51. Bölüm - Ayrılığın İlk Demi

3.9K 470 38
                                    

Uğur'un artık yeni bir sorumluluğu vardı oda hayatının katili Emine Anne! Söylediği gibi hastaneye onu ziyarete falan gitmemişti ama üvey annesinin sağlık giderleri için elinden geleni yapmıştı. Belki daha parasız kalmıştı belki daha fazla çalışmak zorundaydı ama gene de ciddi bir bağlılıkla o kadının sorumluluğunu üzerine almıştı. Nedenlerini sorsan söyleyemezdi ama ben onu anlıyordum. Bu hayatta nefes alan tek yakınıydı o kadın ve sadece hastaydı. Yaşadıkları ve yaşattıkları da bu hastalığın sonucuydu, eğer Uğur ona arkasını dönerse vicdanına dönemezdi. Ve hayatını katleden o kadına yeni bir hayat bağışlıyordu...

***

"Ayhan onu neden seviyorum bu kadar biliyor musun?"

Ayhan'a Uğur'u anlatmak en büyük keyfim olmuştu artık. Ardı ardına masal istemek gibi değildi onun içinde benim dilimden dinlediği aşk hikayesi .... Doyuyordu sanki dinlemeye benim Uğur'a doymak bilemeyişime tezat olarak... Bazen de Ayhan'ın yanında konuşuyordum onunla, Ayhan'ı hep çok merak ettiğini söylüyordu. Ayhan babam olmadan hiç dışarı çıkmadığı için buna cesaretim yoktu ama bir gün inanıyordum hep, bir fırsat olacak Ayhan ile Uğur görüşecek. Ayhan ile Uğur görüştüğünde; Ayhan Uğur'u göremeyecekti ve ben bunu bilmeden bunun hayalini o günden kuruyordum. Herkesin olmaz dediği adam olmuştu; benim sevgilim, benim sırdaşım, benim anlayışım ... Tıpkı hayat gibi her şeyim! Varlığı kaybettiğimde koca bir boşluğa düşeceğimi bildiğim kadar önemli olurken günden güne, buna hiç engel olmadım. Uğur'u hayatı boyunca kimsenin sevmediği kadar sevdim, Uğur'u hayatı boyunca kimsenin yıkamayacağı kadar da üzdüm!

***

Bir gün, Okan ile ev arkadaşlığının yürümediğinden, çok dağınık bir çocuk olduğundan, arkasını toplamaktan bıktığı gerekçesiyle Gökçe ile Cemil'in evine yerleşmeye karar verdi. Üçüncü sınıfın yarı yıl tatilinde Uğur'un eşyalarını Uğur'u ikna etmek için Gökçe ile yalvar yakar ısrarımız sonucu taşıdık.

"Kara kedi miyim ben ne işim var onların evinde?" dese de eve yatmadan yatmaya geldiğini, eve gelirken Cemil'e bir telefonla geldiğini bildirdiğinde onlar için ev bütçesine katkıda bulunacak iyi bir ev arkadaşı hayaliydi Uğur. Ben de Gökçe'nin evine gidiyorum yalanını söylerken dürüst olmuş olacaktım böylece. Evin en köşedeki odasını Uğur için döşediğimiz de, Uğur'un da böylece kendini rahat hissedeceği temiz bir evi olmuş oldu. Ona yeni evinin hediyesi olarak, Çetin Usta'nın tamirhanesinde ki odasında olduğu gibi bir sürü kablodan sarkan ampulleri olan bir el yapımı avize almıştım.Yarı yıl tatilinde ailesinin yanına gidecek olan Gökçe'nin de olmayışı ile alışma evresi hızlanmış olacaktı. Bilmiyordum ki, Uğur'un Gökçe ile olan yakınlığı bile bitmeyecekti ömrünün sonuna kadar.

Ve benim Uğur'un yanına sokulup uyuduğum günler de böylece gelmişti.

Her şeyin fazla iyi gittiği o yarı tatil bitiminde Gökçe ile planladığımız gibi onun Cemil'e sürpriz yapacağı bir kaç günlük erken dönüşünün karşılığı olarak sabah erkenden kalkıp, karga kahvaltısını yapmadan- babamın arabasını çalıp da Uğur'un bir kaç saat çalıştırdığı direksiyon dersinin cesaretinde- bir kez daha babamın arabasını çalıp, otogara Gökçe'yi almaya gittim. Aslında her şeyin fazlasıyla sıradan olduğu o günü dağıtmamızın birinci nedeni Gökçe'nin hiç alışkın olmadığı sürpriz işlerine merak sarması; ikinci nedeni ise, babama bir daha yapmayacağıma söz vermeme rağmen tekrar babamın arabasının hırsızlığını yapmış olmamdı!

