"Sen de bilirsin ki, iki kurşunla;
Bana kolay kolay gelmezdi ölüm.
İstedim ki sana 'kaatil' desinler:
Bunun'çin öldüm."Arif Nihat Asya.
Arslan :
"Davuuot ! Aç şu kapıyı lan Davuot !! "
Biraz daha bağırsam gırtlağım yırtılacaktı. Elinde anahtarlarla, koşarak geldi Davut. Hücrelerde yatan bütün suçlular parmaklıklara yapışmıştı. Peşinden gelen ele başları, ellerini cebine sokmuş keyifle izliyordu halimi. Kahverengi gözleri, martı kaşlarının altına yerleşmiş, sarı dişleri eğri burnuyla raks ediyordu.
"Şimdi de biz seni çıkartmıyoruz Arslan efendi. Burayı ne sandın, istediğinde yatıp çıkabileceğin bir han mı? " dedi kibirle. Davut, mahçup vaziyette bakıyordu gözlerime.
"Ya şimdi açarsın bu kapıyı ya çıkınca ilk iş kelleni gövdenden ayırırım senin ! " nefes nefeseydim. Asude beni dinlemeyip çekip gitmişti, ona yetişmem gerekiyordu.
"Devletin adamını tehdit ediyorsun Arslan, dikkatli ol. Bana bir zarar gelirse seni ölene dek çıkarmazlar buradan. " cebinden çektiği çöple dişlerini karıştırmaya başladı.
"Seni öldürür, seve seve yatarım kolcu ! En azından yatma sebebim olursun. "
Duraksadı, elindeki çöpü orta yerinden kırdı. "Açın kapıyı. " emriyle Davut, anahtarı deliğe yerleştirdi. Kilidin döndüğünü hisseder hissetmez savurdum kapıyı yerinden. Kaybedecek vaktim yoktu, yürümeye başladım.
"Gözüm üzerinde Arslan efendi ! " dediğini duydum. Bir saniye vaktim olsa, dönüp gözlerini oyacak kadar sinir kaynatıyordum.
"Tabancam nerde ?? " etrafta dört dönmeye başladım.
"Nikos aldı tabancayı. "
Kapıya çıktım, Davut'a bir selam çakarak atına atladım. Uzaktan bağırarak koşmaya başladı "Abi ata bir şey olmasın..."
"Getireceğim oğlum, bana güven. " dehledim atı, konağa son sürat koşturdum.
Yolda ezilme tehlikesi geçiren hatunlar düştüğü kucaklarda yeni bir aşka yelken açmadıysa, sendeleyen dilenciler yerde altın dolu kese bulmadıysa, yara alan bir çocuğa hiç kimse şefkat duymadıysa tabiatın kanununa tüküreyim.
Yol kenarında Katina'yı konağa yürürken gördüm. Durmam için işaret verse de oralı olmadım. Taş duvarların ardındaki bahçeye girince, yavaşlayan atın üzerinden atlayıp zaten açık olan kapıdan girdim içeri. Kimseler yoktu etrafta , beni gören Gülsüm Teyze neşeyle sarıldı koluma.
"Kurban olduğum, yaradana kurban seni. Çıktın geldin demek. Hemen haber vereyim Safiye Sultan'a "
"Kız nerede ? " merdivene adım atmak üzere olan kadın eteğinin kenarlarından tutarak döndü. Beyaz yazması başından düştü düşecek.
"Sahi o seni görmeye çıktı sabah, daha da dönmedi. Gelmedi mi yoksa yanına? "
"Ben gelene kadar herkes aşağı insin! " konağı arkama alıp, ardına dolandım. At ahırına ulaştığımda Salim Efendi atları tımar ediyordu.
"Arslan'ım, hoşgeldin. "
"Salim Efendi, kapıdaki atı karakola götür. Davut'a teslim ediver. " sondaki bölmeye doğru ilerlerken Salim Efendinin hala beni izlediğini fark ettim. "Hemen Salim Efendi, hemen ! " irkilerek dışarı çıktı adam. Bölmenin kapısını açtım, siyah tüyleri parlayan at kişnemeye başladı. "Yeter dinlendiğin yakışıklı, gidiyoruz. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EŞKIYA
General FictionGece boyu izledim; Çadıra düşen gölgesini. Peçesini indirişini, Sigarayı yakışını.. Üfleyişini geceye.. Yer yer çadıra dönüp bakışını.. Nefes alıp verişini.. Gözlerinde hiç korku yoktu, deli cesareti okunuyordu yüzünün her köşesinden. Büyük kalabal...