17 . Bölüm - Unut Beni

4.4K 528 38
                                    

Uğur, radyo binasının altına park ettiği motoruna doğru yürürken Arza'nın hemen karşısındaki arabasını gördü. Resmen yolun orta yerine park etmişti arabayı. Böyle giderse, milyarlık araba altında telef olacaktı.

Arabanın orta yere konulmuş gibi park haline gülerken bir an yere saçılan kırık camları, sonra da arabanın ön kapısının üstünde ki camların paramparça olduğunu gördü. Karşıdan karşıya dikkatlice geçerken arabaya biraz daha yaklaştığında şoför koltuğuna bırakılmış ağzı açık çantadan koltuğa dökülmüş bir adet parfüm şişesi gördü. Azra, hala aynı çiçek kokusunu kullanıyordu. Bahar gibi, hafif esintili, burnu gıdıklayan o kokuyu hatırlayıp nerede olduğunu, ne yapmasını gerektiğini unutmuştu ki Azra'nın çığlığı ile kendine geldi.

"Aman Allah'ım, ne olmuş burada? "

Azra panik içinde elini cama doğru uzatırken bileğinden yakaladı Uğur: " Cam elini keser, dikkat et! "

Bu adamın hangi koşulda olursa olsunlar soğukkanlı davranıyor oluşu, onu tanıdığı zamanlara zıt değildi Azra'nın. Uğur, böyle bir adamdı işte; başındaki bütün felaketler karşısında da buzdolabı gibi dururken insanlar onun ne düşündüğünü çok kestiremezlerdi. Uğur, cebinden çıkardığı telefonla polisi ararken Azra da aracının kapısını açıp çantasını kontrol etti. Cüzdanı ve telefonu tahtalı köyü boylamışlardı. O esnada Uğur'un polisle konuştuğunu fark edip zıplayıp elinden aldı telefonu:

"Deli misin, ne diye arıyorsun polisi? Bu ülkede hırsızı yakalayan polis mi var? " diyerek kapadı telefonu. Uğur yan yan bakarken Azra, Uğur'un telefonundan ezbere bildiği numarayı çevirmeye başladı:

" İzninle telefonunu kullanıyorum. "

Telefon birkaç çalıştan sonra açıldığında Azra, kocasının sesini duyar duymaz bir yandan arabanın dağılmış haline bakıp bir yandan da anlatmaya başladı:

" Başıma neler geldi Ömer! Arabanın camını kırıp içinden cüzdanımı ve telefonumu çaldılar. "

" Ne yaptılar? "

" Bankaları araması için Şule'ye talimat verebilir misin, kartları hemen kapasınlar?"

"Nerelerde geziyorsun sen Azra, böyle arabanın camını falan kırıyorlar? Sen iyi misin bari? "

" Benim bir şeyim yok. Geleceksen adresi vereyim, polisi aramadım, boşa uğraşmayayım diye. "

" Yok, arama zaten, şimdi bir sürü ifade falan. Olan cüzdana, telefona olsun. Bin arabana, eve geç. İstiyorsan birini göndereyim, alsın seni. "

Kendisi gelmek yerine birini gönderen korumacı erkeğe Ömer Seyhan denirdi ve onun gibi adamlar sıkıntılı işlerden kaçar, sadece sıkıntıları gidermek için adamlarını görevlendirirlerdi. Azra'nın yüzü düşerken usulca:

" Ben gelirim. " dedi, bulunduğu mesafeden Uğur'u izlerken adamın arabanın ön kaputuna yaslanmış ayak uçlarını izlediğini gördü. Telefonu kapatırken biraz kırgın, biraz da çaresizdi. Telefonla konuşmak için açtığı mesafeyi kapayıp yeniden yaklaştı Uğur'a ve elindeki telefonu uzattı.

"Yapacak bir şey yok. Olacakla öleceğe çare olmaz, derdi ananem. "

Uğur, telefonunu geri alırken:" Ne yapacaksın? " diye sordu. Azra, küçük bir yalana sığındı ve:

" Ömer'i bekleyeceğim. Gelip alacak beni. Sağ ol. Şey için. Telefon! " dedi. İhanete uğramış kadar yıkılmış, yalnızdı Azra. Uğur başını sallayıp telefonu aldığında kuru bir :

" Hoşça kal. " dedikten sonra uzaklaştı oradan. Eskiden olsa, onu böyle bir durumda asla yalnız bırakmayacak tek insan olurdu Uğur. Bütün vurdumduymazlığı, mevzu Azra'nın zor durumda oluşu olduğunda akan suları durdurur, zamanı Azra'nın ayaklarına serer ve saat ayarı yapmasını isterdi. Uğur gibi adamlar, kadınları hiç çamura düşme korkusuna düşürmeden kucağında taşırken Ömer gibi adamlar o çamura düşmemeyi öğretirlerdi. Karanlık akşam böylece büsbütün karanlık olmuştu. Uğur'un az evvel onu yüz üstü bıraktığı masada hissettiklerinden çok daha fazlasıydı şimdi hissettikleri. O masada, Uğur defterinin çoktan kapandığını kendine öğütleyen tarafı, şimdi onsuzlukla kendine nasıl büyük bir ceza verdiğini söylüyordu. Arabasının koltuğundaki cam kırıklarına ne yapacağını düşünerek bakarken gözlerinden birer damla yaş aktı. Akan yaşları engellemek kaygısına düşmemişti ki Uğur'un sesini duydu:

"Seni kimse almaya gelmeyecek, yalan söylemek konusunda hala yetersizsin. Çekil kenara da şu koltuğundaki kırıkları temizleyelim, sonra batacak bir yerlerine. "

Azra, gözyaşlarına tezat bir tebessümle geri çekilirken elinin tersiyle yanaklarını sildi ve Uğur o anda, Azra'nın ağlamış olduğunu fark etti. Hala kolay mı ağlıyordu bu kız? Hala gözyaşları baş edemediği en büyük gerçeği miydi? Koskoca kadın olmuştu, anne olmuştu; soyadı değişmiş, güç kazanmıştı ama sıkıştığı ilk an gözyaşlarına teslim mi oluyordu? Bakışları, Azra'nın koyu bakışlarında takılı kaldığında, Azra birkaç saniye içinde bakışlarını Uğur'dan kurtardı ve doğrulup derin bir nefes aldı. Uğur önce, Azra'nın çantasını eline kamuflaj edip kapının üzerini camdan tamamen temizleyip orada parça kalmasını engelledi, sonra da uzanıp koltuğa ve koltuk altına dökülen kırıkları toparladı. Azra, arkasında onu sadece seyrederken bunu neden yaptığından çok da emin değildi Uğur. Nedensizce yardım eder miydi birine? Sırf yardım etmiş olmak için. Belki çok muhtaç görürse yapardı ama bir Azra Seyhan kimseye muhtaç olamazdı. Belki de yanılıyordu; soyadı ona hiçbir şey katmamış, aksine ondan çok şey almıştı. Cam kırıklarından derisi zedelenen çantayı bir kenara bırakıp içinden dökülen ruj ile parfümü yan koltuğa attıktan sonra çantayı da aynı yere bıraktı, arabanın içinden doğrulurken uzun boyunun yarattığı etki ile beli ağrımıştı, yüzünü hafifçe buruşturup Azra'ya döndü:

"Çantanı atarsın artık. Böyle gidebilirsin herhalde evine, değil mi? "

Azra, cevapsız, hatta ifadesiz bir halde ona bakıyordu. Biraz bekledi Uğur; Azra ona onay versin diye ama genç kadın gözlerine biriken yaşları sessizce yanaklarına salarken susmaya devam etti. Uğur, yanı başlarından akıp duran trafiğin gürültüsünden rahatsız, ne yapacağını düşünürken:

"Neden ağlıyorsun Azra? " diye sordu. Biliyordu, cevap vermeyi seçmeyecekti Azra. Biliyordu, bu akşamki tavırlarının hepsinin altında yatan nedenleri vardı genç kadının.

" Bak... " kendini daha iyi anlatabilmek için kaldırdığı elini arabaya dayadı Uğur, baş etmekte zorlandığı tüm duygularının altında eziliyordu:

" Ben Gökçe'ye seni davet etmemesini söyledim. O akşamki yemek için, gelmesi gereken son kişi bile değildin ama Gökçe nasılsa gelmeyecek deyip seni çağırdı. Bunca zaman birbirimizi görmediğimiz halde, karşı karşıya gelmemiz... "

Arabaların gürültüsünden sesini fazlasıyla yükseltmek zorundaydı Uğur ve bu durumdan rahatsızdı. Tekrar sustuğunda kesin bir karara varıp:

" Sakin bir yere gidelim mi? " diye sordu. Azra, başını olumlu manada sallarken arabayı gösterdi Uğur'a, Uğur sağ tarafa geçip kapıyı açarken koltuğa bıraktığı eşyaları yine toplamakla görevli olmuştu. Şoför koltuğuna geçen Azra, önce emniyet kemerini taktı sonra da aynada yüzüne bakıp makyajlı olmamasına şükredip aracın çalıştıran düğmeye bastı, gaza olması gerekenden fazla dokununca araba anormal bir sarsıntı ile çalıştı. Uğur, önce irkildi, sonra da : "Sana araba kullanmayı kim öğretmişti sahi?" diye sordu. Azra, kendini tutmadan kıkırdadı:

"Babamın arabasını çalmıştım da ilk sen öğretmiştin ya. " dedi.

İşte buna Uğur da gülerdi.





YAS SÜRGÜNÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin