Gözlerin ki ikindisini çalmış günümün
Şimdi sen bir çocuğun ilk günahı gibi
Tövbesini kendi doğuran
Bana aşktan soruyorsun sevgilim
Şaraptan ve de tanrıdanBiz bir sekizinci kıta ayıbıyız yeryüzünün
Ellerin, kanlı bir sergidir ortadoğuya açılan
Peki bizi kim bağışlayacak diyorsun başka?
Şaraptan, aşktan ve de tanrıdanSitaare*
ÖNEMLİ BİR MESAJ
Eşkıya Ailesi, öncelikle gecikme için affınıza sığınıyorum. Cenazem ve bunun çevresinde gelişen aksamalar nedeni ile yine bir ayı buldu yeni bölümün gelmesi. Arslan'ın iç dünyasında daha önce rastlamadığımız korkularına değineceğiz bu bölümde. Keyifle ve hissederek okumanızı dilerim.
Önemli bir başka meselemiz daha var. @gonulhanem isimli dostumuzun iki kitabı basılacak. Ve bu iki kitabın geliri ENGELLİ ÇOCUKLAR için bağışlanacaktır. Bu konuya duyarsız kalmayacağınıza eminim. Kitaplarına göz atmanızda fayda var. Bu bir istek değil, insanlık vazifesidir. Beni buna ortak ettiği için kendisine minnettarım.
Tekrardan keyifli okumalar.
Sevgilerimle.
***Bir sonraki bölüm Arslan'ın içsel sorgulaması ve varoluş sancıları ile devam edebilir. Yahut kurguya kaldığım yerden devam edeceğim. Bunun kararını henüz vermedim. Kurguya dönmek isteyenler buraya bir yorum bırakabilir. ***
ARSLAN:
Gök kızılcık şerbeti içmiş. Siz hiç şerbet içen bir gök gördünüz mü? Yer, ayak parmaklarımın bir karış üstünde. Bu, "Ayaklarım yere sağlam basmıyor"un tercümesidir. Yerin dibine geçiyor olmak, mahvolmuş, kayıp, ziyan bir hayatın tarihçesidir. Tarihi bedbahtlar yazar. Bahtiyar olanlar yaşar. Ben katip olacağım büyüyünce, bedbahtları bahtiyar eden, yaşayanı yazar, yaşarken yazar bir katip. Katip, katilden sonra gelir. İster alfabeyle düşünün, ister hurafeyle. Ve tüm önceler, sonrayı tamamlar. Katil, katibin mürekkebinde birikir. Öyleyse ölümdür yazılacak olan. Ahmaklar bunu yaşamak olarak okur, aklı bali olan ölmemek der.
Bir kuş gibi tünediğim ağacın ötesinde, odanın içerisinde yanan cılız mum. Üfleyeni ben olmayacağım. Bir nefes üfleyip, karanlığı doğuran kadının dudakları bulaşmayacak sakallarıma, omzuma ya da herhangi bir yerime. Bir dilberin iki dudağı arasından çıkan her nefes döller biriktiriyor kasıklarıma. Doğmak ve de doğrulmak için.
Asude.. Davamın diğer adı. Köpük köpük taşıyor her uzvumdan. Parmaklarımın arasına dolan etlerini, tekleyen sıcak nefesini, kadınlığını ve ürkek bakışlarını nasıl istediysem. Ve beklediysem bir güverteyi dolduran sabırla. Öyle bekliyorum Arslan'ın hatununa yakışacak öfkesini. İçimde ne varsa ona akıttım uzun zaman. Çok tohum ektim her gölgesine. Filiz verecek! Biliyorum yeşerecek her biri! Kadınımın toprakları bereketlidir. Rahmi gibi...
Ben size demiştim ki, silinip gitmenin özlemiyle doluyum. Bir gün hiç varolmamış olmanın yüceliğini överek ve övünerek katil olmakla... İşte böyle geçtim satırlarınızdan. Ama insan, kendini yalanlamaya meyillidir. İzlediğim pencere ardında uyuyan kadını çoğaltmaktan başka bir şey düşünmez olduğumdan bellidir. Bir adam, unutulmayı hak etmez artık, bir kadının rüyasında hatırlanmışsa eğer.
Bu dünyada çoğalmak merdin hakkıdır! Azalmak namerdin! Ama kim haykırır bunu ağız dolusu? Hanginiz verir hak ettiğince hakkı hak olana efendiler? Ben haykıracağım. Doğduğum gibi, doğurulduğum gibi esastır söylediklerim. Nasıl korkmuyorsam bir ağaç gördüğümde, bu ağaçtır! demekten. Namert de gocunmasın, karşımda duran namertliğinden!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EŞKIYA
General FictionGece boyu izledim; Çadıra düşen gölgesini. Peçesini indirişini, Sigarayı yakışını.. Üfleyişini geceye.. Yer yer çadıra dönüp bakışını.. Nefes alıp verişini.. Gözlerinde hiç korku yoktu, deli cesareti okunuyordu yüzünün her köşesinden. Büyük kalabal...