36. Bölüm - Yüreğime en fazla!

4K 499 52
                                    

Kapının önünde bekleyen aracının başında duran adam Ömer'in en hakiki adamlarından biriydi ve Azra'yı istediği yere götürmek üzere bekliyordu. Azra, hızla akan göz yaşlarını silerek çıktığı kapı önünde adamın:

"Buyurun Azra Hanım? " sözüyle durdu yerinde. Ömer bitti ise neden hale emrinde şoförü vardı. Son görevini yapmak için mi? Yoksa Ömer'in ayrılsak bile bana mecbursun iması mıydı bu? Hem de bu kadar itişme kakışmadan sonra. Buna itişme kakışma mı diyordu şimdi? Resmen dövmüştü onu Ömer, başını iki yana salladı Azra. Böyle yargısızca infaz eden kocasına, eski kocasına mecbur değildi. Ne yapacaktı yani canını mı alacaktı? Ölmekten korkup korkmadığını sorguladı Azra, Mehmet'in onsuz uyanacağı sabahtan sonra yaşayacaklarından daha çok korkuyordu. Elbette babası ona çok iyi bakacaktı ama Mehmet kim bilir hakkında neler düşünecekti? Terk edildiğini, belki de annesinin onu artık sevmediğini!

"İstemiyorum, kendim gideceğim. " dediğinde son hecesi boğazında düğümlendi Azra'nın. Adımlarını Süleyman'ın aksine çevirdiğinde, adam üzerine düşeni yapmaya devam edip etmemeyi düşündü. Halen Azra Hanım'ı takip edecek miydi, yoksa etmeyecek miydi? Yeni bir emir gelmeden takip etmekte fayda vardı. Aracına bindi ve dikiz aynasından bir süre kadının ilerlemesini izledikten sonra sürdü arabasını. Azra kısa bir süre sonra bir taksiye binmişti, halen takip edildiğini bildiği için ve Ömer'e karşı Mehmet'i kazanabilmek için şoföre bir otel adı verip devam etmesini istedi. Ertesi gün annesi ile babası geldiğinde belki, onların yanına geçerdi ama şimdilik gideceği tek yerdi soğuk duvarlı, bir yatağa mahkum otel. Gerçi bu halde babası onu görürse kesinlikle polise gidip şikayetçi olması için baskı yapar, kendi gücünün dahilinde Ömer ile uğraşmaya çalışırdı. Biliyordu ki Ömer ile uğraşmak imkansız denecek kadar netti. Belki bir günden daha uzun kalabilirdi otelde, sonra da ailesine ani bir iş seyahatine çıktıklarını söylerdi. Yaraları iyileşir iyileşmez onların yanına gider, sıradan bir ayrılık kararıymışcasına kocasını sevmediğini söylerdi. Annesi buna karşı çıkardı elbette ama direnebilirdi Azra. Bu düşünce ile yaşayacakları daha çok korkuttu gözünü Azra'nın, Artık bir Seyhan değildi ve Ömer Seyhan ile nasıl baş edeceğini bilmiyordu. Mehmet'i yarın okulunda görebileceği aklına geldiğinde biraz rahatladı, Ömer'in huyuna gitmesi, gerekirse Uğur ile hiçbir şey yaşamadığına adamı ikna etmesi gerekiyordu. Boşanmaları gözünde koskoca bir hiçti Azra'nın, asıl mesele Mehmet'ti ve Azra onun için Ömer'i yeniden kazanacak sonrada ilk fırsatta terk edecekti. Onun gibi bencil bir adam; ancak, çıkarları ters düştüğünde asıl olan yüzünü gösterirdi, bugün olanlar da bunun ispatıydı. Kazanmaya alışmış herkes gibi saldırdığı duvarlar, yıkılması imkansız setler kuruyordu önüne. Bir an sonbaharın tüm ılıklığına rağmen üşüdüğünü hissetti Azra. Bu düşünce ile üzerinde ki askılı elbiseden açık kalan kollarını korumak için ellerini kollarına sardığında koluna saplanmış cam kırığına değdi eli. Korkuyla elini çekip çantasına eğildi, küçük bir paketten çıkardığı kağıt mendil yardımı ile cam parçasından tuttu, gözlerini kapayıp dişlerini sıkarak parçayı ayırdı etinden; çantasının içine attığı parçayı unutup kanayan yarasına bastırdı mendili ve ciğerlerine kadar hissettiği yoklukla baş edemeyecek kadar tahammülsüz o duyguyla katıla katıla ağlamaya başladı. Hem de direksiyon da ki yabancı adamı zerre umursamayarak. Bu yoklukla ilk kez baş ettiğinde bir hastane dönüşünde gene bir aracın içinde böylesine ağlıyordu. O gün yanında olan annesi bugün de arasa yanında olur muydu?

***

Süleyman beklediği aracının içinden gözlerini otelin kapısından hiç ayırmadan aradı patronunu ve uzun uzun çalan telefonun, sonunda sessizce açıldığında beklemeden konuşmaya başladı:

"Otele geldi Ömer Bey? "

" Ayrılma oradan Süleyman, o it oraya gelir ya da Azra o ite giderse hemen haber et. "

" Emredersiniz efendim. "

***

Azra, yorgun, uykusuz bir sabaha gözlerini açtığında saat sadece altıydı. Mehmet'in dersi sekizde başlıyordu ve onu görmek için sadece iki saati vardı. Yüzündeki yara bereleri gizlemek için bir fondötene ihtiyaç duyduğunu hatırlayınca bir kuaför bulabilme umuduyla yerinden kalksa da sabahın bu saatinde açık bulacağı tek yer bir işkembe salonu olurdu. Onu da Uğur severdi...

Yine de kalktı yerinden, önceki akşamdan yaşadığı hiçbir şeyi düşünmemek adına kendine verdiği sözü tutup banyoda eline yüzüne baktı. Kötü görünüyordu! Kötü ve dağılmış! Ne söylerse söylesin Mehmet'in kendisi için endişeleneceği aşikardı. Belki de babasından saklandığı gibi Mehmet'ten de bir süre saklanması şarttı ama Mehmet o geçen zaman içinde fazlasıyla yıpranırdı. Üstelik de bereleri geçene kadar oğlunu görmeden yapması imkansızdı. Saçlarını tamamen açıp iyice taradıktan sonra yüzünü kapaması için yüzünün yanlarına getirdi, kollarında ki yaralar için küçük bir kaza geçirdiğini söylerdi. İnanırdı belki Mehmet, babasının annesine zarar verme ihtimali olmazdı ki onun temiz dünyasında. Odaya dönüp ayakkabılarını bir çırpıda giydikten sonra çantasını alıp çıktı otelden. Elbette geri dönecekti, gidecek yeri olmayan bir kadındı o ve şuan bu ticari eve ihtiyacı vardı.

Sabahın altısında otelden çıktığını haber veren görevlinin telefonu ile uyuduğu arabanın içinden silkelenip çıktı Süleyman. Kadını görebilmek için etrafına dikkat kesildiğinde kaldırımdan ilerlediğini gördü. Her zaman patronuna göre daha alımlı bulduğu kadını ardından izlerken hafifçe gülümsedi Süleyman, sadakatsiz kadınlar basit gelirdi ona ve basitliğine rağmen yürüyüşünde bile gizlenmiş durmayan asaletine baktı.

"Asil sürtük. " derken dişlerini sıktı Süleyman, ona göre aldatan bütün kadınlar görecekleri her muameleyi hak edecek fahişelerden olurlardı. Aracına döndü Süleyman ve henüz aydınlanmamış gökyüzünün griliğinde iyi uyumuş biri gibi gözleri açık ilerledi şeridinde. Azra, yürüdüğü kaldırımda bir anda durduğunda sağında kalan bir çorbacı gördü. Sabahları çorba içenlerin geceden kalma kimseler olduğuna emin olsa da uçta bir masaya oturup kendine bir porsiyon işkembe çorbası söyledi. Bu çorbayı hiç sevmediğini düşünmedi bile, kendisi mercimek içerken Uğur'un illaki işkembe için fırsat verilmesini içeren önerilerini hatırlayıp gülümsedi. Kokusu kötüydü ve sabahın köründe sarımsakla bastırdığı o kokunun kendinde kalıcı olacağını düşünüp bir an vazgeçse de kaşığını salladı kaseye. O işkembe çorbasını içecekti. Çorbacıya hesabı ödeyip çıktı salondan ve yoluna devam etti. Yol üzerinde yeni gelen gazete istiflerini çözen bir büfeden aldığı ağır naneli bir sakızı da ağzına atıp, ağzında sakız olduğunu belli etmeyen bir hareketle çiğnemeye başladı. Arkasında yürüyen bir kadını araçla takip etmenin zorluğunu yaşayan Süleyman'a yardım ettiğinden habersiz bir taksi çevirdi ve oğlunun okulunun adresini verdi şoföre. Mehmet'in bugün derse girmesine mani olmayacak ama okul çıkışında onu alacağını tembihleyip bütün gün okulda bekleyecekti. Biliyordu Ömer, Mehmet'i almasına bir şekilde mani olacaktı ama bir kere Mehmet'i görebilirse bir daha onu elinden tutup götürmesine kimse müsaade edemezdi. Okula ulaştığında güvenliğin dışında ki okul kapısının kenarında bulunan bir kaldırımda sırtını okulun bahçe duvarlarına yaslayıp beklemeye başladı. Kendini göstermemek için saklandığı kuytuda tanıdık veliler, öğretmenler gördükçe iyice eğdi başını, gene de gözlerinin dikkatini kapıdan çekmeden. Gelen araçların içine tek tek baktı, servislerden inenlerin, herhangi birinin elinden tutarak gelen çocukların hepsinin en ince ayrıntısını kazıdı beynine. Mehmet'in içeriye girmediğinden emin olduğu her saniye birilerinin onu bu halde görme ihtimali iyice önemsizleşti. Burnu sızlamaya başlamış bir halde, en son giren öğrenciye dek bekledi Azra. Etraf yeniden sessizleşti, çocuklar sınıflarına girdi ve etrafına bakındı bir kez daha Azra, yoktu Mehmet. O sokağın hiçbir köşesinde yoktu. Gözlerinden yaşlar akmaya başladığında ellerinin de titremesine mani olamıyordu artık Azra. Haykırmak isteği boğazında birer düğüm olmuştu adeta. Çantasından çıkardığı telefonunun rehberinden Ömer'in adını bulduğunda adamı defalarca aramak zorunda kaldı.

Açmıyordu Ömer, ne durumda olduğunu ona saniyeler önce raporlamış Süleyman'ın sözlerinin etkisinde keyifle arkasına yaslanmış oğlunu izliyordu. Azra, Mehmet olmadan ölürdü, yaşayamadığı her saniye aklını kaçırırdı.

Belki de bu kadarını hak etmemişti. Her şeyi fazla mı hızlı yaşatıyordu dünden beri? Kararından pişman olmaması gerektiğini kendine fısıldadı Ömer, yaptığı şey kesinlikle doğruydu.

YAS SÜRGÜNÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin