23. Bölüm - Fırsat!

4.3K 499 37
                                    

Azra, yıllar sonra yeniden Uğur'un hayat sürdürdüğü evine girerken üzerini giymiş bir halde yanından geçen adamın ayağına geçirdiği terlikleri görünce, bildiğini yapıp ayakkabılarını çıkarıp kenara koydu ve içerinin boş olmaması korkusu ile doğruldu yerden. Evin demir kapısının direkt bir salona açıldığını görebiliyordu şimdi. Hemen yanındaki vestiyere göz atıp içinden bir terlik bulma umudu taşısa da Uğur'un evine gelen kadınlara terlik bulunduracak kadar değer vermesi pek mümkün değildi. Gözlerini bulacağından emin olduğu şeylere, yukarıya çevirdiğinde tavanda bir avize yerine bir sürü uzun kablolu ampullerin olduğunu gördü. Yüzünde oluşan belli belirsiz gülümseme ile salona açılan siyah mutfağı, salondaki siyah üç kişilik deri koltuğu, ince kilimlerin serildiği zemini ve kocaman bir televizyon ile altı kişilik yemek masasını gördü sadece. Evde sanki başka eşya yoktu. Bir kitaplık ya da başka bir süs eşyası, bir biblo bile... Salona açılan iki kapı da kapalıydı, diğer odaların da en az bu salon kadar boş olduğuna emindi. Uğur asla gereğinden fazla maddeye önem vermezdi; dolu dolu, yaşamayı zorlaştıran evlerden nefret ederdi. Gösteriş ona göre kapitalizm mantığı bir ziyandı, insanlar da bu ziyana uygun hipnozlu aptallar... Adımlarını ilerletmeden evvel başını tavana bir kez daha kaldırıp neredeyse başının üzerinde duran ampullere elini uzattı. Parmağı ilk ampule değdiğinde sıcaklıkla yandığında gözlerini kapadı ve o acının bile kalbindeki ufacık kımıldamaları ile mutlu oldu. Mutluluğu parmak uçlarından kalbine bir acı yayarken Uğur'un sesi ile sıçradı yerinden:

"Ayakkabılarını neden çıkardın? Sana uygun terliğim yok, hasta olursun. "

Hafifçe kızaran parmağını avuçlarına saklarken Uğur'a dönüp omzunu silkti:

"Önemli değil." deyip teklife ihtiyaç duymadan siyah deri koltuğa oturdu. O sırada orta sehpanın üzerinde ki bir çok tanıdık ekonomi dergilerinin adını görmüştü ki en üstte olanda Ömer'in fotoğrafını fark etti. Geçen ay çıkan bir dergiydi bu ve Ömer'in piyasalar, iş dünyası, rekabet üzerine yaptığı röportajı yayınlanmıştı dergide. Azra dergiyi pek okumamıştı ama Ömer ona ayrıntılı bir özet geçmişti zaten. Dergiye doğru uzanırken televizyonun kapalı olduğunu, evde müzik bile olmayışını düşündü. Ne yapıyordu Uğur bu evde az önce, bu en üstte duran dergiye mi bakıyordu? Bu düşünce saçma bir zafer hissi ile içine yayılırken doğru olması ile olmamasını istemek arasında sıkışmış gibiydi Azra.

"Bir şey içer misin Azra, çay ya da kahve? Hangisi? "

Azra, şimdi avuçlarının arasında duran Ömer'in fotoğrafının kapak olduğu dergiye dikkatle bakarken usulca:

" Olur. " diye karşılık verdi. Uğur, Azra'nın elinde ne tuttuğunu görüyor ama Azra'ya daha yakın olan o adamı kıskanmak denen meseleye kafa yormuyordu. Azra son on iki senedir onun değildi ki zaten.

" Hangisi olur Azra, çay mı kahve mi? " Azra, hiç düşünmeden bir cevap daha verdi:

" Çay. Yok, kahve! "

***

Uğur, kahve kararının üzerinde konuşmamak kaydıyla mutfağa girdikten hemen sonra kahve yapmak için önce cezve aramaya başladı. Evinde bir cezve elbette vardı, arada sırada kendine kahve de yapardı üstelik ya da birileri varsa ona yaptırırdı. Şimdi elleriyle yapacağı kahve... Cezve fikrinden vazgeçti Uğur. Kahve yapmak iyi bir fikir miydi? Bunca sene sonra bir şey içmeye gelmemişti ya Azra. Bütün gün yaşananlardan sonra tekrar gelmesinin nedeni bir kahve asla olamazdı. Açtığı son dolap kapağını kaparken cezvenin de orada olduğunu görmemişti bile Uğur. Buzdolabına yöneldi, son kalmış iki bira şişesini başlarından tutup bir eline sığdırırken diğer eliyle de çekmeceyi açıp şişe açacağını bulup döndü içeri. Azra, hala dergi kapağı olan kocasının karizmatik bakışlı fotoğrafına bakıyordu. Uğur, adamı karizmatik bulduğunu ilk kez itiraf etmişti kendine.

YAS SÜRGÜNÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin