Bölüm 2 : KAÇIŞ

63.7K 3.2K 832
                                    

"Karanlıktan korkar ışığa tapanlar,
Yanılacak elbette, karanlığı yalnızca gece sananlar."

Ceyhun Yılmaz.

Asude :

Sabah güneşiyle beraber yorgunluğa teslim olan göz kapaklarım çok geçmeden tekrar aralandı. Çadıra girmiş ayağı ile iteleyerek bizleri uyandıran esmer kadın hiç de insancıl davranmıyordu. Dün gece beni çadıra sokup kadınlığıma dokunan vahşi eller bizzat ona aitti. Bakışımdan okunan nefret onu rahatsız etmiş olacak ki uzun bir müddet ayırmadı gözlerini üzerimden.

"Çabuk olun da bir şeyler zıkkımlanın. Bütün gün sizi bekleyemeyiz, yola çıkılacak." bakışlarını güçlükle üzerimden çekerek çıktı dışarı. Üzerimdeki oduncu gömleğinin çözdüğüm bir kaç düğmesini ilikleyerek saç örgümü yapmaya başladım. Kübra, şişen yanağını tutmuş inliyordu. Bütün gece ağlamıştı ..

Yanağına dokunmamla bağırması bir oldu. "Eli kırılsın inşallah! " dedim, sitemle.

"Acımadı namussuz ! " diye karşılık verdi.

"Ekmek çiğne de bastır iç yanağına. "

"Tabi ekmek verirlerse ! " haklıydı, her gün etle besleyeceklerini sanmıyordum bizi... Diğer kızlar çadırdan çıkınca ayağa kalkmaya çalışan Kübra'yı tutup geri oturttum. Üzerinde eteği vardı, benim gibi gelinlikle dolaşmadığı için bu aptal kıyafetleri giymek zorunda kalmamıştı. Sorar gözlerle bakıyordu yüzüme, fısıltı halinde konuşmaya başladım birinin -özellikle bir kişinin- duymasından korkarak.

"Sana söylemem gereken bir şey var. " gözü çadırın girişine kaydı, meraklanmıştı. "İçlerinde tanıdık biri var. "

"Nasıl yani ? Bilmece gibi konuşmasana ! "

"Şu peçeli olan... " kaşlarının çatılışını izledim. "Arslan... " dememle iki elini ağzına kapatarak gözlerini irice açtı.

"Bizim Arslan ! Eşkıya mıymış?!"

"Sessiz ol ! Sana söylediğimi duymasın. Belli ki tanınmak istemiyor. "

Duyduklarını idrak etmeye çalışan kız bir müddet düşündü, tarttı. "Belki de bizi kurtarmak için buradadır? " dedi gözlerinde parıltıyla. Kübra'nın eskiden beri Arslan'a yanık olduğunu bilmeyen yoktu. Onu bir kahraman olarak görmesine şaşırmamalıydım fakat gördüklerim ve duyduklarım onunla hemfikir olmama mani oluyordu.

"Hiç sanmıyorum.. Beni buraya getiren oydu. " ne demek istediğimi anlamamıştı, devam ettim. "Altınları alıp ormana kaçtım, arkamdan gelip beni buraya o getirdi. O bir hain Kübra! Dirisi beş para etmeyecek bir hain ! " hayal kırıklığı ile düşen yüzünü izledim. Omzuna dokunan ellerim güç vermek istese de yıkık viran bir kalp duruyordu karşımda. Eller bir maddeyi tamir edebilir, ruhun kırıklarına karşı acizdir.

Daha fazla oyalanmadan çıktık çadırdan, bir şeyler yiyen kalabalığa karıştığımızda ekmek ve su verdiler. Kübra'ya ekmeği işaret ederek söylediğimi yapmasını ilettim, başıyla onayladı. Gündüz gözüyle her şeyi daha iyi görüyordum. Yaklaşık yirmi kişiydik. On kişi kadar onlar vardı, diğerleri az çok gördüğüm köyün gençleriydi. Erkeklerden özellikle yaşı küçük olanları kaçırmışlardı ki beyinlerini yıkayabilsinler. Süleyman uğraşmaya tahammül edemeyecekleri kadar küçük olmalıydı, çok şükür burada değildi. Şimdi tek duam sağ salim olmaları içindi...

EŞKIYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin