BÖLÜM 31

177 8 0
                                    

⚫ SİYAH İNCİ ⚫

Herşey bitti derken aslında ölen papatyaydı. Kimse henüz farkında değildi o gece yaşanılanlar birgün mutlaka gün yüzüne çıkacaktı.

Berzan'ın sırrı siyah inciydi...⚫

Peki diğerlerinin sırrı neydi?

İnsanın acısı çeşit çeşittir. Benim acım kendime büyükken onun acısı kendine büyüktür. Yüreğim daralırken nefes almak zehir içmekti son günlerde...

Yalnız kendimi zehirlemiyordum, suç ortaklarımın hepsini aynı kaosa sürüklüyordum. Hayatımı mahfeden aile ve sözde akrabalarıma.

Telefonun diğer ucundan ses gelmiyordu ama nefesini hissediyordum.

"Siyah incinin hikayesini biliyor musun?"

"Hayır!" Sesindeki soğukluk yüzüme kadar gelmişti.

"Anlatmamı ister misin?" Yeniden sessizliğe bürünen telefondan saniyeler sonra kısacık

"Evet" kelimesi duydum. Burukca gülümsedim benimle hiç konuşmasa da telefondan onun nefes sesini duymak bile bır nebze içimi rahatlatıyordu.

'Siyah inci neden bu kadar kıymetlidir, bilir misin?'' dedim sessizliğini hayır olarak aldım. ''İstiridyenin kabuğu serttir ama yine de yıllarca kum taneleri sızar içine. İstiridye engel olamaz buna. İçinden atmak ister atamaz, kurtulmak ister kurtulamaz. Çünkü İçe işleyen işlediği eti kolay bırakmaz . Her kum tanesi karanlık bir hikaye ile gelir. Yıllar içinde o kum taneleri erir, katılaşıp kararır, istiridyenin etine karışır. Sonunda da kimsenin paha biçemediği siyah inci meydana gelir. Peki sonra ne olur? İstiridye bırakamaz inciyi. Çünkü acısından yapmıştır onu. Acı çektikçe siyah inci doğmuştur. Demem o ki kolay şey değildir, birinin derinlerindeki acısına dokunmak, birine acını teslim etmek... Bizim acımız ortak çünkü siyah incinin hangi acılardan oluştuğunu bir tek biz biliriz. İcimizde taşıdığımız acı bir SİYAH İNCİ. Benim içimde olan sensin...

Konakta ölüm sessizliği yaşanıyordu. Gülmek yasaktı. Benim Bahar'ımı güze dönüştüren herkese mutluluk haramdı.

Gece yarısına kadar şirkette çalışıp başıma iş çıkarıyordum. Kimseyi görmek, bilmek, duymak istemiyordum.

Eve geldiğimde de ergenler gibi odamdan çıkmak istemiyordum. Tek isteğim şu odanın kokusunda boğulmaktı.

Hala herşeyi yerli yerindeydi.

Banyoya girdiğimde fırçasında kalan bir kaç saç telini çekip aldım. Bir kenara bırakıp çekmecelerden küçük bir kutu çıkardım.

Saç tellerini içine koyup baş ucumda ki komidine bıraktım.

Güzel karımın kokusu dolu olan yastığına sarılıp gözlerimi geceye kapattım.

Sabah ilk işim tuhafiyeye gidip saç tellerinden bunu şeffaf boncuk yapmasını istemek oldu. Henüz sabahın erken saatleri olduğu için yapmak istemediğini söyledi ama para her kapıyı açar diye boşuna dememişler.

Karşı pastaneden poğaça alıp kahvede çayla kısa kahvaltımı yaptım.

Yarım saat geçmişti çoktan bitirmiş olmalıydı. Dükkana girdiğimde verdiğim kutunun içine koymuştu kadın.

"Bitti boncuk."

"Ne kadar ücreti"

"30₺"

Cebimden çıkardığım 200₺ kadını uzatıp üstü kalsın dedim. O benim için paha biçilmezdi azdı bile.

Ardından gümüşcüye gidip siparişimi verdim.

"Akşama hazır olsun gelip bizzat alacağım."

Şirkete gittim. Odamın oldugu kata geldiğimde kapıda bekleyen bir Zeliha görmek isteyeceğim son şey bile değildi.

Onu görmezden gelip kapımı açtım. İçeri geçip koltuğuma oturdum, arkamdan geldiğini biliyordum.

"Beni görmezden mi geleceksin Berzan?"

"Anlamadım! Seni görmem gereken bir konu olduğunu düşünmüyorum!"

"Bahar öleli neredeyse ay olacak. Aşiret ihanetin karşılıgi olarak berdel ister!" Kurduğu cümleye histerik bir kahkaha attım, alemdiler!

Ama cehennmem alemi!

"Aşirete evleneceğimi kim söyledi! Aşiretin ağası benim! Seninle evlenmek isteyen varsa buyursun söylesin!"

"Ben seninle evlenmek istiyorum! Bak ben bahar değilim -"

"Sen zaten Bahar olamazsın Zeliha! Onun saçının teli olamazsın gözümde! "

"Yanıltıcam seni! Karın olduğun gün bu lafları bir bir hatırlatacam sana!"

Bu bardağı taşıran son damlaydı. Kolundan tuttuğum gibi odanın dışına savurdum onu. Asistanımı uyarır bir tonda

"Zeliha Taşkıran'ı şirkete almıyorsunuz!"

Günün geri kalanının bitmesi için sabırsızlanıyordum. Bugün sondu gidiyordum...

Eve gitmeden önce gümüşçüden emanetimi aldım. Boynuma taktigim değerli kolyemi gömleğimin içine koydum. Oradaydı işte tam yüreğimin üzerinde.

Yatak odama çıkıp kendim için küçük bir bavul hazırladım. Ne koyduğumu göremiyordum heyecanlıydım...

Banyoda duş aldım. Havluyla vücudumu kurutup üzerime siyah sweatshirt ve siyah eşofman giyindim. Sonbahardaydık burası bile soğukken orayı düşünemiyordum.

Son kontrollerini yapıp cüzdan, telefon ve anahtarımı elime aldım. Yatağın üzerindeki bavulu almak için uzandığımda odanın kapısı açılıp kapandı.

Arkamı döndüğümde Zişan sırıtarak bana bakıyordu.

"Nereye gidiyorsun abiciğim!"

"Sanane Zişan!" Omuz silkip kenara çekildi. Bavulu elime alıp kapıya yöneldiğimde gülerek;

"Yengeme selam söyle"

Dedi...

BEDEL《LANETLİ PAPATYA》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin