5. Bölüm - İlk Bakış

8.3K 567 33
                                    



Sadece 18 yaşındaydım. İstanbul'da iyi bir üniversitede işletme bölümünü kazandığımda sadece çok gençtim. İki çocuklu, iyi gelirli bir ailenin en büyük çocuğu olarak ailenin hep beklentiler taşıdığı tek kişiydim de aynı zamanda. Babam ya da annem  hep, çok iyi bir okulda okumamın sonucunun bana iyi bir şirket yöneticisi olup daha sonra da kendi işimin patronu olmam ile sonuçlanacağını söylediklerinde daha ilk günden buna inandım. Evet, eski noter babamın ve ev hanımı annemin ekonomik düzeyini yükseltmek ancak ve ancak benim bu hayalleri gerçekleştirmem ile mümkün olacaktı. Ana okulu dahil pahalı özel okullarda okumuş, yine de çok başarılı bir öğrenci geçmişine sahip olamamış fakat ailemin abartılı inancı ile gece gündüz çalışmamın sonucu olarak bu okulu kazanmıştım yine de. Annemin duaları ile çıktığım evden, babamın inancı ile vardım okulun ilk gününe. Tam olarak ilk günümde karar verdiğim bir gerçek de çok arkadaş edinmeye meyilli olmayacağımdı. Onların bitmek bilmez organizasyonları beni hep derslerimden geride bırakıyordu. Zaten inanılmaz zeki olmadığım için hep çok daha fazla çalışmam gerekiyordu. En iyisi herkesle belli mesafede ancak tamamen de kopuk olmamamdı. Ne de olsa, gelemediğim için tutamadığım ya da kaçırdığım notları isteyecek kadar tanışıklığa ihtiyacım vardı. Sıcacık bir İstanbul gününün verdiği gazla daha ilk günden o annemin doğum günüm için aldığı etek yerleri uçuş uçuş, dantel yakalı askılı beyaz elbisemi giymiştim. Beyaz her zamanki gibi en sevdiğim renkti ve üzerimde beyaz tek bir nokta olmasa kendimi yasta, mutsuz ya da karamsar bir insan olarak tanımlayacak olurdum. Üstelik, bunu benim dışımdakiler de böyle düşünecek sanırdım. 

Tıklım tıklımmış gibi kalabalık gelen kampüsten içeri saçlarımı savura savura yürürken başım dik, gözlerim dimdik karşıda idi. Okuldan içeri girecek, sınıfta en ön sırada oturacaktım. Sonra hocaların hepsinin ilk dikkatini ben çekecek, onlara ilgili, azimli bir öğrenci profili çizecektim. Annem ne kadar istemese de akademik kariyer hedeflerim de yok değildi. Özel sektörün gaddar rekabetinden uzak, daha az yarışarak yükselmeyi umuyordum. Ailemin benden her alanda istedikleri öyle yüksekti ki artık kendi içinde sınıflandırdığım hayallerim vardı.  Ah,hayallerim... Gerçekte hiç gerçek olmayan nankör sadıklarım. Ne beni bırakıyorlar ne de hayatıma dahil oluyorlar. Öyle her fırsatta aklımı bulandırmak için buradalar, varlar ve biliyorum ki hiç gitmeyecekler.

Tam da o sırada, bütün bu düşünceler eşliğinde okulun bahçesinden salınarak okula doğru yürüdüğüm o esnada, ayağımdaki topuklulardan birinin topuğunun kırılmasına neden olacak bir kuvvetle ayağımın burkulmasına neden olan tuhaf bir cisim bana çarptı. Ayağım burkulup da yere düştüğümde henüz ilk gün olmasından mütevellit elimde de kitaplarım yoktu. Benim afallamış ve yerle bir olmuş halime neden olan tuhaf cismin kahkahalı sesleri ile olayın ne olduğunu idraka çalıştığımda ise karşımda Uğur vardı. Onu ilk gördüğüm gün o gündü. Benim ufak tefek bedenime tezat, yerle bir olmama denk bir irilikte ancak yüzündeki neşe, gözlerindeki derin mavilik, bütün noktaları tek tek düşünülerek eklenmiş kaşı, gözü, burnu, dudakları ve uzun yüzü ile çok da ürkütücü durmayan biriydi. Kızmalı, önüne bakmadığı için bağırmalı sonra da yerimden kalkıp yoluma devam etmeliydim ancak önüne bakmayan kişinin o olduğundan çok da emin değildim. Muhtemelen o gün ikimiz de ağzımız açık etrafa bakıyorduk ama ben anında kendimi suçlamıştım içten içe. Yine de, bir özür dilemek yerine gülen çocuğa haddini bildirmem gerektiğini düşünüyordum. Düşünüyor ancak bir şekilde bunu yapamıyordum. Aksine saçma bir istekle feci derecede gülmek istiyordum ki topuğumun ayakkabımdan firar etmek üzere olduğunu gördüm. Hışımla yerimden fırlarken topuğumun izin vermemesi nedeniyle meşhur dik duruşumun ezik bir kızınkine benzememesi neredeyse imkansızdı. Üzerinde durmakta zorlandığım ayakkabımın topuğunu tamamen çıkarmaya çabalarken gözlerimin ona bakmıyor olmasının verdiği cesaretle sızlandım. Yaptığım tam olarak sızlanmaydı çünkü hala ona değil kendime kızıyordum. Aptal gibi önüme bakmadan, etrafı inceleyeceğim merakıma yenilerek yürüdüğümden gelmişti bunlar başıma. İri bir cüsse değil de ilerideki ardıç ağacına çarpmadığıma dua etmeliydim.

"Daha ilk günden başıma gelene bak! Şimdi böyle derse nasıl girerim? "

Topuğumu yerine takmamın mümkün olmadığını bile bile uğraşırken Uğur'un gülme sesi kesildi. Zaten neden o kadar abartılı gülmüştü ki? Hayatı alaya alan tarafının ilk ispatı mıydı yoksa bu?

" Yardım etmemi ister misin? "

Yardım teklifi ile yeniden ilgim ona kaymıştı ancak yardım teklifine rağmen elleri, siyah kotunun ceplerinde ilgisizce duruyordu. Yardım etmek isteyen elleri cebinde, hala bir miktar alay taşıyan bir tebessüm ile bakmazdı ki.

Kaşlarımı çatıp bu defa gerçekten öfkelendiğimi hissettiğim anda bağırdım: "Dikilerek mi yardım edeceksin? "

Bağırmamı çok önemsemedi. Zamanla alışacağım o ağır hareketleri ile, izinsiz bir şekilde ayakkabımla uğraşan bileğimi tutup hiç söz etmeden beni köşedeki kaldırıma oturttu. Sonra kendisi de yanıma geçip şaşkın bakışlarımı umursamadan ayakkabımı ayağımdan aldı. O ara aptallığımı fark edip: "Ne yaptığını sanıyorsun..." çıkışı yapıyordum ki kalın parmakları ile topuğun ayakkabıya bağlandığı çivi benzeri materyali düzelttiğini görünce sustum. Ayakkabı tamirinden anladığı kesindi ancak yine de aynı günün sonunda o topuk tekrar kırılacaktı. Hem de deli paraya aldığım o ayakkabımın topuğu. Sonra etrafına bakıp az ileride gördüğü taşı almak için kalktı ve olduğu yerde topuğu hiç acelesi olmayan bir yavaşlıkta ayakkabıya çaktı. Topuğun ileri geri hareket edip etmediğini de kontrol ettikten sonra ukala, haddinden fazla kendini beğenmiş bir tavırla ayakkabıyı ayağımın ucuna bıraktı. Sonra da bir prensesi selamlayan prens tavrında elini göğsünün üzerine koyup hafifçe eğilerek gülümsedi ve az evvelki prens kendi değilmiş gibi sözsüz, sessiz, elleri cebinde sallana sallana okula doğru gitti. Ayağımı ayakkabıya geçirirken bir külkedisi bile değildim. Zira ona yine ayakkabısını prensin kendisi giydiriyor ve bulunduğu yerden tutku ile prensesinin gözlerine bakıyordu. Gözlerime bakan prensin mavi denizleri kadar güzel miydi, külkedisinin prensinin bakışları bilmiyordum ama gördüğüm en tatlı sarışın prensimin tamamıyla siyahlara bürünmüş geniş bedenine bakarken yüreğimin sallandığını hissediyordum.

Emanet topuklularım ile binadan içeri girdiğimde ilk günün çok da hayal ettiğim gibi geçmediği üzerine düşünürken öğrenci işlerinden aldığım ders programının ilk saatinin geçeceği sınıfı arayarak okul koridorunda ilerliyordum. Hala sınıfta en ön sıraların çalışkan öğrencisi olmak istemem ile ilgili düşüncelerimi canlı tutmaya çalışırken topuk tamircisi prensimi düşünmekten men ediyordum ki kendimi, sınıfımı bulup içeri girdim. Hafiften erken gelme planımın içine edilmiş olması ile birlikte kendime önlerden yer ararken önlere sadece ilk günler rağbet edileceğini düşünmek isteyip gözümü bir arkalara kaydırmıştım ki en arka sırada kollarını masaya dayamış, fazlaca kaykılarak oturmuş bir adet sarışın prensin bana baktığını gördüm...

YAS SÜRGÜNÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin