Bölüm 40: YAZIT

16.3K 1K 254
                                    

"en uzak dünyalara ulaşsın ışığın,
acımak çok günahtır bundan sakınasın.
tek buyruğu var ahlakının; saf kalasın!"

Friedrich Nietzsche

Asude:

Timur, adamlarını sıraya dizdi. Konaktaki hizmetliler zorunlu oldukları sessizlikle bahçeye indiler. Timur, atının üzerinde vakur ve kibirli görünüyordu. Ben bütün olanları penceremden izledim. Aşağı inmeye korkuyordum. Hayır, elleri bağlı esirin Arslan olmadığına emindim. Onu gölgesinden tanırdım. Fakat bir esirin düşüncesi bile tüyler ürperticiydi. Timur, gözlerini pencereme dikip gülümsedi.

Adamlarına işaret verince, göbekli, yağlı çuval gibi duran kahya ileri atıldı, esirin ipinin diğer ucundan tutarak orta yere getirdi. Zavallı, topallayan bacağı yüzünden düşeyazdı. Sağlam bacağı üzerinde doğruldu, kahyaya toslayarak durabildi. İçeride Yazgülü, bayılttığı iki adamı kilere kilitliyordu. Kilerin anahtarını göğsüne koyarak yanıma geldi, dışarıya göz gezdirdi. "Bu onları biraz daha oyalar..." diyerek tekrar yok oldu.

Timur, adamlarına nutuk çekiyordu. "Sizlere, yediğiniz kaba tükürmemenin ne demek olduğunu öğretecek değilim." huysuzlanan atını tekmeledi. "Ama ola ki tükürecek oldunuz, başınıza gelecekleri öğretebilirim..." bahçede çalışan birkaç köylü de kalabalığa karışmıştı. Timur, asıl onlara göz dağı vermek istiyordu, besbelli. "Bu adam, aylar evvel bana Asude diye bir kerhane gülünü kakalamaya çalışmıştı. Onu, bağışladım..." gözleri ile adamın topallayan bacağını izledi. "Bağışlamam gerektiği kadar. Ama görüyorum ki, her can bağışlanmayı hak etmiyor! Bana bir can borcu olduğu halde, tekrar yoluma çıkmaya kalktı!"

Köylü, olacaklardan korkuyor, kendini adamın yerine koyuyordu. Fakat o insana mahsus kan tadı dillerine gelmiş olmalıydı. Büsbütün bu korkuya, üzüntüye veremiyorlardı kendilerini. Timur, başı ile işaret edince kahya, esirin başındaki örtüyü kaldırdı. Zavallı, ürkek gözler ışıkta kısılarak havaya kalktığında ilk camdan bakan gözlerimi buldu. Dimitri... Yüzü yara bere içinde kalmış, susuzluktan çatlayan dudakları kupkuruydu.

Attan atlayan Timur, Dimitri'nin başucuna geldi. Aciz Rum, ağanın çizmelerine yüzükoyun düşmek üzereydi. Timur, Dimitri'nin uzayan saçlarından tutarak başını havaya kaldırdı. "İki bacağınla aldatamadığın adamı tek bacakla yeneceğini mi sandın Rum dölü?"

Kalabalık, ağasının lafı üstüne gururla hıçkırdı. Yazgülü yeniden yanıma gelmişti.

"Şimdi seni öldürmemem için bir sebep söyle? Beceriksiz bir adi olman dışında!"

Dimitri'nin dudakları aralandı. Sıcak çöl havası sızmıyorduysa dudaklarından, dili bir yanmış deri gibi yapışmıyorsa damağına, ve ağzından çıkacak kelime kurtaramayacaksa onu bunca hikayenin yaşanmış olmasının anlamı kalmayacaktı. Ona acıyan iki kişi vardı bu kalabalıkta. Biri, her zamanki saflığı ile Asude, diğeri yalnızca kendisi. "Su..." dedi, tek seferde. İkinci bir kelimeye gücü yetmedi. Timur'un onay vermesiyle kahya oluktan su getirdi, Rum kana kana içti.

Timur, arada dönüp bana bakıyordu. Gözlerinde bir uyanmışlık seziyordum. Sanki, Dimitri ile karşılaşmak onu, beni hırsla aradığı günlere geri götürmüştü. Bu düşünce ruhumu göğüs kafesimden çekişliyordu. Dimitri, fazladan birkaç cümle kurabilecek hale gelmişti. "Sana pusu kurmadım Timur Ağa." dedi, başka ne söyleyebilirdi ki? Herkes mazeretini merak ediyordu. Ve orada, hayatını kurtaran o açıklama, beni ve Yazgülü'nü ömrünün orta yerinden vurmaya yetmişti. "Sana bir haber getirmek için çıktım yola. Yanımda bir de adamım vardı. Ben aksayan bacağımla geride kalınca o önden gitti, ben de arkadan takip onu ediyordum." Yazgülü, pencere kenarına çöktü. O kara haberin ne olduğunu bilmesem de en az onun kadar korkuyordum. Hatta daha fazla. Neyden korkman gerektiğini bilmemek korkuların en büyüğüdür.

EŞKIYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin