11 . Bölüm - Pişkin

5.1K 506 22
                                    

Otobüste Uğur ile yan yana oturduğumuzda o otobüsün direkt bizim eve gitmediğini kendime bile söylemezken yarı yolda inip aktarma yapmam gerektiğini düşünerek durup durup bir daha aradım akbilimi. Bulamıyor olmaktan rahatsız, yanımdakine de eksik taraflarımı göstermemek için akbil arama işlemim hafif çaktırmadan sürmek zorundaydı. Ara ara göz ucuyla kontrol ederken onu, Uğur'un çok da yanında oturduğu kişiyle ilgilenmediğini belli eder tavırları vardı. Kolları bağlı, bacakları hafif aralık; otobüs yolculuğunda kendinden başkası ile ilgilenmiyor diye tabir ettiğim yolculardandı. Bu durum hafiften canımı sıkmış olsa da o an tek istediğim akbilimi bulup aktarma yapacağım duraktan semt otobüsümüze binmekti. Akbilimi bulamayacağımı aklım kesince, artık cüzdanımdan taksi parası çıkıp çıkmadığını kontrol etmeye başladım. Bordo püsküllü çantaya verdiğim haftalığımı hatırlayınca, cüzdanımda inle cinin top oynadığı bir ortamı da görmek istemeyerek kapadım çantamı. Bütün gururumu ayaklar altına alıp Uğur'a eve nasıl gideceğim ile ilgili noksanlarımı anlatmak ise ölmekten beterdi benim için. Mutlaka bana yardım edecek, akbilini vermeyi teklif edecek diye düşünmüyor değildim fakat yardım ederkenki alayları ya da beni başka türlü anladığını ima eden tavırlarına tahammülüm yoktu.

Gözlerim yuvalarında dört dönmeye başladığında, endişelerim sonucu dudaklarımı kemirdiğimi bile fark etmiyordum. Evet, Uğur ile hiç konuşmadan otobüsün girdiği karanlık sokaklardan, ineceğimiz duraklara gidiyorduk ama ben Uğur'un benden önce inme ihtimaline karşılık ne yapacağımı da aynı anda düşünmeye başlamıştım bile. Gece yarısı olmak üzere bir saatte, sadece iki elimin parmak sayısı kadar yolcu taşıyan alakasız bir belediye otobüsünde cebimde üç beş bozukluk ile resmen kalakalmıştım. Belki taksiye binip evimizin önünde bekleyen şoförü biraz bekletip taksi ücretini babama ödetebilirdim ama o zaman söylediğimin iki katı fiyatına satın aldığım çantama dair yalanım ortaya çıkardı ve babam okulun parti için caddeden servis kaldıracağına inandığı için önümdeki bütün üniversite hayatımı eve mahkum geçirmemi sağlardı. Ben tüm bu düşüncelerle cebelleşirken Uğur'un kıpırdandığını görünce küçük bir panikle tuttum kolundan. Beni bu saatte böyle beş parasız bırakamazdı. Ona umutlar bağlayan kalbim, Demir gibi bir adamı bile kullanmama kadar giden deliliklerim, onu beni sağ salim evime ulaştıracak tek insan kılıyordu. Şimdi Cemil ile Gökçe'ye geleceklerini söyleyip beni ekmelerinden dolayı daha çok kızgındım. Uğur'un o fena mavileri üzerime anında çevrildiğinde artık yorgun bir savaşçıydım. Hafifçe büzdüğüm dudaklarım, biçare rolünü üstlenmiş ağlamaklı gözlerim ile:

"Benim eve gitmem lazım, ama ne beş kuruş param var ne de akbilim. Lanet akbili Demir gibi bir bodur nankörüne güvenip eve bırakmış olmalıyım. " dedim. Sorun değil anlamına gelen bir kaç cümle kurmasını bekledim, hem de normalde zor bir soru sormuşum da karşılığını düşündürmüşüm gibi bir zaman aralığında. Bakışlarının uzunluğu beni gererken tuttuğum kolunu bıraktım. Taksi fikri, babamın beni ev ile okul arasındaki ineklemeye mahkum edeceği fikrine sığındım. Böylece aklım bir karış havada Uğur'u düşünmeyecek, görmek için en arka sırayı dikizleme imkanı da yaratmaya çalışmaktan bıkıp başarılı bir öğrenci olacaktım. Uğur'un gözleri bıraktığım kolunda ki boşluğa çevrildiğinde:

"Bir şartla... " dedi.

Henüz, onun şartları konusunda beklentilerim daha ufaktı. Proje ödevini satması ya da Gökçe'den notlarının fotokopisini almam gibi... Yanılıyordum; çünkü Uğur, Gökçe'den o notları kendisi de istemiş olduğunda alabilirdi ve bunun için benim aracılığıma ihtiyacım yoktu. Yanıldığımı anlamam için biraz safça:

"Neymiş? " diye sormam gerekiyormuş ki sordum ve karşılığında hiç arlanmadan:

" Beni bir kere öpeceksin. " cevabını aldım. Önce yanlış duyduğumu sandım. Bu akşam Betül ile yaşadıklarını görmüş olsam bile, Uğur beyaz atlı prensimdi ve prensler romantik olurdu; sapık değil. Adeta tacize uğramış gibi oturduğum yerden fırladığımda hemen otobüsün ilk durakta durması için kapı düğmesine bastım. Yüreğimde ağır bir taş vardı ve ben onu hayal kırıklığıma eş etmiştim. Uğur ise, duyacağımı bile bile kıkırdıyordu. Onun bu pişkin gülüşüne daha fazla tahammül edemeyince kafasına çantamı vurmak üzere hamle de bulunmuştum ki kapı açıldı, bir anlık kızgın bakışlarımız birbirini bulduğunda açılan kapıdan aşağı atladım. Hiç bilmediğim bir sokakta, oranın ne kadar ıssız bir mahalle arası olacağını bile tahmin edememişken kapanmak üzere olan kapı aralığından inen bir adet hayal kırıklığı gördüm. Evet, hayal kırıklığım peşimden geliyordu. Belki de sandığım kadar art niyetli değildi ancak biraz sapık olduğu konusunu tartışamayacak kadar da bu duruma inanmıyordum. Onu gördüğüm an, sinirimi sırtıma atıp yürümeye başladım. Sinirim ve ben yürümeye başladığımızda nereye gittiğimiz konusunda bir fikrimiz yoktu. Dik bir yokuşu aptalca tırmanırken ana cadde bir yerlere çıkmam gerektiğinin bilincinde de olsam gittiğim noktanın çıkaracağı yer konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Yürüdükçe ıssızlaşan, hafifçe çiseleyen yağmurla köpeklerin bile kendilerine sığınacak yerler buldukları bir saatte ben tek başıma İstanbul'un belki de en tehlikeli sokaklarından birindeydim. Yine de peşimde fısıldar gibi şarkı söyleyerek yürüyen Uğur'un varlığına duacı olduğumu ise görmüyordum bile. Sadece mecburiyet olarak adlandırıp onun sesini duymadığımda adımlarımı bile yavaşlatıyordum. Oysa hiç birine gerek yoktu çünkü her koşulda o gece arkamdan gelecekti Uğur. Ben onu öpsem de öpmesem de.

YAS SÜRGÜNÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin