32. Bölüm - Hep yaşın 19!

4K 477 39
                                    

Ertesi gün, uykuyla tamamlanmamış bir gecenin yorgunluğundaydım. Su toplamış ayaklarımı bir sandalet yardımı ile rahatlamaya çalıştığım o gün, oturduğum sırada dersi dinlemiyor, sadece okul yerine karakolda ya da mahkeme önünde olmayışıma kızıyordum. Aklım başımda değildi zaten ve başıma toplanmamış aklımı daha ikinci günden ders işleyen Recep Hoca'ya veremiyordum. Benden bir ölçü haz etmemesi karşılığı, bende ondan bir ölçü haz etmiyordum ve bu durum onun pek de umurunda değildi, benimde olmadığı gibi. Kaykılarak ders dinlerken ne kadar da Uğur'a benzediğimi düşünerek keyiflenen tarafım ile tam derse adapte olacaktım ki sınıf kapısı açıldı. Açılan kapıdan girecek olan kişiye duyulan merak ile çevrilen gözler eşliğinde Recep Hoca:

"Bizde tam bitiriyorduk Uğur bey? " sözü üzerine kaykıldığım sıradan, ani bir yükselme toparlandım. Uğur derse ancak yetişmişti, sallana sallana içeri girecek sonra da en arka sırada az evvel benim yaptığım gibi nokta not tutmadan kaykıla kaykıla ders dinleyecek, ya da dinliyor gibi yapacaktı. Ama hoca fark edip de bir soru sorduğunda, hafif yorum yeteneği katıp marjinal bir cevapla sınıfta ki herkesin ikinci sene yeniden dikkatini çekecekti. Bütün bu tahminler arasından Uğur sınıfa girdi ve:

Af edersiniz hocam, derse girmek için gelmedim. " deyip gene de sıralara doğru ilerledi ve tam önümde durup, gözlerini kapıyı gösterir şekilde işarete sürükledi. Bir ona bir de Recep Hoca'ya bakarken bu yılda adamın dersinden kaldığımı düşündüm ama adam:

" Çık Azra, dersi meşgul etmeyin. " diyerek beni kovaladıktan sonra bu sene bana bir mucize yaşatarak beni dersten bırakmayacaktı. Kitaplarımı kucağıma basıp çantamı elimle emanet tuttuğumda Gökçe de meraklı bir halde beni izliyordu. Art arda ikinci senede çıktığımız sınıftan, gene aynı şekilde merdivenlerden inerek uzaklaştık. Okulun kapısının önüne gelene kadar hiç söz etmeyen Uğur'un hafiften de öfkeli duruşu ile neler olduğunu merak ederek çantamı omzuma geçirip kitaplarımı tek elimde sabitledim. Sonra da sözde beni almaya gelmiş ama benden önde fırlayıp giden Uğur'a bağırdım:

"Dursana be senin gibi iki metre miyim ben?" Durdu... Farkı kapatıp yanına yaklaştım, elini uzattı:

" Kitaplarını taşıyayım ver. " dedi. Omzumu silktim. Kitaplarımı taşırdım. Onun sevda yükünden daha ağır değillerdi. Uzanıp çok uzatmadan aldı elimden kitapları ve daha ağır adımlarla yürümeye başladı, benimle paralel hızda . Durağa kadar hiç söz etmeden geldikten sonra durakta ilerden görünen otobüse binip binmeyeceğimizin merakındayken:

"Akpilin var mı, benim bütün eşyalarım tamirhanede. " dedi. Ona akpil borcumu böylece ödeyerek önden geçmesine müsaade ettikten sonra arkasından onun bulduğu koltukta, yanına oturdum. Nereye gidiyorduk, ya da neden gidiyorduk umurumda ama beni engelleyecek türden değildi.

Yanına oturduğum ilk saniye burnuma dolan kokusu biraz deforme olsa da tanıdıktı ve ben özlemiştim. Üç aylık kaçış haybeye olsa da. Başımı çevirip yüzüne baktığım o sırada onun da bana baktığını gördüğümde göz kırptım ve gülümsedi. Öyle bir geçişti ki o, her şey ben ömrümün sonuna kadar bu adama deli olayım diye organize olmuş gibiydi.

"Gene kaldık Recep Hoca'nın dersten. " dedim, sol elini aman dercesine salladı:

" Mezun olmadan evvel döverim ben o adamı. " dedi. Sonra güldüm! Dün ki göz yaşlarımın hepsinin hıncına karşılık; gülüşümü söndürmeden devam ettim:

" Bence mezuniyet sonrası döv. " 

" Engellemen gerekebilir beni. "

" Denerim. " 

YAS SÜRGÜNÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin