BÖLÜM 8 : YANAŞIM

44K 2.3K 468
                                    

"Hayat biter Umay, önemli olan yaşarken neyin bittiği."

Kazım Koyuncu.

Çakal :

Yeneceğim !

4 yaşında vermiştim bu sözü kendime.

4 yaşında bir çocuk dört senelik insandır, ben dört senelik bir hırs topuydum. 4 yaşında bir çocuk ne kadar savaşabilirse o kadar direndim hayata. Bir çocuk 4 yaşındayken ne kadar çocuksa o kadar uzaktım çocukluğuma. 4 yaşında bir çocuk ne kadar yenilebilirse o kadar yeniktim. Ve 4 yaşında bir çocuk ne kadar hırslıysa o kadar doluydu avuçlarım. Beni bu yaşıma kadar getiren de bu hırsım oldu. Hırs ! Şeytanın en sevdiği oyuncak. Ve hiçbir çocuk ilk oyuncağını unutmaz.

Annemi, babamı vuran o kolculardan kurtarıp beni yanına alan eşkıyaya minnettardım. Dört yaşında bir çocuğun olabileceği kadar minnettar. Gözlerimi bu dağlara açtım ben, bu dağlara doğdum sayıyorum. O gün de yalnızdım ondan sonra da. Sayısız ölüm, cinayet, tecavüz, katil, kurban gördüm de yenilmedim. Tek bir hedefim vardı hayatta, kazanmak ! Bu hayatı yenmeden ölmeyecektim...

Başkente hazine kaçağını araştırmaya gittiğim sıra Baba'nın yanına uğradım, bana Çakal ismini de o vermişti. "Ali" ismi benim için yetersizmiş... Ondan duydum Ağa'nın aradığı kızı. Hakkında her şeyi biliyordu Baba. Acem diyarındanmış kız, kendi düğününde eşkıyalar kaçırmış, Süleyman adında da bir kardeşi varmış. Niye, neden arıyorlar kızı bilen yok. Baba, kızı Ağa'ya götürüp göze girmek istiyor, doğal olarak benden de kızı bulmamı.

Yuvaya geri döndüğümde beni bekleyen hiçbir şeyden haberim yoktu. Resmen kızı gökte ararken yerde buldum.. Bizimkilere kız hakkında elle tutulur bilgi vermedim, bir güzel de korkuttum gözlerini. Gerçi 'kız içimizde, işte bu' desem bile bu heriflerin elinden bir şey gelmez. Her biri korkak, yüreksiz adamın teki ! Bir kişi hariç; Arslan... Bana bir kere olsun abilik etmemiş olan Arslan... Başı dik, burnu havada, her şeyi en iyi bilen... Düzene baş kaldıran, masaya yumruğu ilk vuran, yalnız yaşamayı bilen Arslan... Bir kez olsun yanına almadı da hep öteledi beni. Uzağında büyüttü. Yıllar var, içten bir sarılmayı unutum... Her neyse, boşverin bunlar sıkıcı mevzular.

Buldum kızı, Arslan'ın elinden de almak zor olmadı. Aslında Arslan'ın onunla sözde evlenmiş olması bu işin altında bir şey olduğunu düşündürdü bana ama nedir ne değildir anlayamadım. Ben kızı babaya götürüp aradan çıkacaktım, ikna da etmiştim başkente gitmeye. Zavallı kız, kayıp enik gibi tutunacak bir dal arıyor sürekli. Kime inanıp güveneceğini şaşırmış. Eminim Arslan'ın hoşuna giden yanı budur. Pek sever baktığı gözde korku görmeyi. Tabi aralarındaki bir gönül ilişkisi ise... İşimin kolay olmayacağını biliyordum, Arslan geldi buldu bizi. Hemen kıskanç kardeş ayaklarına yatıp biraz dövüşle sıyrıldım işin içinden. Kızı elimden kaçırdım ama ehemmiyeti yok, vaktim bol. Hem kızı nereye götürdüğünü, bu işin aslını öğrenmek için de fırsat oldu bana. Ne demişler; iti öldürmektense korkutmak daha iyidir.

***

Asude :

Bir ateş yaktı mağaranın ortasına. Duvarlar soğuğu içine çekiyor, kuvvetle büyütüp tekrar üstümüze üflüyordu. Başta yüzüne bakmamaya çalıştım ama ben yokmuşum gibi davranması beni tedirgin etmiş artık bu huyumdan vazgeçmiştim. Suç işleyip annesinin gözünün içine bakan; bir an önce kızsa , dövse de hayata kaldığım yerden devam edebilsem diye bekleyen veledler gibiydim. Kıpırdandım olduğum yerde, dikkat çekmek istiyordum. Atın eyerinden aldığı ekmeği önüme bırakırken dahi bakmadı benden tarafa. Mağaranın girişine oturdu, sırtını duvara yasladı. Ekmeğimi yerken diğer yarısını da onun yemesini izledim. Yemesini bitirdi ve aynı durgunlukla, her zaman yaptığı bir şeyi yapar gibi eyeri kaldırdı, içinden bir urgan alıp yanıma geldi.

EŞKIYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin