Aynadan bakmaya cesaret edemediğim saçlarımı, camdaki yansımada bir kaç saniye izledim
Papatyalar kararır mıydı?
Papatyalar koparılıp öldürülünce kararırdı. Güzel papatya nasıl da siyah bir inciye çevirdiler gözlerini, saçlarını, kalbini. İçin kızıl lavlarla dolup taşıyorken nasıl da böyle durgun duruyor bakışların.
O kadar çok mu kırdılar içindeki çocuğu da bu denli mutsuzluktan boğulup durursun...
Ah papatya keşke hep çocukluğumda kalsaydın diyebileceğim bir çocukluğum bile yoktu. Keşke hep 16 yaşında kalsaydı diyebileceğim bir gençliğin yoktu. Şimdi 25'inde bedeni genç ruhu ihtiyarlanmış bir kadın ve hiçbir şeyden haberi olmayan elini tutan tutmaya devam edin bir kız çocuğunun annesiydin. Beni yaşamaya bu denli devam etmeyr zorlayan Asel'in annesiydim...
Ah minik kalbim sen olmasaydın ben ben olmazdım. Sen olmasaydın annenin bu hayatta kimsesi olmayacaktı.
Ruhumu kalbimi bir tek sana adıyorum...
"Ayne ço çüzel" dedi ellerini saçlarımdan geçirip. Hayranlıkla bakıyordu bana nefesim.
Göz pınarlarim yaşla dolmuştu yine. Eskiler yüzü güzel olacağına bahtı güzel olsaydı demiş. Nasıl da güzel tarif etmişler bahtın güzellikten daha mühim olduğunu.
Kalbim nasıl da hızlı çarpıyordu öfkeyle ama büyükçe bir kırgınlıkla. Ben sahi ne ara bu duruma getirmiştim hayatımı. Yanımda miniğimle bir başıma kalmıştık bu dünyada. Üstelik 5 kuruş parasız. Adıma kayıtlı bir evim bile yoktu. Çalışırdım kazanirdim lakin bebeğimi ne yapacaktım. O hayatın bütün güzelliklerini hakediyordu ama ona sunacak imkanım yoktu. Tek tesellim Serkan'ın söz verdiği miras olan mallarımdı.
Arabalara binip yola revan olduk. Hasta hissediyordum kendimi. Kızımı ve Fatma ablayı diğer arabaya bindirmistim. Ruh halim berbattı ve kızım herşeyi hissediyordu.
Serkanla yol boyunca yan yana oturduk.
"Bahar biraz uyusan güzelim ne zamandır uykusuzsun. Dinlenmeye ihtiyacın var "
"Şuan değil Serkan. Uyumak en son düşüncem olacak. "Dedim. 9 saatlik yolculuktan sonra nihayet varmıştık Mardin'e. Gelin geldiğim konağın önünden geçerken gözlerimin yandığını hissettim. Yaşlarım kurumuştu ağlamaktan.
"Serkan siz eve geçin. Asel'i de götür yanında."
"Olmaz Bahar sana zarar verebilirler."
"Veremezler." Dedim yine de diretip korumaların gelmesini istedi."Seninle gelmek istiyorum. Onlara güvenmediğimi biliyorsun"
"Bu yüzleşmeyi yalnız yapmalıyım. Kızıma dikkat et" dedim. Bagajı açıp içindeki kutuyu çıkardım. Araba yanımdan uzaklaştığında adım adım kapıya yöneldim. Bir yandan da elimdeki kutudan şarap şişesini ve iki kadehi çıkardım.
Kapıdaki adam şaşkınlığını gizleyememişti.
"Kapıyı aç " dedim buz gibi bir edayla
"Tabi gelin hanım hoşgeldiniz" dedi . Kapıyı sonuna kadar açtığında avlunun ortasında mab-ı aileyi gördüğümde kalbimde sancı hissettim. İki basamaklı merdiveni çıkıp avluya girdim. Berzan'in arkası dönük yanında karısı karşıda annesi ve diğer yanında babası vardi. Hizmetli kadın mutfaktan çıktığı gibi gözleri benimle kesişti. Elindeki porselen tabaklar yeri boyladığında az önceki şakirdamalar susmuştu onlar şaşkınlıkla kadına bakıyordu beni fark etmemişlerdi.
"Ggelin hanım." Dediğinde odaklandıklari yöne yani bana dönmüştü tüm bakışlar. Berzan şaşkınlıkla hayret olmuştu. Ayaklanip karşıma geçtiklerinde hepsine bir bir baktım.
"Bahar!" Dedi
"Sen ölmedin mi?" Dedi kekeleyerek Zeliha. Yarım ağız sırıttım.
"Öldüm Zeliha. Kocamın evlenip barklandığını öğrendiğim gün öldüm ben." Dedim akmasını engelleyemeden yaşlarımın.
"Herşeyin bir açıklaması var Bahar. Lütfen güzelim konuşalım. "
"Konuşalım! Hah! " Yemek masasının önüne geçtim. Onlar arkamda kalmıştı. Şişeyi kolumun altına koyup yemek masasının beyaz örtüsünü tek celsede çekip herşeyi yerle yeksan ettim. Kadehleri masaya koyup şarap şişesini açtım. Gözlerimin önü yaşlardan bulanıklaşıyordu. İki bardağı da doldurdum. Yüzümü onlara dönmeden önce yaşlarımı sildim ve yalancı gülümsememi yüzüme taktım.
"Gel birer kadeh kaldıralım.. Sende kaybettiğim herşeyin şerefine." Dedim yanına varıp zorla kadehi eline tutuşturdum. Kaldırdığım elim hava da kalınca kadehi fondipleyip yere attım.
"Bahar kendinde değilsin. Hadi yalnız konuşacağımız bir yere gidelim. "
"İplerimi koparıp benimle tüm bağını kesebilirdin..."
"Bahar..." Dedi elimi tutmak isteyince ateşe değer gibi kaçırdım.
"Hayır hayır hayır hayır! Sakın bana dokunma!" Dedim elimdeki şişeyi avlunun ortasına fırlattığımda zemini kırmızıya boyanmıştı. Ondan biraz uzaklaşıp kapıya yaklaştım. Çantamdan çıkardığım kibriti ateşe verip yerdeki alkolün üzerine attım.
Islak zeminde hızla yayılan yangın içimdeki ateşin yansımasıydı. Ateş gözlerimin önünde adeta dans edip ayak dibime kadar geldiğinde Berzan'in beni çektiğini hissettim.
"Bu konağın ortasına düşen ateşi söndürmeye çalıştığınız gibi benden alelacele kurtulup hayatlarıniza devam ettiniz. Hiçbiriniz beni bir defa olsun dinlemeden yargısız infaz ettiniz. Ateşi görüyor musunuz Ayma aşireti işte bunun gibi aşiretinizin ortasına ateş topu olarak düşeceğim tam ortanıza. Su kafi olmayacak beni söndürmeye. Tıpkı o gün olduğu gibi siz beni sönmüş bir ateş sandınız lakin ben küllerimden yeniden doğarak geldim. Çabanız boşuna! Zira ben, o söndürmeye çalıştığınız ateşin ta kendisiyim!
Sesler uğultu gibi geliyordu kulaklarıma. Gözlerim ise olanı biteni görüyordu. Karşımdaydı..."Tüm istediğim sendin... " Dudaklarımdan dökülen sözler kulağıma ulaşmıyordu. Kollarımı son defa boynuna doladım. Bir kaç saniye öyle kaldım. Bulanık olan bilincime daha fazla direnemeden karanlığa bıraktım bedenimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEL《LANETLİ PAPATYA》
Teen FictionTöre hikayesidir Genç bir kızın düğün günü öğrendiği gerçekle terkedilisinin ardından tüm hayatını değiştirerek farkında olmadan herşeyin başladığı yere MARDİN'e yerleşir. 19 yıl sonra öğrendiği yakınlarıyla mutlu huzurlu yaşarken atladığı bir şey...