Ya da öyle bir şey! Müstahak psikolojisinin sonuçları bunlar hep, illaki yaşadığım her şeyi mutlaka haketmiş olduğumu düşünen tarafımın gazabıydı tamamen.

Halen fazlasıyla acemi oluşuma aldırışsız dura kalka başladığımız yolculuğu elimizde bir poşet küt böreği, bir miktar sıcak simit ile bitirip, Cemil ile Uğur'un Gökçe'nin de ait olduğu o evde ki sabahlarına iştirak etmek için merdivenleri koşarak çıktık. Gökçe, eğer Cemil'i uyanmış bulursak önden görünecek kişinin ben olduğumu söylüyordu. Önden görünen ben olayım diye Gökçe'nin anahtarları ile kapıyı açan da ben oldum. Kapıyı açıp ilk içeriye yüzümde aptal koca bir tebessüm ile giren de ben oldum. İlk yıkılan da dolayısıyla bendim!

Salondan burnuma dolan ağır tütün ve içki kokusu ile Cemil ile Uğur'un geceden kalma oldukları ve alem yaptıkları aşikardı. Önce kokudan rahatsızdım ama sonrasında koku sadece teferruat kaldı. Salonda karşılıklı iki kanepe de sızmış birer adet Cemil ile Uğur; onların sızdıkları kanepenin darlığından neredeyse üzerlerine uzanmış iki kız... Biri turuncu saçlı... Diğeri hatırlamıyorum bile! Uğur'a o kadar yakın olanın bana dönük başında ki tutam tutam turuncu saçı elime geçirdiğim ilk an:

"Allah'ın cezaları, lanet olsun size! Pislikler!" diye bağırmam, Gökçe'nin içeri girmesi! Benim kadar çevik olmaması, yaşadığı şokun tam nedeniyken hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlaması. Cemil'in şiş gözlerle üzerinde ki kızı fırlatırken kızın yere yuvarlanıp: "Ne oluyor ya?" diyerek sızlanırken Rus olduğunu anladığım lisanı! Ve elimin altında saçını yolarken bağıran turuncu saçlının da Rus olduğunu anlamak için kulak kabarttığım an!

"Oha size, kocaman çüş! Fahişe ile yatacak kadar mı düştünüz ulan ayılar!"

Gökçe'yi teselliye koşan Cemil'in aksine benim inandığım ayının ancak ayıldığı o an yaptığı tek şeyin elime sarılıp: "Kızın saçını koparacaksın Azra ne yapıyorsun?" demesi ile avuçlarıma doluşan bir sürü pis turuncu renkli kılları fark ettim. Ne yapıyordum ben? Uğur'un bana ha sadık kaldı ha kalmadı korkusunu bu Rus fahişeden mi alıyordum? Uğur'un parası yoktu! Uğur'un bana el uzatacak kadar cesareti de yoktu; peki, bu fahişeye para vererek onunla nasıl yatmıştı? Evde çıplak kimse yoktu aslında. Rus kızların minicik paletli eteklerini kıyafet olarak saydığımız sürece de giyinmek ya da soyunmak ile ilgili sorun yoktu. Uğur elimden paralı kadınını çekerken onlara gitmesi gerektiğini söylüyordu. Cemil'in tek derdi Gökçe'nin ağlamasını dindirmekti. Benim ise tek derdim o kızları parçalamaktı. Bir hamle ile daha üzerlerine atılmıştım ki kendimi Uğur'un kucağında buldum ve kızlara tek başıma gücümün yetmesi mümkünmüş gibi bağırışarak kaçıyor olmalarına rağmen tatmin olmadım. Bir tanesine şiddetle tırnak geçirsem, ya da birine okkalı bir tokat atsam hırsım geçer miydi bilmiyorum ama Uğur'un kolları arasında: "Bırak bana bırak geberteceğim onları." diye bağırıyordum.

"Azra'm sakin ol lütfen yaa!"

Uğur'un dudaklarından çıktığında bana hep bir heyecan saran o aitlik eki bu defa sinirlerimi bozmuştu ve avaz avaz bağırışımı: "Bana Azra'm deme!" ile tamamlamış, Uğur'un erkekliğine sert bir tekme atıp o orada kıvranırken:

"Yürü Gökçe!" diyerek onu da kendi öfkemin peşine takıp sürüklemiştim. Gökçe, Cemil'i bir kaç güne affedecekti ama ben gene de kendi gururumla birlikte onunkini de toplamıştım işte. Peki ben mi kaç güne affedecektim Uğur'u?

Çok değildi ama her şeyin başlangıcı aslında bugünlerdi.

***

YAS SÜRGÜNÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin