40.Bölüm-"Soğuk Kuyu"

28 3 0
                                    

Ertesi gün dönüş yolundaydık.

Yolun etrafını kaplayan kısa bitki örtüleri,yeni açan bahar çiçekleri ile birleşerek eşsiz bir güzellikte duruyor,âdeta ressamının çizdiği en değerli tablo gibi harikulade görünüyordu.

Bu sabah canımı sıkan olayın etkisinde kaldığımdan en azından bu yolculuğun beni rahatlatmasını umuyordum.

Dün gece vals gösterilerinin hemen ardından odama çıkarak uyumak için ışıkları kapatmıştım ancak kısa bir süre sonra peşimden gelen Alexender odaya girerek yatağın kenarına oturdu.

-Hemen dışarıya çıkarmısın,gördüğün gibi uyumaya çalışıyorum,
dedim.

-Ah sevgili Elenor,uyumaya çalışmadığını benden kaçtığını elbette biliyorum.
-Yalnız bu iş nereye kadar böyle devam edecek onu çok merak ediyorum.
-Kralın ve kraliçen kuzeyin geleceği için bizden veliaht bekliyor ve ben artık senin için daha fazla yalan söylemeyeceğim.

Bu sözleri söylediği esnada uzun geceliğimi çekiştirerek bacağıma dokundu.
Ben ise başucum da duran gaz lambasını yakarak hızla doğruldum ardından onu kendimden uzaklaştırmak için var gücümle ittim.

Kapının yanına üç adımda geldiğimde;

-Dışarıya çık Alex,hem de hemen yoksa büyük bir rezillik çıkartacağım,
diye bağırdım.

-Ne yapacaksın küçük cadı?
-Sana saldırdığımı falan mı iddia edeceksin buna kim inanacak sence?

Çıplak ayaklarımın parmak uçlarında uzanarak Onun yakasına yapıştım;

-O kadar salak olduğumu mu düşünüyorsun,
dedim.
-Senin beni aldattığını öğrendiğim için kıskançlık kavgası çıkaracağımı söyleyeceğim elbette ki...
-Ve bir de sevgili sahte prensim,dük ile olan planlarınızı hızla giderek valiye anlatacağım.

Yakasında duran ellerimi geri çekerek beni duvar ile kapı arasında sıkıştırdı.
Bir kaç saniye gözlerime bakarak bekledikten sonra sinirini korumazsa olacakları bildiği için sakinleşerek camın önünde duran koltuğa oturdu.

-Kapıyı kapat Elanor,sadece nazikçe konuşacağız.

Dediğini yaptım çünkü soyleceklerini merak ediyordum.

-Odaya bu şekilde girdiğim için beni affet ancak söylediğim sözler gerçekti.
-Baban ve annen artık bu konuda bana baskı yapmaya başladı.
-Malum bildigin üzere Güney krallık yeni prensini ilan etti ve inan ki veliaht için hiçte geç kalmayacaklardır,
dedi.

Bu beklentileri zaten benim tahmin edemediğim bir şey değildi.

-Bunu düşünmediğimi zannetmiyorsun herhalde Alex,
-Bu yükü senin sırtında bırakmayacağımı bilecek kadar beni tanımış olmalısın ki bu işi çoktan çözmüş durumdayım.
-Mutfak hizmetlilerine bana bu konuda yardımcı olabilecek bir karışım bulmaları için çoktan emir verdim ve bunun annemin kulağına çoktan gittiğini biliyorum.
-Benim her yolu denediğimi ancak çocuğumun olmadığını bilecekler.
-Böylece ortada seni endişedirecek bir sorun kalmıyor.

Sözlerimin onda rahatlatıcı bir etki birakmamasını beklerken başını sallayarak itiraz etti;

-Sevgili prensesim,
-Bu söylediklerin senin isteklerini karşılar benim değil!

-Nasıl yani?
-Benden bir çocuk istediğini mi söylüyorsun?
-Sen delirmiş olmalısın,böyle bir şey mümkün değil Alex!

-Ya krallığımızın devamı ne  olacak Elanor bunu hiç düşündün mü?
-Ben gerçek bir prens olacağım,sen de bir prenses.
Bizden beklenen bu,işte bu yüzden sen de bu fikre alışsan iyi edersin.

Beni gittikçe daha fazla sinirlendiriyordu.
Kapının yanına giderek açtım.

-Bu düşüncelerini kendine sakla.
-Kuzey krallık geleceğini sizin gibi hırslı ve adaletsiz yöneticiler yüzünden kaybedecek,doğmayacak çocuklar yüzünden değil.
-Çık buradan Alex,hemde hemen.

Oturduğu yerden kalkarak kapıya doğru geldi.
Tam çıkmak üzereydi ki geriye dönerek;

-Göreceksin Elenor,Bu dediklerim olacak ve sen bunu kendin istemiş olacaksın!

O odanın dışına çıktıktan sonra hâlâ titriyor ve sinirden dudaklarımı kemiriyordum.

Etkisinde kaldığım bu konuşmalardan sonra sıkıntılı bir uyku gecesi geçirerek şu an yolculuk yapmak ruhuma iyi gelmişti.

Sarsılan faytonun verdiği uyuşukluk ile bir ara gözlerimi kapattım ve tatlı bir uykunun kollarına kendimi bıraktım.

Sesler vardı.
Tanıdığım birinin bağıran sesinin ardından duyduğum bir silah sesi ve başımı şiddetli bir şekilde vurduğum yerin yoğun sızısı.
Gözlerimi açmaya kendimi zorlamış olsamda bunu yapamıyordum.
İlk başta duyduğum gürültülü karmaşık sesler benden gittikçe uzaklaşarak yerini ormandan gelen kuş seslerine bırakıyordu.

Birisinin ayak bileğimden beni sürükleyerek taşıdığını hissettim ancak doğrulup bakacak gücüm yoktu.

Sonrası bir daha hatırlamak istemeyeceğim kadar ürkütücüydü.
Beni ittirerek hafif yüksek bir taşın üzerine bırakan eller dar bir boşluğa ittirdi.
Düşüyordum ancak düşerken kollarım ve bacaklarım taşlara sürünerek çarpıyor,giderek daha yavaş bir şekilde boşlukta çalkalanıyordum en sonunda ise sol omuzun yan tarafına aldığım darbe ile durdum.
Bu acı veren yolculuk nihayet bitmişti.
Son kalan zayıf gücümle gözlerimi açtığımda kapkaranlık bir kuyunun zemininde yattığımı fark ettim.

Çok uzaktan ve yüksekten gelen hafif bir ışık süzülsede buradan yaralı bir şekilde kurtulamayacağımı artık anlamıştım.

Aldığım darbelerden dolayı kanla kaplanan kolumu elbisemin üzerine bırakarak kanamanın biraz durmasını sağlamayı düşünsemde o an gelen üşüme halim beni uykunun rahatlatıcı hissine doğru götürüyordu.
Buradan kurtulamayacağım fikri artık beni ele geçirdiğinde direnmeyi bırakarak gözlerimi kapattım.

KAF DAĞININ PRENSESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin