7. Bölüm - Unutulmayan

5.9K 562 27
                                    

Azra, oraya neden geldiğini sorgulamıyordu artık. Uğur'un çok yakınında oturuyor olmasına rağmen hem de. İlk dakikaların kalbine zarar ağrıları hafiflemiş, ortamdaki bol kahkahalı sohbetin bir parçası olmuştu. Onlarla birlikte Adana kebabı yemiş, rakısını içmiş, ilkel yöntemlerle büyüyen ekonomik eksiklikleri konuşmuş, Yıldırım'ın hayallerini dinlerken Uğur'un atıp tutmalarına içten içe gülümsemişti. Biliyordu ki özlemişti onun bu düzene, hayata, gerçekten varmış gibi görünen bütün sisteme baş kaldırmış sözlerini. Hiçbir şey yapamasa dahi ciddiye almamak ile hayata meydan okumuyor muydu? Bu yüzden de herkesten daha farklı gelmemiş miydi ona? Ara ara Gökçe ile Cemil'in bebekleri için hazırladıkları beyaz odadan bahsedişine geçiyorlar, Recep Hoca'nın ilk sınıf vize öncesi derslerinde Azra'yı köşeye sıkıştırırken Uğur'un 'beyaz melek' cevabına atıfta bulunup: "O, yeni nesil beyaz meleğimiz Cemil'in kızı desenize," diyen Sıla'nın sözlerine gülüyorlardı. Öyle, her biri geçmişte kalmamış mıydı? Hele ki Sıla için, Caner için ve diğerleri için. Ve belki Uğur için de öyleydi. Geçmişte kalmıştı. Ne kadar kendisi de aynısını savunan bir hayat sunsa da oğlundan, kocasından, zenginliğinden bağımsız o geçmişin yükünü yüreğinde taşıyordu.

Unutamamak en büyük cezasıydı Azra'nın, hayalleri yerine hayatı tercih ederkenki cezası. Gecenin ilerleyen saatlerinde artık kalkma kararı aldıklarında herkes birbiri ile vedalaşırken selamlaşmadıkları gibi vedalaşmamışlardı da Uğur ile Azra. Herkes arabalarına binerken Cemil ile Gökçe'yi bırakmayı teklif etmişti Azra. Her ikisi de özel bir bankada gişede çalışıyordu ve yıllarca Cemil'in başarısız borsa deneyimleri sonucu bir araba bile alamamışlardı. Gökçe ön koltuğa geçerken Cemil de arkaya oturmuş, Azra'nın hızla zengin oluşundaki etken kocasını, meşhur Ömer Seyhan'ı düşünüyordu. Adamı ekonomi takip eden herkes gibi Cemil de tanıyordu ve Azra'dan yaşça büyük olduğunu; sert mizaçlı, zeki bir adam olduğunu da biliyordu. Biraz orta boylu oluşu ve yanık esmerliğine rağmen bir karizması olduğu da aşikardı ama yine de Azra gibi okulun bile en güzel kızının yanında çok da uygun bir tipi olmadığını düşünüyordu. Arkasına yaslanırken Gökçe'nin iyimser bir yaklaşımla:

"Bir gün seni evimde ağırlamak istiyorum Azra, bebek doğduktan sonra da olabilir ama en kısa zamanda, arayı açmadan. Eminim ki Cemil ile yaşadığımız evi çok merak ediyorsundur. " dediğini duydu.

Gökçe'nin hala eksilmemiş sıcaklığına karşılık ketum durması imkansız gibiydi Azra'nın. Onları Uğur'un varlığından ötürü cezalandırması ise tam bir saçmalıktı. Evet biliyordu, Cemil ile Uğur kesinlikle kopmazdı ama onlar kopmayacak diye Gökçe'ye bu kadar mesafe koyması yaşadıkları her şeye haksızlık değil miydi? Dikiz aynasından Uğur'un ayrılacağı aracı beklerken yoldan hızla geçen motosiklet tam olarak 'Harley Davidson' markaydı.

Cemil, arkadaşının arkasından bakarken Azra, lüks aracının marşına bastı ve Cemil'in sözünü duydu:

"Adam bütün yatırımını bu motoru almak adına yaptı ya, şaşkınım."

Doğruydu tahmini işte, Uğur iyi bir yere gelmişti. Üst düzey bir işi, iyi bir maaşı, fazlasıyla iyi standartları vardı. Hala siyah tişört, siyah kot giyse de gündüz takım elbise giyiyordu. O hiç sevmediği ütülü gömleğin yakasını sonuna kadar ilikleyip kravat takıyordu. Herkes ona Uğur Bey diyor, herkes onu sayıyordu. Bütün bu düşünceleri terk edemeden Gökçe'ye cevap verdi:

"Gelirim inşallah, vakit bulursam. "

Aslında, onlara sormak istiyordu Uğur'un tahmin ettiği gibi bir hayatı olup olmadığını. Bir karısı, bir ailesi bulunup bulunmadığını. Yine de bunu bu zamana kadar öğrenmek istese hissettirmeden yapabileceği için kafasından çıkardı.

YAS SÜRGÜNÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin