Eric,saraya dönemeyeceksin!
-Bunun ne demek olduğunu biliyorsun değil mi?Gözlerini kapatarak başını salladığında ikimizde ağlamamak için kendimizi zor tutuyorduk.
-Defalarca hayatımı kurtardın ancak şimdi senin böyle anılıyor olman içimi acıtacak.
-Elaaa-norr lütfen,
dedi.Vucudunda kalan son gücü ile elimi sıkıca tutuyordu.
-Lüt-fenn ar-tıkk sarayına dönnn ve bu olann-lara kaa-rışş-maaa.
Zaten yapacağım başka hiçbir şey kalmamıştı artık.
Onun yanağına küçük bir öpücük kondurarak gözlerine baktım.-Eric,lütfen sen de çok dikkatli ol.
-Gerekiyorsa uzaklara git ancak kuzey sarayından ve babamdan uzak dur.Odadan çıkınca koridorun sonunda beni bekleyen Hector ile karşılaştım.
-Hector,
dedim.-Lütfen şifacınıza ona iyi bakmasını söyleyin.
-Bir de onu kuzey sarayından katiyetle uzak tutun.-Merak etmeyin prenses o artık bizim askerimiz.Prens Robert ona hayatını borçlu ve kendisi kesinlikle borçlu kalmayı sevmez.
Burada kalması kadar içimi acıtan başka bir gerçekte buydu onu göremeyecek her zaman yanımda olduğunu hissedemeycektim.
Onun yeri değişmişti ve bu saray artık evi idi.Koridorları geçerek alt kata indiğimde salonun girişinden verendaya açılan ön kapıya çıktım.
Bahçeye güzel kokular yayan çiçekler ve bitkilerin içinden geçerek muhafız kapısına doğru ilerledim.
Kapının önünde hazır halde bekleyen atlı bir asker olduğunu görünce şaşırmıştım ancak kral Robert'in bunu yapabilecek kadar nazik biri olduğunu aslında tahmin etmeliydim.Beni içeriye kabul eden muhafız;
-Prensesim kralımızın emri ile sizi saraya kadar askerimiz bırakacak.
Asla İtiraz edecek halim yoktu.
Ben de memnuniyetle gülümseyerek ata binmem için elini uzatan askere yardımcı oldum.Son bir kez dönüp baktığım Güney sarayı babam için düşman sığınağı iken bundan sonra benim için kalbimi geride bıraktığım,kaf dağının ardı kadar uzak olan bir yerdi.
Gözlerimi kapattım ve rüzgarın tenime işlemesine izin verdim,hızla giden atın özgür hissettirmesinden biraz da olsa memnun olarak,beni taşıyan askerin omzuna başımı yasladım.Sarayıma geri döndüğümde olabilecekleri az çok tahmin ediyordum ancak şu an için hiç biri umurumda değildi.
Yol boyunca okuduğum bir kitaptan kalan güzel cümleleri kafamda tekrarladım.
Bu benim çocukluğumdan beri kendimi tedavi etmemin yollarından biriydi ve kesinlikle işe yarıyordu.Bana kısa gelen oysa ki daha uzun olmasını istediğim yolculuk sonrası sarayın muhafız kapısına geldiğimde beni gören askerler oldukça şaşırdı.
-Derhal açın kapıyı,
dedim.Bu esnada atın sırtından inerek beni buraya kadar getiren askere teşekkür ederek beklemesini rica ettim.
-Emredersiniz efendim.
Açılan kapının ardından muhafızlara dönerek;
-Asker için bir kese altın hazırlansın ve hemen kendisine verilsin.
Botaniğin yan tarafında bulunan mutfak giriş kapısına doğru yöneldim çünkü kimseyi görmek ya da sorulara maruz kalmak istemiyordum aldığım kararla en kestirme ve en az kullanılan koridorları geçerek odama çıktım.
Beni karşısında gören Biana;-Elanorrr,oh şükürler olsun.Sağ salim döndün.Şimdi herşeyi anlatacaksın bana;
dediğinde hâlâ neden kimsenin beni aramamış olduğunu ve sarayın garip bir şekilde sessiz olduğunu düşünüyordum.
Sanıyorum düşüncelerim bu duruma şaşıran halimden belli olacak ki;-Merak etme dün gece başının çok ağrıdığını ve ilaç alarak karanlıkta uyumak istediğini söyledim.
-Zaten Kraliçenin gelen özel misafirleri sayesinde de yokluğun hiç fark edilmemişti.
-şeyyy,bu sabahta açık hava almak için bir asker ile birlikte ormana yürüyüşe gittiğin yalanını uydurdum.Ona sıkıca sarıldım ve;
-Sen benim kardeşim,en iyi dostumsun.
Bu sözleri dudaklarımdan döküldüğü gibi hıçkırarak ağlamaya başladım.-Heyyy,neler oluyor?
-Elanor,prensesim bana bir kez bakın.-lütfen Biana,şimdi değil.
dedim.-Peki o yani Eric iyi mi?
-Rica ediyorum ona kötü bir şey olmadığını söyle,yaşıyor mu?Kısa bir süre ağlamaktan konuşamadım.
-Elanor,hadi cevap ver lütfen yaşıyor mu?
Evet anlamında başımı salladığımda derin bir iç çekerek rahatlayan Biana sonrasında banyoyu hazırlatarak beni odada yalnız bıraktı.
Olanların ağırlığından dolayı kendimi suyun hafifliğine bırakırken artık bu sarayda endişe duyacağım hiçbir şey kalmamış olduğunu biliyordum.
Babama yaptığı tüm haksızlıkları haykıracak ve Alexender ile olan anlaşmayı da bozarak onun gerçek yüzünü ortaya çıkaracaktım.
Üstelik gerçek bir prenses gibi davranarak yapacaktım bunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAF DAĞININ PRENSESİ
Historical FictionÇelik kabzanın demir ve keskin ucunu onun çelimsiz duran boynuna bastırdı. -"Teslim ol,ben kazandım" Bu sözleri söyleyen maskeli şövalye bir taraftan da artık kendisinin koruyacağına emin olduğu prensesine bakıyordu. Güneşin silik ışınları ile aydın...