"ben hangi yaprağın ince hüznüyüm
sen hangi sersem haydut"Birhan Keskin.
ASUDE:
Yolumuz uzun, çetrefilli ve Timur'un ordusundaki her adam için ne kadar yalnız geçiyorsa, benim için kilomretrelerce daha uzun ve kimsesiz geçiyordu. Arslan'ı geride bırakmış, üzerine bir aç kurt salmalarına sebep olmuştum. Kara, uzaklardan koşarak gelecek ve kanlı elbiseleri ile karşımıza dikilecek diye korkuyordum. Timur ise tam aksinden çekiniyordu. Saatler geçmişti fakat Kara ufukta görünmüyordu. Gün batımına bakan bir mağarada konaklamamızın sebebi, her ne kadar Timur atlılarının yorulduğunu bahane etse de, Kara'nın bize yetişmesini istediğindendi.
Atlılar, atlarını bağlayıp dışarıda yaktıkları ateşin başında toplanmıştı. Ben ise, mağaranın içine yaktıkları cılız ateşin başında oturmuş cebimden çıkardığım fındıklara gözyaşı döküyordum. Adamlarına uzunca nutuk çeken Timur, mağaranın girişinde belirince elimdeki fındıklardan birini ağzıma atarak söyleyeceklerine cevap vermemek için bir bahane ürettim. Ellerini arkasına bağlayıp yavaş adımlarla ateşe yaklaştı. Onu gören ateş dahi, her adımında harlıyordu. Tepemde dikilip beni izlemeye başladı, kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Yakınımda duran sol ayağını yere sürterek toz çıkarmaya başladı. Genzime dolan tozla öksürüğe tutuldum. Eğilip uzattığı ağzı açık matarasını iterek genzime vura vura kendime geldim. Ona dönüp bakmasam da hissediyordum gözlerindeki öfkeyi.
Derince bir nefes aldı ve söylenmeye hazırlandı. "Sen sustukça işte böyle söyleyeceklerim genzimi dolduruyor Asude..." matarayı önümde salladı "Ama sen bana bir yudum su uzatmıyorsun."
Başımı kaldırıp gözlerine baktığımda öyle acıklı bakışlar beklemiyordum. Adamlarının yanında kükreyen Timur yoktu karşımda. "Öksüre öksüre atıyorsun işte genzine dolan ne varsa..." dedim. "Söylediklerin bir kuru gürültüden ibaret."
Kaşları çatıldı, sıktığı yumruğunu dizine vurdu. Gözlerini yumarak mırıldandı. "Beni sinirlendiriyorsun..." yukarı kalkıp inen adem elmasını izledim. "Benim öfkem bi' eşkıyanın öfkesine benzemez!"
"Senin hiçbir şeyin ona benzeyemez!"
Suratıma çarpan suyla irkildim. Kolumla apar topar sildim suratımı. Timur, kaşları çatık, alnında atan bir damarla bakıyordu yüzüme. Kahverengi gözleri kısılmıştı. Yüzünde, bulunduğu yeri çoktan terk etmiş olan aknelerin izleri belli belirsiz duruyordu. "Haddini aşma!" diye bağırdı.
"Ne yapabilirsin? Hiçbir şey!" dedim. "Bana dokunabileceğini mi sanıyorsun? Hele bir dene! Allah'ından bulursun!" avazım çıktığı kadar bağırırken tek güvencem göğsümde taşıdığım düğümdü.
Dizleri üzerinde üstüme doğru adım atmaya başlayınca olduğum yerde gerisin geri süründüm. Üzerime atılarak omuzlarımdan yakaladı ve yüzümü yüzüne yaklaştırdı. Dudakları sinirle büzülmüştü.
"Çok güzelsin Asude..." dedi. Sesinde ne arzu, ne ihtiras... Yalnızca hırs vardı. "O dağlarda sana sahip olmak isteyen kaç soysuz köpekle karşılaştın kim bilir... Beni onlarla karıştırıyorsun! Artık mevzu sen değilsin. Senin için savaştığımı sanıyorsun, oysa ben şerefim, iki paralık olan onurum için savaşıyorum." Omuzlarıma daha çok sarıldı. "Ne amcamın vasiyeti, ne verilmiş yersiz bir söz umrumda değil! O kadar yolu senin bacaklarının arasına girmek için tepmedim! Sen de kendini saklayabilir, bacaklarını ölene dek bana kapatabilirsin! Ama benim evimde, benim odamda ve benim yatağımda olmaktan başka çaren yok!" omuzlarımı iterek bıraktı. İşaret parmağını havada salladı. "Bana bir daha adamlarımın yanında sesini yükseltme!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EŞKIYA
General FictionGece boyu izledim; Çadıra düşen gölgesini. Peçesini indirişini, Sigarayı yakışını.. Üfleyişini geceye.. Yer yer çadıra dönüp bakışını.. Nefes alıp verişini.. Gözlerinde hiç korku yoktu, deli cesareti okunuyordu yüzünün her köşesinden. Büyük kalabal...