Kırk Yedi ☣

29.3K 1.1K 183
                                    


47.Bölüm


"Kadın!"

"Yine ne var değişik?" deyip yatak odamızdan içeri kafamı uzattım. Bu, bu sabah kaçıncı tırı vırısıydı sayamamıştım. Bugün çok önemli bir toplantı olacağı için sabahtan beri yok bordo kravatım nerede, yok kol saatim nerede, yok çorabım nerede diye sorup durmuştu. Annem kadar olmayayım etrafta ters bırakılmış ne olursa olsun, isterse 5 dakikalık giyilip çıkarılmış olsun hemen alıverip makineye atıyordum. Emre, bu tavrıma sinir olsa da ortalığa döküp saçmaktan da vazgeçmiyordu.

"Diş fırçam nerede benim?" dediğinde tatlı tatlı sırıttım.

"Ben fırçalamıştım, 4.çekmecede."

"Yine mi? Ulan kadın evden atacağım seni" deyip banyoya tekrar girdi.

Onun fırçasını kullanıyordum çünkü fırçaları harbi iyiydi. Ben pinti olduğum için marketten 2-3 liraya diş fırçası alırdım ama Emre bu konularda acayip takıntılı olduğundan bir diş fırçasına neredeyse 100 lira vermişti. Bilindik bir markanın çok iyi ürünüydü ama şimdi buradan reklam yapmak istemiyordum. İşte bu sebeple kendime almayacağım kadar cimri olduğumdan onun diş fırçasını kullanıyordum. Aman canım, her gece ağzıma dalmasını biliyordu!

"Oğlumuzu sokakta doğurursam bu sözlerini hatırlatırım."

"Lan doğsun da artık nerede doğarsa doğsun" deyip elinde şarjlı diş fırçasıyla banyodan çıkıp pilates topu gibi duran karnıma baktı. "Sana da hasretim" deyip gözlerime baktığında elimle saçlarımın ucunu kıvırıp "Yaaa" diye çocuklaştım.

2 hafta sonra hastaneye yatacak ve oğlumuzu doğuracaktım artık. 9 aylık serüvenimiz nihayet tamamlanıyordu. Doktor son aylara girdikten sonra ilişkiyi de yasaklamıştı. Kocam da ufak tefek dokunuşlarla yetiniyor, hevesi kursağında kalınca da bana köpürüyordu. Sonra tekrar sakinleşiyordu. Cins biriydi, bundan hemfikir olduğumuzu düşünüyordum.

Ayrıca şu aylarda Türkiye'de olmamız gerekirken Londra'da olmamızın sebebi Emre'nin bu sabah ki toplantısıydı işte. Firmayı kuran patronu uzun bir seyahete eşiyle çıkınca işler güçler kocama kalmıştı. Döndükten sonra Emre'nin Türkiye işini halledeceğini söylerken nihayet o gün gelip çatmıştı. Hemen dönemezdik elbette çünkü bu halde artık uçağa binmem imkansızdı. Yarına annemler bilet almışlardı. Emsal abla, annem ve Sema anne geleceklerdi. Dilşah ve Cemre'nin bebişi olmasa onlarda geleceklerdi ancak bebekler uçakta sıkıntı yaratabilirdi. Bu sebeple onlara darılmadım veya gücenmedim. Zaten yakında biz hepten dönecektik.

Emre'nin işi bitmiş evden çıkarken ekmek arası tostunu ona uzattım, aldığı tostu geri vermek isteyince kapıyı suratına çarptım. Öpüşüp koklaşarak değil, bir tostu almadan gitmemesi için türlü dalavereler yapıyordum. Ancak biliyordum ki yememezlik yapmazdı. Bu sayede iyice göbeklenmişti de. Önceden tek yaşadığından olsa gerek veya Sema annenin ona sabah kahvaltısı yaptıramamasından, biraz kara kuruydu. Şimdiyse en azından sağlıklı bir adam gibi yüzü gözü yerine oturmuş, hafifte göbeklenmişti.

Oturup kahvaltımı uzun uzun, tadını çıkara çıkara yaptım. Ardından ortalığı toparlayıp kuruyan çamaşırları ipten topladım. Ütülenecekleri bir kenara ayırırken diğerlerini katlayıp dolaplara yerleştirdim. Çorapları ayıkladım ve iç içe geçirip çekmecelere düzgünce yerleştirdim. Hafif ütü masasını açarken gözüm odamızın duvarındaki ultrason fotoğraflarına kaydı. Her ayında biraz daha gelişim gösteren oğlumuz son aylarında iyice belirginlemişti.

KıroMan (3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin