On Yedi ☣

19.9K 1K 132
                                    

17.Bölüm


"Gerçekten gelemeyecek misin?" dediğimde bir yandan da köşeden Dilşah'ı yatak odalarında yatağına yatıran Akın gözüme çarptı. Dilşah başarılı ve aceleci bir doğum geçirerek İmge Beliz adını verdikleri tatlı mı tatlı bir kız çocuğu dünyaya getirmişti. Bebişin çevresinde herkes pervane olmuş, aile büyükleri yüzünden yeğenimizle hasret giderememenin sıkıntısını yaşıyorduk Cemreyle. O da benim gibi Beliz'in büyüsüne kapılmış, benim bebeğimde böyle minicik mi olacak safsatalarına başlamıştı.

Telefonda konuştuğum kişiyse Emre'ydi ve Beliz'in aramıza katılmasının 2.gününde 'geleceğim' ibaresi taşıyan hiçbir şey söylemiyordu. Bu aralar markanın adının değişmek üzere olduğunu, bu sebeple işlerini bırakamadığını söylüyordu. Oradaki tek yetkili kendisi olduğunu bana izah etmeye çalıştıkça tersleniyordum.

"Ulan kaç yıllık arkadaşın, ne demek gelemiyorum?" Aslında gelmesini isteyen bendim. Akın bu konu hakkında tek kelime etmemişti ama ben buradan sevgilim olacak moronu fişeklemeye çalışıyordum.

"Özledim demiyorsun da araya Akın'ı, Dilşah'ı sokuyorsun değil mi?" dediğinde hiç gocunmadan sorusuna cevap verdim.

"Birazcık özlemiş olabilirim tabii. Akın'a ayıp olacak. Üstelik o bebeği görmelisin Emre, çok tatlı!"

Sevgilim tam cevap verecekken bi bayan "Beyefendi telefonu kapatır mısınız?" dediğinde 'ulan iş yerinde bile telefonla konuşmaya izin vermiyorlar mı?' diye düşündüm. Orada anlamadığım birşeyler konuştular, sonradan sormama fırsat vermeden önceki konuşmama cevap verdi.

"Ben Akınla konuştum" dediğinde ulan arkamdan ne dolap çeviriyorsun demek istesem de sözüne devam etmesiyle birşey diyemedim. "Durumu anlattım, bana kırılmayacağına dair söz de aldım. Kısacası onu çoktan kutladım hatta bebeğin bile fotoğraflarını gönderdi." dediğinde bunu Akın'dan önce akıl edemediğim için homurdandım.

Halbuki bebişin fotoğraflarını gönderip 'Sana benzeyen bir tane de biz yapalım' deme niyetindeydim. Bu sıralar fesattan çok fesatçı olan sevgilimi düşünürsek iyi ki yollamamışım diyorum, orası ayrı. Yoksa bu manyağa belli olmaz, gider orada yapar bi tane 'al bana benzeyen bi tane' der hiç uğraşamam.

"Akın'da kuzu kuzu kabul etti yani? Lan erkekler duygularını belli etmez demiştin sen bana. Akın elbette kızını görmeni istemiştir. Adam baba oldu lan farkında mısın? Sen hala senet, sepet!" dediğimde sesimdeki sitemli tona hakim olamamıştım.

Ulan ben çocuğumun babannesi gibi değil, kardeşi gibi olmak istiyordum. Millet karıştırsın, 'aa ben sizi abla-kardeş zannetmiştim' desinler istiyordum. Gidip 40 yaşında çocuk yaparsam askerliğini, doğurmasını, evlenmesini, cartını curtunu nasıl görecektim? Bu Emre yüzünden menopoza erken girecek, çocuk doğuramayacaktım. Halbuki ben eşeyli üremeyi işlemeye başladığımız seneden beri ulan karnımdaki çocuk nasıl büyüyor ki, deyip deyip gidip babama soran ağır ergen bi vakaydım. Durun bunu anlatmadan geçemem.

İlk olarak 8.sınıfta dikkatimi çeken bir konu olmuştu bu. Fen ve Teknoloji öğretmenimiz genç ve yakışıklı bir adamdı. Tamam pek de değildi ama bi gideri vardı. Sanırım derse ilgi duymamda bu yüzdendi. Hayır hiçbir zaman öğretmenini kesip 'huvv ne de seksiymiş, keşke benim olsan' diyen kızlardan değildim. Sadece öğretmen bana 'sende o ışık var' deyince hangi ışık olduğunu anlamadığım o ışığın etkisi altına girmiştim. Neyse işte. Her dersi merakla dinliyor, arada not alıyor, eve gidince de internetten bakınıyordum. Amaç; öğretmenimi mahçup etmemek.

KıroMan (3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin