Eric
Korktuğum şey onu koruyamamak değildi başına gelebilecek tehlikeleri görmeden burayı güvenli zanneden âsi cesaretiydi.
Gelişimizin üzerinden bir gün geçmişti ve kendi sarayında gibi rahat tavırlarla dolaşıyordu.
Bize kötü davranıldığı söylenemezdi ancak ne de olsa bir esirdik.
Bu kadar sakin görünmesi bile gerçekte olabilecekleri tahmin edememesi yüzündendi.Günay kralı hakkında çok fazla bilgiye ben de sahip değildim ve kendisini şimdiye dek hiç görmemiştim.
Bizi buraya getiren Subay Hector ise bir kez yanımıza gelerek Elenor ile konuşmuş onun henüz politik işlere karışmadığını ve bilgisi olmadığını anlamış olacak ki ayrıca özel olarak konuşma gereği duymamıştı.
Bu durum içimi biraz da olsa rahatlatıyordu.Benim anladığım kadarı ile
Kuzey ve Güney Krallık arasında kalan toprakların tamamından vergi isteyen kralımızı Bundan vazgeçirmek için bizi burada rehin tutuyorlardı.
Rehin olarak Prensesi seçmeleri dışında bir olasılıkları yoktu çünkü kralın tek varisi oydu.Aslında bu savaşta Güney krallığın köylü insanlardan alınan vergileri engellemeye çalışmasını doğru buluyordum.
Bu düşüncelerimi paylaştığımda Elanor'da bana hak vermişti.Yine de burada esirdik ve Kuzey krallığı temsil için bulunuyorduk o yüzden de
bize istediklerini yapabilirlecek imkanları vardı.Kafamdan geçen bu düşüncelerle yatağa uzandığımda Biana karşıda bulunan koltukta uyuya kalmış o ise odanın küçük camından yıldızları izliyordu.
Tabii ben de onu.-Sence,
dedi.
-Kral bizim hayatımız için aradaki topraklardan çekilecek mi?-Bence hayır,
dedim.
-Daha fazlasını isteyecektir.
-Hem bizim hayatımız,hem de toprakları alabilmek için savaşacaktır.Yüzü asılarak gözlerini tekrar gökyüzüne çevirdi.
Savaştan korktuğunu biliyordum.
-Niye bunun için üzülüyor musun?
Diye sordum.Aslında vereceği cevabı çoktan tahmin etmiştim.
-Üzüldüğüm şey savaş çıkacak olması.
-Bence babamın köylülerden vergi istemesi küstahca.
-Neden gözü doymuyor anlamıyorum,ona kalsa tüm Dünya'ya o hükmetmeli.Dış güzelliğinin dışında,onun en çok bu yönünü seviyordum.
Çıkarları ya da olması gereken durum için değil,başkalarının da iyiliğini düşündüğü için.
Ruhu ile unvanını her zaman birbirinden ayırıyordu.Bir süre daha öylece oturmaya devam etti.
Dakikalar sonra ise camın önünden ayrılarak iki kişilik geniş yatakta yanıma uzandı.
Artık İkimizde tavanı izliyorduk.
-Savaş çıkarsa sen de katılacak mısın?
Bunu sorarken sesi titremiş ve başını kolunun altına alarak bana doğru çevirmişti.
Konuşmak için ben de ona doğru döndüm ve yatağa yayılan uzun saçlarının ucunda parmaklarımı gezdirmeye başladım.
-Elbette savaşacağım,senin askerin olduğum kadar baş muhafızım.
-Hımmm.
Yine yüzü gölgelenmiş ve gözlerini boşluğa dikmişti.
-Ama,
Diye ekledim.
-Önceliğim her zaman seni korumak olacak.Sonra hiç beklemediğim bir şekilde yanıma doğru yaklaşarak;
-Bana da kılıç kullanmayı öğretirmisin?
Diye sordu.Şaşırmıştım ve içimden dolu dolu gülmek geliyordu.
Tüm gözü karalığına rağmen kan görse korkudan bayılacak kadar narindi.
Kılıcın asıl amacını bilmekten çok uzaktı.Ben bu düşüncelerle onun yüzüne bakarken o benden bir cevap bekliyordu.
-Elbette öğretirim prenses ancak bu sandığın kadar kolay değil ve şu an biliyorsun ki kılıcım onların elinde.
-İlk ders için kılıçtan kaçmayı öğret o halde.
Doğru söylüyordu önce bunu yapabilirdim.
-Peki,dedim.
-Yarın sabah ilk işim bu.Sonra kahkaha ile gülmeye başladık.
İkimizde biliyorduk ki burada yapacak başka bir işimiz yoktu.Sonra sessizce birbirimizin yanında uzanmaya devam ettik.
Yavaş yavaş kapanmaya başlayan gözlerimizle birlikte uykunun o tatlı boşluğuna kendimizi bıraktık.Karmakarışık bir sürü rüya görmüştüm ve sonunda
küçük camdan içeriye dolan hafif ışık gözlerimi rahatsız ettiğinde uyandım.
Yanımda hâlâ uyumakta olan Elenor'u izledim bir süre.Tıpkı bu gece uyuduğumuz uyku gibi,o benim emanetimdi.
Ona karşı olan aşkıma,tüm duygularıma rağmen her zaman onun iyiliğini düşünmeliydim.
Ben de en onun kadar savaş çıkmasını istemiyordum ve
Onu bu savaşın içinde bırakmayacak ayrıca korumak pahasına ne gerekiyorsa onu yapacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAF DAĞININ PRENSESİ
Historical FictionÇelik kabzanın demir ve keskin ucunu onun çelimsiz duran boynuna bastırdı. -"Teslim ol,ben kazandım" Bu sözleri söyleyen maskeli şövalye bir taraftan da artık kendisinin koruyacağına emin olduğu prensesine bakıyordu. Güneşin silik ışınları ile aydın...