Değiştim Ben

263 14 0
                                    

11. Sınıfta 1. Dönemin ortalarındaydım. Artık ben değildim. O yoktu.

İçimde bir nefret yoktu. Beni bırakıp gitmişti ama bunu kendime yediremiyordum.. nefret de edemiyordum. O kendine bağlamıştı. Deli gibi özlüyor ve hala deli gibi seviyordum. Sadece instagrama fotoğraf atıyordu. Elinde sigara ve alkol...

Attığım herhangi bir mesajı görmüyordu. Ne yapıyordu bilmiyorum. Meriç bana bir şeyler söylüyordu ama inanmıyordum.

Onun beni kullanmış olduğu düşüncelerini yenmek istiyordum.

Evini buldum evlerinin önüne gittim. O yoktu.

Hayatımın son demlerini yaşar gibi acı çekiyordum...

Okulun içine girdiğimde gene tiksindirici koku burnuma buram buram gelmişti. İçimdeki ses benle konuşuyordu. Onun istediği gibi güzel kızlardan olamadım ya Allah belamı versin...

Damla'yla Emir hala beraberlerdi. Bende aralarına girmemek için yürüyerek kendi başıma geliyordum. Damla her zaman yanımda. Biraz kendine gelmesi lazım.

Ve gene sınıfımdaydım. Sanki duvarlar onun izleriyle kaplı gibiydi. Her yerde onun yüzü varmış gibi hissediyordum.

Eskiden bu sınıfa güler yüzlerle girerdim. O vardı. Her lafına saygıyla eğildiğim ve kutsadığım...

Damla'yla Emir sıralarında oturuyorlardı. Yan yana...

Onlar mutlulardı. Onlarının düşündüğünün aksine bu beni de mutlu ediyordu.

Telefonumun titremesiyle telefonumu elime aldım. Gizli numara...

Gözlerim bir an açılıp kapanırken konuşmaya başladım.

"Alo"

Ve cevap gelmedi.

"Alo"

Ve gene cevap gelmedi. Kapattım. Bir an Alp sanmıştım. Belki özlemişte aramıştır diye...

Değildi işte. Ben onun yokluğunu tüm hücrelerime kadar hissederken o... bilmiyorum belki beni bir hücresiyle bile sevmemişti.

Sırama oturup başımı sırama koydum. Artık ağlıyordum.

Yanıma oturan bir beden hissetmemle kafamı kaldırdım. Meriç...

"Eda iyimisin?"

"Sence"

"Eda Alp yüzünden mi gene?"

Ufak bir yalan söyleyip biraz daha sert bir şekilde konuştum. Belki de Alp onun yüzünden... düşünemiyorum bile.

"Hayır!"

"Sana söylemem gereken bir şey var"

"Ne!"

"Alp'le bir kızın dedikodusu çıkmış. İşte sarhoşmuymuş neymiş..."

"Yeter!"

Söylediğim sözcükle ayağa kalkmıştım. Tüm sınıf bana bakarken bende bir an yerin yarılmasını istedim.

Çantamı alarak hızla koşarak sınıftan çıktım.

Nereye gittiğimi bilmeden sadece koşuyordum. Hiç birşeyi düşünmeden koşuyordum. Kıvırcık saçlarım yüzüme çarparken ne kadar hızlı koştuğumu yeni yeni farkına varıyordum. Ancak bir an korna sesi duydum ve başımın bir yöne doğru belirsiz bir şekilde ani haraketi...

Gerisi yok...

*******************************************

Gözlerimi açtığımda kolumda hissettiğim bir ağırlık ve arkadan bir makinenin çıkarttığı dıt dıt sesleri geliyordu.

Başımı haraket ettirmeye çalıştığımda mütiş bir ağrı bedenimi buldu.

Gözlerimi haraket ettirdiğimde ise yanıma kimsenin olmadığını farkettim. Şimdi nerede olduğumu anlıyordum. Hastanedeydim.

Boynumdaki boyunluk yüzünden hareket edemiyordum. Kulağıma fısıltılar gelirken yavaş yavaş açılmaya başlayan gözlerim ayrıldı.

Bu benim en sevdiğim sesti.

"Hepsi senin yüzünden. Seni piç. Artık uzak dur ondan. Eğer ona bişey olursa seni yaşatmam anladın mı?"

Konuşmasını yaparken bir başkalarının sesleri geliyordu.

-oğlum dur
-alp biraz sakin...

Ve işte gene o ses. Benim içimi ısıtan

"Bırakın da şunu bir gebertiyim. Meriç.!. Sana yemin ederim. Ona birşey olursa..."

Artık sesi kısık çıkıyordu. Ona şu an bağırmak ve ben uyandım demek isterdim. Ancak konuşamıyordum.

Makineden gelen ikinci bir sesle odanın kapısı kırılırcasına açıldı. Duvara çarpan kapının sesi titrememe sebep olmuştu. Boyunluk yüzünden kapıdan içeri kimin girdiğini görmemiştim. Ancak o ses yerimden kıpırdanmama neden olmuştu.

"E-eda?"

Sadece ağzımı kımıldatarak alp diyebilmiştim. Ağzımda bir tebessüm belirecekken bir ağrıyla sadece inleyebilmiştim.

Kolumdaki baskının kalktığını hissettiğimde hemşire konuştu..

"Günaydın küçük hanım. Bir haftadır uyuyorsun. İnan bir an uyanamıycaksın sandık. Şimdi boyunluğunu çıkarıyorum ancak fazla zorlama. Ezilme olmuş. Serumu da yeniden takacağım."

Boyunluk çıktığında Alp'i ve ağlayan annemi gördüm. Babam saçlarımı okşuyordu. Damla'yla Emir ise pencereden bana bakıyorlardı.
Alp tamamen dağılmıştı ve gözleri şişmişti. Annem bana sarılınca her tarafım sızladı ancak bu anı bozmamak için dişimi sıktım.

"Canım kızım."

Buna sadece gülümseyebilmiştim. Konuşamıyordum.

"Deniz kızımızı yoruyorsun"

"E-eda"

Ve bana herşeyden iyi gelen o ses...

10 dakika gibi bir süreden sonra hemşire tekrar odaya girdi.

"Evet arkadaşlar. Hastamızın fazla yorulmaması gerekli. Lütfen bir sonraki ziyaretçi zamanını bekleyin."

Herkes dışarı çıkarken Alp kapıyı kapattı.

"Eda seni seviyorum. Lütfen beni affet."

Ve kapıyı açarak kendini dışarı attıktan sonra kapıyı tekrar kapattı.

***************************

(5 gün sonra)

Ve evet. O gene gitmişti. Ama o son söylediği cümleler aklımda kazılıydı. Kaza neden Meriç'in yüzünden olmuş olsun ki.
Bu kaza kesinlikle sadece benim yüzümden olmuştu. Ama bunun için pişman değildim. Çünkü onu görmüştüm. Belki son kez.

Bu son kez lafı gözümden yaş gelmesine yeterken son bir umut telefonumu alarak Alp'i aramaya karar verdim.

Telefonu açtı ve açar açmaz söylediği sözler kalbime saplandı.

"Eda bir daha beni arama nefret ediyorum senden. Ben yeni bir hayata başladım. Bak sende yaşa hayatını. Unut beni. Bırak pesimi..."

Daha fazla dayanamadım ve telefonu kapattım. Amacı neydi.

Ne yapmaya çalışıyordu...

Oturduğum koltuktan kalkıp Damla'yı aradım.

Kapının çalmasıyla telefon görüşmesine bir son vererek kapıya ilerledim.

Kapıyı açtığımda karşımda bir adet Can gördüm. Yaşadığım şokla ağzımı zar zor aralerken sadece "c- can diyebilmiştim"



Arkadaşlar 767 kelimelik bir bölüm oldu.
Bir sonraki bölüm hikayenin asıl konusunu ortaya çıkaracak.

Teşekkürler..



UMUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin