BÖLÜM 35 : CAN

20K 1.5K 453
                                    



"Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil'
İmkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil"

Hüseyin Nihal ATSIZ.



Ellerimden kayıp giden bıçak kuşağımın ucundan aşağı sarkıyor, Timur ve ben hayretler içinde birbirimize bakıyorduk. Göğsüne vurduğum yumruğum havada asılı, diğer elimi ise yüzüme siper etmiştim. Bu şaşkınlığı üzerinden atan, durumu kavrayan ilk kişi canını kurtaracaktı. Yüzüme siper ettiğim elimle kuşağıma davrandım. Önce göğsümdeki yumruğumu, sonra kuşağıma giden elimi bileğinden yakalayan Timur, iki elimi sol elinin iri avucunda kavradı. Boşta kalan eli ile bıçağı kuşaktan sıyırıp boynuma dayadığında çırpınmalarım son buldu. Yutkundukça bıçak boğazıma batıyordu. Başımı geri yatırdım, gözlerimi gözlerinden ayıramıyordum. Bir yandan canımın derdine düşmüşken , bir yandan ölürken göreceğim son gözlerin Timur'a ait olmasını istemiyordum. Yumdum gözlerimi ve hayatım gözlerimin önünden akmaya başladı. Bütün yaşanmışlıklarım sonbaharı karşılayan bir ağacın yaprakları gibi dökülüyordu saçlarımdan. Ölü yapraklar, ölü yaşanmışlıklar ve ölü bir Asude... Başına ölü gelen her bir kelime canlılığını yitiriyor, şimdiden geçmişe gömülmeye başlıyordu.

Burnundan hızlı hızlı soluyan Timur'un şakaklarında beliren damarlar bir öfkenin haritasını çiziyordu. Bu haritanın orta yerinde duran gözleri ise kederi işaret ediyordu. Bir hazine saklıymışçasına çevriliydi gözlerinin etrafı. Bıçağı boynuma bastırdı, dudakları aralandı. Çatılan kaşları hayal kırıklığı döküyordu. "Demek bunun için geldin..." dedi, kelimeleri teker teker zikrederek.

Kaşlarım korkuyla havaya kalktı. Yüzümün her bir köşesi yalanlasa da dilim inkar etmeye dönmüyordu. Beni, boynuma bastırdığı bıçakla geriye doğru, ayaklarım birbirine dolaşır halde yürütmeye başladı. "Demek bunun içindi her şey..."

Yere fırlatılan bıçağın sesini duyduğumda geride duran başım öne düştü. Suratımı yakan tokatın şiddetiyle arkamdaki yatağa yuvarlandım. Kuş tüyünden daha rahat, yumuşak rahat sırtımı kucakladı. Yediğim tokatın acısı suratıma yayılmıştı. Başımda öfkeli gözleri bütün bedenini ve benimkini de titreten Timur'un bedeni taş kesilmiş gibiydi.

Yattığım yerden kalkmaya çabaladım.

Dizleri ile iki yanıma çöküp karnıma oturdu. Boğazımı hedefleyen ellerini çırpınarak uzaklaştırmaya çalıştım. Korkudan tırnaklarımı ellerine geçiriyor, kararan gözlerimle görebildiğim her hareketini savuşturuyordum. Birden bire çığlık atmaya, avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım. O an en akıllıca hareket bu olurmuş gibi gelmişti.

"Yardım edin! Biri yardım etsin! "

İri, güçlü eliyle ağzımı kapattı. Çırpınarak görüşünü kapatan ellerimi teker teker bacakları arasında sıkıştırdığında boğuk boğuk, boğazımı yakarcasına bağırmaktan başka bir şey yapamaz olmuştum. Göz bebeklerini çevreleyen kan safi nefretle kaplıydı. Bu gözler ile camiye giderken karşılaşsanız dahi son duanızı etmeye başlardınız. Allah yolunda yürüdüğünüze inanmak sizi tek başına bu korkudan kurtaramazdı.

Kemerini, biraz uğraştıktan sonra tokasından kurtarıp çözdü. "Demek eşkıyalık istiyorsun! İstediğin olacak Asude. "Gözlerim nemlenmişti, ağlamamak için direniyordum. Ağzıma daha şiddetle abanarak yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Koynuma yılan gibi girerek beni zehirlemeyi düşleyen o küçük aklın açtı bunları başına. Keşke kuyruğundan tutup seni alaşağı ettiğimde kendi zehrinde boğulabileceğini de akıl etseydin! Şimdi olacaklardan ben sorumlu değilim! Sen de ağlamayı bırak, yılan gibi kıvrıl ve tadını çıkar. Her nasılsa bu yataktan kalktığında bir hanım gibi değil, fahişe gibi hissedeceksin! Bunu sen istedin..." pantolonunun düğmelerini çözüp, eteğimi yukarıya kaldırırken hep aynı cümleyi sayıkladı "Bunu sen istedin... bunu sen istedin..."

EŞKIYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin