Otuz Dokuz ☣

26.6K 1K 82
                                    

39.Bölüm


İlk defa yerli bir İngiliz'in evinde olmamın merakıyla etrafımı incelerken kocamdan gelen inilti sesiyle başımı oturduğu tekli koltuğa çevirdim. Elindeki buzu alnına dayamış bir şekilde asabi bakışlar atıyor, ikili koltukta oturan anneler mahcupça gülümsüyor, Emre'nin karşısındaki diğer tekli koltukta oturan yaşlıca amca çatık kaşlarıyla bize bakıyordu.

Mutfaktan çıkan ve yaşının bize yakın olduğunu tahmin ettiğim -gerçi ben biraz minyon gibiydim, İngiliz kızları ergenliğe girdiği an yetişkin kadın gibi görünüyordu- genç kız bize doğru elinde tabakla geldi ve direk bana uzattı. Mahçup bir o kadar da teşekkür edercesine gülümsedim.

Aşerdiğim ve kocamın çıkıp da alamadığı mandalinalar şimdi önümde yıkanmış ve tazecik bir şekilde duruyor, ağzımın suyunu akıtıyordu. Hemencecik soydum ve Emre'nin bakışları altında iştahla yedim. Herkes beni izlerken kimseyi umursamadan, sanki ömrümde hiç mandalina görmemişçesine tabakta son bir mandalina kalana kadar hepsini tükettim.

Emre dönüp yaşlı amcayla konuşmaya başladı ve amcanın bana bakan şefkatli gözleri kocama dönünce kısıldı. İkisi de ciddiylerdi ve ne konuştularsa artık en sonunda amcanın yüzü gevşedi, ardından birden kahkaha attı. Kocam da hafifçe gülümseyince meselenin hallolmuş olduğunu düşündüm ve rahatladım. Emre'nin bize aktardığına göre amcanın eşi ölmüş, kızıyla bir başına yaşamaktaydı. Aslında kızı da Amerika'da yaşıyordu fakat yılın belirli zamanları babasının yanına gelip gidiyordu.

Neyse olay tatlıya bağlandığı ve amcanın da hamile olduğumu öğrenmesi sebebiyle hiçbir pürüz çıkmadan oradan ayrıldık. Ancak Emre'nin alnındaki beyaz sargı bezini gördükçe kalbim gümp gümp atıyor, gözlerimden kalpler fışkırıyordu. Hayır, alnı yarıldığı için sevinçli değildim sadece benim için böyle bir şey yapmış olması hoşuma gitmişti.

Eve döndüğümüzde annem dün söyleyip de veremediği Sema annenin gönderdiklerini o yanımızdayken verdi ve ev eşyaları için eşimin annesine çok çok teşekkür ettim. Hatta istediğim kelebekli acayip şık fincan takımını görünce resmen üzerine atladım ve bi beş dakika kadar sarılı durduk. Annemi hemen satmıştım ancak o da beni satmıştı, o sebeple hiç pişman değildim.

Herkes yorgun olduğu için erkenden yerleri hazırlayıp misafirlerimize odalarını gösterdik. Emreyle beraber odamıza çekildiğimizde bu sefer o bana sırnaşmadan hatta yatağa doğru yürürken ben ona sırnaştım. Aksi taktirde bugün yaptığını hala unutamıyordum.

"Lan?" dediğimde lacivert tişörtünün üzerine giydiği gömleğinin düğmelerini yarıya kadar açmıştı. Parmak uçlarımda adeta uçarak yanına gidip onun ellerini ittirdim ve cilveleşerek gömleğinin geri kalan düğmelerini ben açtım. Başımı kaldırarak çekingen bir şekilde ona baktığımda gözleri acayip fena parlıyor, kirpikleri milim kıpırdamıyordu. Sadece bana bakıyordu, tam gözlerimin içine.

Bakışlarımı kaçırıp gömleğini omuzlarından çıkarabilmek için parmak uçlarımda yükseldim, aksi taktirde ondan kısaydım. Beni omuzlarımdan bastırıp kendisi eğildi ve gömleğini çıkardığımda kocama takıldım.

"Sus pus oldun? Andropoz, erken mi vurdu ulan sana?"

Alaycı bir şekilde gülümseyip gömleğin içine giymiş olduğu lacivert tişörtü çıkardı. Üstü çıplakken kollarını belime sardı ve elinin biri de utanmaz bir şekilde kalçalarıma yöneldi. Beni tutup tüm hayvani dürtü ve kontrolüyle aniden kendine doğru çekti. Erkeksi ve hükmedici dudakları boynumu bulurken kendime hakim olmaksızın inildedim. Boynumdan öpmesi hem erotik, hem de onun kadını gibi hissettiriyordu. O da bunu biliyor gibi çoğu sevişmemizde dudakları boynumu hep sömürüyor, günahkar dudaklarının tavizsizliğini sürdürüyordu. Kalçalarımı sıktığında kucağında bükülüp daha ne kadar olabileceğini bilemesem de ona yapıştım. Adeta üzerime çıkmaya çalıştığımı fark edince güç bela toparlanıp soluk soluğa mırıldandım.

KıroMan (3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin