"Ben bütün hayatlardan geri kaldım doktor bey. İlaçlarınız, şoklarınız düzeltmiyor karnemdeki kırıkları. Ben aşk-ı bekalardan sınıfta kaldım. Ve onların yüreğinde ne merhamet, ne aşklar. Bilmiyor onlar kalbi kırık bir çocuğun tarihi nerden başlar."
Kemal Sayar.
Asude :
Elim titreyerek sarıldım tabancanın işlemeli tahta kabzasına. Koşarak kapıya vardığımda avucumda sallanan tabancayı doğrulttum, hayvan durmaksızın hareket ettiği için nişan alamıyordum. Nişan nasıl alınır, onu dahi bilmiyordum ki. Beni gören Arslan, bir bana bir domuza baktı. Tetiği bir kere çekmeme rağmen aralıklarla üç el ateş sesi duyuldu. Böğürerek yere yıkılan domuz, hala koştuğu zannıyla ayaklarını çırpıyordu. Koşarak yanıma gelen Arslan, silahı elimden çekip silindir tambur şeklindeki topluyu indirdiğinde gözlerim yerde kıvranan hayvandaydı.
"Keşke içine fişek koysaymışsın, bu şekilde pek öldürücü olmuyor bu filinta. " diyen sesi ile uyandım. Gerinerek beline takıyordu silahı.
"Mermi yoksa nasıl vurdum ? " diye sordum. Bostan içinden, elinde tabanca ile çıkan yaşlı kadını görünce netleşti her şey. Arslan, kolumdan tutup mektebe soktu, kapıyı kapattığında kadın bizi görmemişti.
"Kadın bize evini açabilir. " dedim, umutla. Üşüyordum ve sıcak bir evde dinlenmeye fazlası ile ihtiyacımız vardı.
"Kim ? Deli Fadime mi ? " kapı aralığından kadını izlerken güldü "En son bana yardım ettiğinde üzerimde hak iddia etmişti. " parmaklarını odanın içine doğru uzattı. "Eyerden mermi kutusunu ver. "
Dediğini yapıp, yanında bittim. Dışarıda ne gördüğünü merak ediyordum. Kadın bostanını dağıtan hayvanla kavga ediyordu. Yerden aldığı sopayla, arka pencerenin paslanmış demirini yukarı kaldıran Arslan, eyeri omzuna atıp dışarı çıktı. Onu takip ederek atın yanına geldiğimde arkamızdaki kadının yürekten gelen feryadını duyduk.
"Osman !" tüfeği fırlatan kadın koşarak yanımıza geldi, Arslanın beline sarıldı. "Osman'ım döndün demek he !" başından kayan yazmayı düzeltirken Arslan'ın başı sitemle öne düştü. Yüzüne taktığı zoraki gülümsemeyi kadının gözlerine yöneltti.
"Maalesef. "
Beni fark eden kadının mavi gözleri kısıldı, gizli bir nefretle doldu. "Demek Elif'i buldun sonunda. "
Ne diyeceğimi, nasıl tepki vereceğimi kestiremeyerek Arslan'a döndüm. O da benim kadar manasız bakıyordu. Eliyle gizliden sakin olmamı işaret edince, yalandan bir tebessüm kondurdum dudaklarıma. Kadının peşinden, virane köprüyü geçip, çitleri kırık bostanın içinden genişçe bir harmana yol aldık. Harmanın uzun kalaslarla korunan kapısından çıkıp, dar, çamurluk yolda etrafımızdaki bağı bahçeyi izleyerek iki katlı, turuncu boyalı, önünde tavukların gıdakladığı taştan evin büyük kapısından içeri girdik. İçeride, birinden hayvan sesleri gelen -burası ahır olmalıydı- iki kapı vardı. Ayağımızdaki pabuçları çıkartıp sağ taraftaki kapıdan merdiveni tırmandık. Geniş holde etrafımız dört kapıyla kaplıydı. Bizi karşıdaki kapıdan alçak tavanlı odaya buyur eden yaşlı kadın, kendinden beklenmeyen dinçlikle dışarı çıktı.
"Neler oluyor ? Elif kim ? " diye sordum Arslan'a.
"Bilmiyorum, anlarız şimdi. " dedi, büyük rahatlıkla sedire kurularak.
"Hiç sevmedim burayı, beni korkutuyor. " dedim, sedirin diğer ucuna otururken. Arslan, boynundaki gümüş kaplı dişleri çıkarıp pantolonunun cebine iliştirirken gözlerime uzun uzun baktı ama tek kelime konuşmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EŞKIYA
General FictionGece boyu izledim; Çadıra düşen gölgesini. Peçesini indirişini, Sigarayı yakışını.. Üfleyişini geceye.. Yer yer çadıra dönüp bakışını.. Nefes alıp verişini.. Gözlerinde hiç korku yoktu, deli cesareti okunuyordu yüzünün her köşesinden. Büyük kalabal...