72. Bölüm - Olur O zaman!

3.9K 562 68
                                    

Ömer, elinde ki gazetesini Mehmet'in sözü ile masanın üzerine bıraktığında henüz yarıladığı kahvesi ile kahvaltı sofrasındaydı. Sekiz yaşında ki oğlunun bile sevindiğini görebildiği, bir haber almıştı; Mehmet'in:

"Annemle Uğur Abi artık nişanlı olmuşlar dedi ananem," sözü ile. Gözleri öfkeyle açıldığında, yaklaşık kırk gün evvel yaşanan olaylar sonrasında biraz kabuğuna çekilip, dikkat çekmemek üzere dokunmadığı düşmanlarının mutluluk haberini oğlundan alıyordu. Azra o itle evleniyordu! İnsan sadece nişanlı kalmak için girişmezdi ki bu işe? Bir pazar kahvaltısında alacağı en fena haberin içinde, haftalardır Mehmet'i almak için hiç sevmediği kayın validesi ya da kayın pederi ile muhatap olmak zorunda kalırken Azra'yı hiç görmemiş olmanın akabinde onu ne kadar özlediğini düşünüyordu. Azra şimdi gerçekten başkasının mı oluyordu? Buna izin veren kendisiydi, artık çok net biliyordu ama gururuna bir türlü suçlu olduğunu yediremiyordu. Merakla oğluna yönelip: "Nişanlandılar mı?" diye sordu. Mehmet, sütünün son yudumunu içip:

"Gökçe Teyze ile Cemil Dayım da vardı, yüzüklerine kırmızı kurdele bağlandı sonra dedem kesti kurdeleyi, alkışladık. Sen artık Uğur Abi'yi seviyorsun değil mi baba, böyle söylemiştin? Annem onunla evlenecek diye kızmıyorsun ona. Annem, insanlar mutlu olduğu kişilerle evli kalırlar dedi. Sen çok çalışıyordun ya belki de bu yüzden mutlu olamamıştı annem. Ama hep seni de çok sevdiğini söylüyor. Bir süre sonra senin da başka bir kadınla mutlu olacağını ama her ikinizin de en çok beni sevmeye devam edeceğini... Ben anneme inanıyorum baba, o yüzden o başkası ile evleniyor diye kızgın değilim. Ama sen Uğur Abi'yi sevmiyorsan söyle, sen üzülme diye ben de sevmem onu..." diye uzun uzun anlatırken, yumruğunu sımsıkı yapmıştı Ömer. Sadece dişlerini sıkarak cevap verdiğinde ise, bütün silahları mermisiz kalmış gibiydi:

"Seviyorum oğlum, ben Uğur Abi'ni çok seviyorum."

***

Azra, toplam da 130 metrekarelik boş evin kimine göre küçük sayılacak salonunun penceresinden dışarıyı izlerken, hemen arkasında ki emlakçının, evin önünden tren geçtiği için gürültüden rahatsızlık duyma ihtimallerinden bahsettiğini duyuyordu. Elleri paltosunun cebinde, izlediği orta sınıf mahallelerinden birinde bundan sonra yaşayacağı hayatın hayallerini kuruyordu. İkinci bebeğini bu pencere önünde, ona kışlık hırka ya da yelek örerek bekleyecekti. Örgü öğretmek için annesinin gönüllü olacağını düşünüyordu. Biraz biraz Uğur'a karşı kalıplarını kıran annesi, ondan doğacak olan çocuğuna da tıpkı Mehmet'e yaptığı gibi ananelik yapacaktı hatta. Üstelik, Ömer'den ötürü sıkça göremediği torununu bu denli sevdi ise, şimdi çok daha sık görme imkanı bulduğu torunlarına fazlaca fedakar olacaktı. Uğur'un emlakçıya gürültülü olacaksa evi tutmayacaklarını söylediğini duyduğunda hemen aklında kini dağıttı, Uğur'u uygun kiralı bu evi tutmak için teşvik etmeye başladı. Zaten, adam senelerdir biriktirdiğini harcadığı tamirhanesi ve üst katında ki evinden sonra yeni bir hayat kurmak için ciddi bir birikime sahip değildi. Üstelik, evinin tek odalı olmasından ötürü, Mehmet için daha geniş bir eve geçmelerini de o istemişti. Belki idare edebileceği konusunda biraz daha ısrarcı olsaydı Azra ikna ederdi ama o zaman da Uğur'un kendini eksik hissetmesini istememişti. Şimdi de bu tren gürültülü ev için olmaz demesine razı gelmedi. Uğur emlakçı ile evin tadilatı konusunda pazarlık kestikten sonra el sıkışıp, nişanlısını da yanına alıp çıktı. Sadece bir ay sonra bir nikahla evleneceği nişanlısının elini sımsıkı tutmuş, tren istasyonuna doğru yürümeye başladı. Azra ısrarla motosiklete binmek istemediği için yayan kalmışlardı. Her ikisi de Ömer'den gelecek her türlü tehlikeye karşı her zaman tetikte ama gene de onu hayatlarından çoktan çıkarmışçasına ilk günkü heyecanlarındaydılar. Azra, sadece saatler önce bir idrar testi ile öğrendiği gebeliğini Uğur'a açıklamak için fırsat kollarken, bu defa ondan doğacak olan bebeğini koruma telaşında motosiklete binmemeyi bile önlem saymıştı. Öyle damdan düşer gibi haber vermemeyi düşünürken, etrafında oturacak yerler arayarak yürüdü. Uğur, taksiye binmek için durak ararken Azra az ileri de gördüğü bir çay bahçesinde oturmayı teklif etti. Hava epeyce soğuktu ve çay bahçesinin masaları dışarıda kuruluydu. Uğur, üşüyeceklerini söylese de Azra laf dinlemedi ve birlikte karşılıklı oturdular. Azra bilhassa salep sipariş verdi ama Uğur çay istedi. Adamın iyice düzelmeye başlayan yara berelerinin sönük izlerine bakarken Azra, uzanıp nişanlısının yanağından hafif bir makas aldı. Uğur endişe ile etrafına bakındı: "Erkek adamın yanağı mı sıkılırmış?" diye takıldı. Azra, keyifliydi... Tutup da bu yüzden uzun bir laf yarışına girmezdi, omzunu silkti:

"Sana söylemek istediğim bir şey var,"dedi. Bunu yıllar önce yaptığında nasıl da perişan ve çaresizdi. Şimdi ki umudunun zerresi yoktu.

"Evi küçük mü buldun?"

"Yok ev bize yetecek kadar büyük."

"İçine sindiğine eminsin değil mi?"

"Eminim Uğur, evin önemi yok, bakımlı olsun yeter. İçinde biz yaşayacağız. "

"Eee ne diyeceksin o zaman?"

Azra, önce henüz gelen sıcak salebinden bir yudum aldı, sonra onu ağzının içinde soğuturken gözlerini hayretle açtı, sonra da arkasına yaslanıp müstakbel kocasına tıpkı onun gibi göz kırpıp:

"Ben gene hamileyim," dedi.

Uğur, önce yanlış duyduğunu sandı. Kadının illa ki 'gene' demesi aklını bulandırsa da besbelli hamileyim dediğini duymuştu. Bunun mümkün olup olmadığını sorarken:

"Sen halen doğum kontrol denen şeyi bilmiyor musun Azra, sana bunu tam on iki sene önce öğretmiştim ben," diye alaya aldı. Belli ki Azra da onu deniyordu. Ah bu kadın milleti bu deneme tahtasını yazıp yazıp silmeyi ne çok severlerdi.

"Çok komiksin canım, doğum kontrol denen şeyi biliyorum ama uzun yıllardır hap kullanıyorum diye bu ay bırakmıştım. Bu kadarını ummuyordum."

Azra ciddiydi. Uğur, kadına doğru eğildi, kaşları çatık endişeli bir halde: "Hamileyim dedin değil mi?" dedi.

"Evet Uğur, doktora gitmedim ama teste göre hamileyim."

Gülümsedi Uğur... Ayağa kalkmak için hamle yaptı ama sonra vazgeçti. Uzattı elini ve tuttu kadının elini:

"Artık olması gerekiyor demek ki Azra'm." dedi.

"Yani, bence unutturmak için acele etti bu kadar."

"Unutturmak için... Unutmuştum ben zaten ya. Sana kızgın falan değilim."

"Hıı ondan mı öyle laf sokup duruyorsun?"

"Sevdiğimden..."

"Ben annemlere söylemeyeceğim tabi... Evlenmeden aceleniz neydi derler?"

"Sahi neydi ki acelen?"

Güldü Azra, adamın da ona katılacağından emin; sonra çekti elini elinden ve salebini içmeye başladı:

"Odanın birini bebek odası yapalım. Eğer bebeği kendi odamıza alırsak Mehmet kıskanır. Seni kabullenmeden yeni bir kardeşi kabullenmesi zor olur," diye ciddi ciddi plan yapmaya başladı.

"Haklısın... Onu düşünmek zorundayız! Ama bebek tek başına ne yapacak ki koca odada?"

"Uyuyacak Uğur o bebek?"

"Karanlıktan korkar ama Azra, mutlaka gece lambası..." daha sonra Uğur biraz abarttığını fark edip sustu, bebekler ışığı onun kadar arzulamazlardı.

"Babasına çektiyse korkar tabi." dedi.

Başını eğdi Uğur, kabullenir bir eda ile ve : "Babasına çekmesin be babası ağır aşık oluyor," dedi.

"Aşk kötü değil ki ama Uğur?"

"Aşk güzelde Azra'm, aşık olduğun olmayınca fena be."

"Ama buradayım geldim işte."

"Geldin! Ya gelmeseydin?"

"Sürgününden kurtarmazdım o zaman seni."

"İşte o yüzden çekmesin bana boş ver. Cemil Dayısına çeksin, gamsız gamsız..."

"Cemil Dayısı mı oldu şimdi o bana gareze amca yazdırır kütüğe kendini."

"Yazdırır vallahi..."

Kahkahaları çay bahçesini inletirken Uğur yerinden kalktı ve müstakbel karısını sandalyesinden kaldırıp sımsıkı sarıldı. Hesaplar kapanmış, sürgünü bitmişti!

***

YAS SÜRGÜNÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin