10. Bölüm - Sevgilim

5.6K 516 32
                                    



Onu tanıdığım ilk gün sanki bunu hissetmiştim. O anne hediyesi ayakkabımın kırılan topuğunu ustaca ancak idareten çakarkenki bana yardım etme isteği, bir gün bir yerlerde yeniden elimden tutacağını hissetmeme neden olmuştu. O gün, o hissin adını bilmiyor olsam da bugün adımı bildiğim kadar eminim bundan. Vestiyerden montlarımızı alırken elimi sıkı sıkıya tutan adam aslında hiçbir şeyim değil ancak aslında her şeyimdi. El ele tutuştuğum ilk erkek olmasına, hep güzelliğimden ötürü gelen ve ders çalışmam gerektiği konusundaki dayatmalar arasındaki ikilemler yüzünden çıkma tekliflerini reddettiğim ya da ilk çıktığı günün akşamında meçhul kişiden ayrılan bir genç kız olarak, platonik takılmayı da henüz öğrenmiş olmamı da ekleyince Uğur elimi gerçek manada tutan ilk erkekti. O gün bilmediğim başka bir şey daha vardı ki Uğur hayatımın hep bir şekilde ilki olacaktı.

Elimi elinden çekip ona bu yaptığının ne kadar kabaca ve saçma olduğunun nutkunu çekmek istiyordum aslında. O saçımı çeken dangalak Demir'e vurduğu için ona kızgın değildim asla fakat yine de kolay lokma olduğumu düşünmemesini istemem için bir nedenim vardı. Ağzının içine girmiş haldeki Betül'ün bedenini okşayan eli, şu an benim elimi tutan eli ile aynıydı. Elbette bu benim nazarımda apaçık bir ihanetti ve ben bu ihaneti ona ödetmeliydim. Nasıl kıskanç bir psikopat gibi sevdiğimi de böylece öğrenecektim ayrıca.

Henüz elimdeki kürk mantomu bütün sahteliğine rağmen orijinalmiş gibi taşırken mekanın önünde elimi, hızla Uğur'un elinden çektim. Tam bu noktada söyleyeceklerimin birkaç dakikalık düşüncelerini duyma özerkliğimi elimden almasına duyduğum korku ile öteledim ve onun bakışlarına karşılık montumu giydim, sonra az önceki mücadelemden ötürü dağılmış olduklarını düşündüğüm fönlü saçlarımı elimle taradım. Beni sanırım birkaç saniye izledi, bunu incelediğimi düşünmesin diye bakışlarımı kendime çevirsem de bundan emindim tuhaf bir egoyla. Tam olarak hazır olduğumda onun da deri montunu giydiğini gördüm. Evet, emindim ki o mont da gerçek deri değildi.

Birkaç saniyeden daha uzun bekledim ki artık söyleyeceğini söylesin. Ancak söylemek ya da hareket etmek konusunda umursamaz, kararsız gibi görünmemek ile birlikte o noktada daha ne kadar dikilecek olduğumuzu hiç düşünmüyor gibiydi. Ellerini cebine sokmuş olduğunu gördüğüm an kudurdum. Hayır, o ellerle Betül'ü okşadığı yetmiyor gibi şimdi de ceplerine saklayıp benim elimi bir kez daha tutmayı direkt reddediyordu. Hafifçe kabaran göğsümle iradeli görünmek istedim ama sonra fark ettim ki irade denen şeye görüntü asla kafi değilmiş. Sesim belli bir tonun üzerinde hesap sorarca ne hakla bana müdahale ettiğini sorup çıkıp gidecektim ki aralanan dudaklarım beynime müthiş bir ihanet etti:

"Senin de işini böldüm, dön istersen soğumadan kaldığın yerden devam et!"

Soğuyacak olan neydi? Allah'ım bu nasıl bir rezaletti böyle? Tek kaşı havada bana bakarken, yüzünde tam anlamıyla alaycı bir gülümseme varken, baş edemedim bu durumla ve dediğimi sahiden yapıp ayaklarımı vura vura yola koyuldum. Demir ile daha yakın olmak yerine onunla kavga etmek, çocuk gibi dövüşmek denen şeyle kendimi nasıl da gülünç duruma düşürmüştüm, şimdi fark edebiliyordum. Bir erkeğin sözde hoşlandığı bir kıza karşı bu kadar sebatsiz olması bana göre asıl rezalet iken tek derdim Uğur'un o durumla alakalı benimle ilgili ne düşündüğüydü. Ne düşünerek savunmuştu beni? Neden vurmuştu Demir'e ve neden şimdi geri dönmüştü mekana? Sahi dönmüş müydü? Bunun merakı ile aniden çevirdim başımı ve hemen ayaklarımın dibinde duran ayaklarını gördüm.

Peşimden geliyordu!

İçimden küçük bir kahkaha gelirken boğazımdaki sansara verdiğim emirle, onu orada etkisiz hale getirdim. Ve onun bana inat hiç kendini tutmaksızın gülümsemesini gördüm. Aksi genç kız tribi atmak adına kaşlarımı çatarak sordum:

YAS SÜRGÜNÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin