Kısıtlı zamanda elimden geldiğince bir şeyler çıkardım, umarım içinize siner. Medyadaki videoyu bölüm sonunda izlemenizi tavsiye ederim. Keyifli okumalar.
Sitaare.
"Karıncanın işinin başından aşkınlığını cırcır böceğinin şarkısından daha çok yücelten kişinin bakış açısı ne kadar da dardır. "
Halil Cibran.
ASUDE :
Kadın olduğumu ve bunun ne anlama geldiğini anladım. İşte ne olduysa, ondan sonra oldu.
Kendimden korkuyorum. Arslan'a aşık oldum. Kendimden iğreniyorum. Arslan'a teslimim. Arzularıma hakim olamıyorum. Arslan'ı arzuluyorum. O da bunun farkında. Kontrolü ne vakit ele geçirsem beni kışkırtıyor, tekrar arzum gün yüzüne çıktığında ise keyifle izliyor. Sınırlarda dolansa da asla çizgiyi aşmıyor. Kimi zaman o çizgiyi aşmasını ne denli istediğimi bilemezsiniz, beni affedin. Zorla bana sahip olmasını dahi istedim, böylece onu suçlayacak, vicdanımı rahatlatabilecektim. Görün nasıl aşağılık bir hal aldım. Görün Asude'yi, görün... İlk taşı birisi atsın artık...
Katina'nın sözleri geliyor aklıma. Bir erkeğin beyaz gerdan, ince bir bilek ve bel karşısında çaresizliğini anlatan sesi kulağımda çınlıyor. İçimden geçenlere kulağımı tıkayamıyorum.
Arslan'ı gören bir eşkıyanın olduğu yerde düşüp bayılması, bir diğerinin koşarak kaçmasının ardından geçen üç gün sonra dik yamaçlı dağların olduğu vadiye vardık. Kimsesiz evlerin arasından geçip, dağın eteklerine dökülen tek tük ağaçlardan birinin gölgesine oturduk. Arslan, dudaklarını kıpırdatarak bir şeyler düşünüyor, uzun parmakları ile hesap yapıyordu.
Başı sonu belli olmayan derenin önüne çömelip saçlarımı, yüzümü ıslattım. Gerdanımdan aşıp içime süzülen soğuk damlalar tüylerimi uyandırdı. Düğmelerimi bulan ellerim, gelip geçici bir istekle yakalarımı birbirinden ayırdı. İri değilse de, diriydi göğüslerim. Dönüp baktığım Arslan, tütününü yakmış, kısık gözlerle etrafı izliyordu. Diktiği sağ bacağından destek alan elinin parmakları oynarken, içinden hala bir şeyler hesapladığı belliydi. Düğmelerimi tekrar ilikleyip ayağa kalktım. Ayak bileklerimi açıkta bırakacak kadar kaldırdığım eteğimi tutarak pabuçlarımı çıkardım. Derenin suyuna batırdım ayaklarımı. İleri geri yürürken Arslan'a kaçamak bakışlar atıyordum. Katina haklı mıydı? Bu kadar etkili miydi bir kadın vücudu? Oysa Arslan dönüp bakmıyordu bile.
Dereden çıkarak yanına vardım, ayaklarımı uzatıp ağacın dibine oturdum. Açıkta kalan bileklerimi sallayarak etrafı izlemeye başladım. Arada ondan yana dönüp, yüzüne bakmadan ne yaptığını anlamaya uğraşıyordum. Sonunda dikkatini çekmeyi başardım. Bir süre beni izledikten sonra ayağa kalktı. Ne yapacağını ölesiye merak ediyordum. Atının yanına gitti, bağladığı ağacın başına giderek pantolonunun düğmesini çözdü. Duyduğum sesle öfkelenerek örttüm bacaklarımı. Geri gelip önümde diz çökünce ellerimi nereye koyacağımı bilemedim. Eteğimi hafifçe kaldırıp ayak bileğimi tuttu. Elindeki zinciri defalarca dolayıp birbirine bağladı. Bileğimi bıraktığında, zincirin ucunda sallanan Yunus balığını gördüm, gözlerim fal taşı misali açıldı.
"Arslan! Bu benim kolyem!" deliren bakışlarım dört dönüyor, Arslan'ın yüzünü yokluyordu. "Ne kadar aramıştım o gün! Niçin söylemedin sende olduğunu?" kolyeyi öpmek, öpmek, öpmek istiyordum. Vuslat anının sarhoşluğuyla doluydu içim. Yüzüme yayılan tebessüm, Arslan'ı da gülümsetmişti. "Ahh, Murat'ın verdiği günü dün gibi hatırlıyorum..." dedim, gözlerim dolmuştu. Arslan'ın gülüşü soldu. Tekrar geri alacak diye öylesine korktum ki, bacağımı katlayıp altıma aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EŞKIYA
General FictionGece boyu izledim; Çadıra düşen gölgesini. Peçesini indirişini, Sigarayı yakışını.. Üfleyişini geceye.. Yer yer çadıra dönüp bakışını.. Nefes alıp verişini.. Gözlerinde hiç korku yoktu, deli cesareti okunuyordu yüzünün her köşesinden. Büyük kalabal...