BÖLÜM 6 : BEŞ

51.9K 2.4K 794
                                    


Ya siz,
Nasıl bilirdiniz çocukluğunuzu ey cemaat?
Nasıldı,
Öldürdüğünüz birinin cenaze namazını kılmak?

Didem Madak.

Arslan :

Yenilmeyeceğim !

5 yaşında vermiştim bu sözü kendime.

5 yaşında bir çocuk beş senelik insandır, ben beş senelik bir nefret topuydum. 5 yaşında bir çocuk ne kadar yenilebilirse o kadar yeniktim hayata. Bir çocuk 5 yaşındayken ne kadar çocuksa o kadar uzaktım çocukluğuma. 5 yaşında bir çocuk ne kadar kaybedebilirse o kadar kaybettim. Ve 5 yaşında bir çocuk ne kadar kindarsa o kadar doluydu avuçlarım. Beni bu yaşıma kadar getiren de bu kinim oldu. Kin ! Şeytanın en sevdiği silah. Ve 5 yaşında bir çocuğun eline silah verecek olursanız ilk kendi kafasına sıkar.

Annemi, babamı öldüren o eşkıya beni zararsız görüp kendi gibi yetiştirmek için dağa çıkardığında ona minnettar olmuştum. Beş yaşında bir çocuğun olabileceği kadar minnettar. Minnetle beslenen bir kin. Ne o gün korktum, ne ondan sonra. Sayısız ölüm, cinayet, tecavüz, katil, kurban gördüm de yenilmedim. Tek bir hedefim vardı hayatta, intikam ! O adamı ellerimle öldürmeden ölmeyecektim...

Intikamımı almaya şah damarım kadar yakınken bana anne şefkati gösteren, büyük bir vefa borcum olan kadın benden hayır diyemeyeceğim bir şey istedi. Kendisini ölü sanan kızını yanına getirmemi! Ya intikamımı alacak ya da erteleyecektim bir süreliğine. Fakat bu kanı şimdi akıtırsam ölüm fermanım imzalanır, hayatta saygı duyduğum tek insanın dileğini gerçekleştiremezdim. Sessizce uzaklaştım avımdan ve o kızı bulmak için dağdan indim.

Köye yerleşip insanların arasına karışmam uzun sürmedi, kısa sürede saygı ve güven kazanmıştım. Kıza sokulup ona annesinin ölmediğini, dağda onu beklediğini söyleyebilirdim fakat bunu kendisi anlatmak istediği için kaçırmamı söyledi. Bu işime gelirdi, çünkü bildiklerimi anlatmak pek de istediğim bir şey değildi. Öğrenecekleri onu zaptedilmez bir hale getirirdi. Öncelikli işim kızı bulmak oldu. Kardeşi Süleyman'ı köyün camisine ilim öğrenmeye götürürken gördüm ilk. Koyu kahve saçları, bal rengi gözleri, bir nokta misali yüzüne kurulmuş ufak dudakları vardı. Mısır gibi ördüğü saçları beline uzanıyordu. Sürekli bir yere yetişir gibi aceleyle yürür, başını yerden kaldırmazdı. Köyün gençleri benim yanımda çok konuşamasa da bilirdim o geçerken birbirlerine işaret ettiklerini. Ama o içlerinden Murat'ı seçti. Murat onu seçti desek daha doğru olur.

Murat hakkında anlatılacak o kadar çok şey var ki, araya sıkıştırmak istemiyorum. Duyacaklarınızı kaldıramayabilirsiniz. Şimdilik kızdan söz edelim. Benden deli gibi korktuğunu bildiğim, bu yüzden yanına yaklaşamadığım kızdan. Bana karşı bu kadar ürkek olması hoşuma gidiyordu, ne zaman gözgöze gelsek sert bakışlarımı yüzüne diker ne yapacağını şaşırmasını keyifle izlerdim. Kaçamak bakışlar atardı yüzüme, hala ona bakıyor muyum diye merak ederdi. Elini kolunu nereye koyacağını şaşırır, koşarak uzaklaşırdı olduğu yerden. İşte o zaman gülme isteğimi durduramazdım. Köyün diğer kızları gözümün içine içine bakar, türlü aptallıklarla aklıma girmeye çalışırdı. Ne kadar küçük düşürücü bir durum, bu kadınlarda hiç mi gurur yoktu ?

Kardeşi Süleyman'a o kadar düşkündü ki, onu kaçıracak olmak bazen vicdanımı sızlatırdı ta ki o gaddar analığını tanıyana kadar. Bu kızın gerçek anne sevgisine ihtiyacı vardı. Annesini 5 yıldır ölü sanıyormuş. Kardeşi Süleyman doğduktan bir kaç ay sonra samanlikta çıkan yangında tanınamayacak hale gelmişmiş... Oysa işin aslı bambaşka. Annesi Dilber Hatun, hepsini bir bir anlattı bana. Dilber Hatun'u eşkıyalar gece vakti sıkıştırıp pis elleri ile ırzına geçince bu yükü kaldıramaz olmuş. Çocuklarını sevememiş, sütten kesilmiş, kocası Osman efendiye karılık edememiş. Her şeyi anlatmış kocasına ve dağa çıkacağını söylemiş. Artık benim yerim orası diyerek kaçmış evinden. O gece yangını çıkaran Osman efendi soranlara karım yangında can verdi diyerek kaçak göçek bir cenaze töreni hazırlamış. Doğru, karısı o gece ölmüştür onun için... Bunu kim yadırgayabilir ?

EŞKIYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin