BÖLÜM 27 : SERVET

43.6K 2.1K 674
                                    

" Seni bende, beni sende arıyorlar,
Beni senden, seni benden tanıyorlar,
Bir birim gibiyiz tümünün gözünde,
Yarımlarımızı bütün sanıyorlar."

Özdemir Asaf.


Hatice:

Perdesi çekik pencerelerin köşelerinden sızan ışığın yarı karanlığında, kesif bir kokuyla aralandı gözlerim. Dadı, inceden bir duman halinde etrafa ağır kokusunu yayan tütsüyü bir o kadar ağır adımlarla odada gezdiriyordu. Şafak aymış, odadaki bütün kızlar esneyerek, kimi gerinerek yataklarında doğrulmuştu. Rukiye ve Kadriye yorganı üzerlerinden fırlatarak perdeleri ve ahşap pencereleri sonuna kadar açtı. Başlarını düşünmeksizin dışarı uzattı. Bunu gören dadı popolarına şaplak vurarak içeri girmelerini emretti. Timur başları açık, uykudan yeni uyanmış halde camdan sarkan kızlarından birine rast gelirse eğer ilk haşlayacağı kişi dadı olurdu. Ve dadı ilerleyen yaşına hürmeten böyle bir durumla karşı karşıya kalmak istemiyordu. Ne de olsa Timur'u da bu yaşa getiren yine aynı tütsü tutan ellerdi.

Burası konağın doğuyu gören arka kanadıydı. Pencereleri arka bahçeye bakan haremde biz kızlar ve dadı kalıyorduk. Her gün şafak söker sökmez kalkar; kimimiz bahçe işlerine, kimimiz ev işlerine koşardık. Akşam olunca yatmak için toplandığımız koskoca odada ayak basacak yer kalmazdı. Bu kadar genç, olgun kadının bir arada olmasının sebebi elbette Timur'un aç gözlülüğü yahut uçkur düşkünlüğü değildi. Hepsi -bir zamanlar benim de yaptığım gibi- memleketin çeşitli yerlerinde Asude'yi aramaya koyulan adamların ve pek yardımsever yurdum insanının tutup getirdiği, Asude olduğu hususunda direten gıdım akıllı fahişelerdi. Timur'un koynuna girmek için can atan, türlü yalanlar söyleyen yarım akıllı fahişeler. Timur için bir Asude edemeyen onlarca hiç.

Timur'un her gece sırayla odasına aldığı kızlar gecenin bir yarısı ağlayarak dönüyorlardı yataklarına. Bütün gece hıçkırıklarını dinlemek olan uykumu da kaçırıyordu. Kafamı yastığın altına gömer, oflaya poflaya, kendime ninni söyleyerek uyumaya çalışırdım. O odadan ağlaya zırlaya çıkmayan, sabahı görebilen tek kızdım ben. Çünkü Timur'a Asude'yi ve Arslan'ı gördüğümü, hatta onlarla uzunca bir vakit geçirdiğimi, aynı çadırı paylaştığımı söylemiştim. Bütün gece ona Asude'yi, nasıl göründüğünü, nasıl yürüdüğünü, nasıl konuştuğunu, en önemlisi nasıl düşündüğünü anlatıyordum. Aynı şeyleri gözünü kırpmadan dinliyor, ben anlatırken dudaklarını oynatarak ezberden bildiklerini tekrar ediyordu. İşim bittiğinde avucumda bir altınla dönüyordum hareme. Haremdekiler gülen yüzümü Timur'u hoşnut etmemden dolayı sanıyordu oysa ben, diğer kadınların gururlarını kırarak, onurlarını inciterek ve onlara kendilerini beceriksiz hissettirerek içimdeki aşağılanmış kadını ayağa kaldırıyordum. Nasılsa o odada yaşananları yalnızca ben biliyordum.

Timur, bunca kızı besleyecek değildi. Onları adamlarından bekar olanlarla evlendirmeyi, böylece onun için silah tutanların sadakatini satın almayı düşünüyordu. Timur; sessiz, sakin, genellikle vaktini düşünerek geçiren, kafasında geçenleri asla tahmin edemediğim bir adamdı. Bazen durduk yere gülmeye başlaması etrafındaki herkesi önce korkutur, ardından bir gülümsemenin kollarına bırakırdı. Asude'yi tanıdığımı düşünerek beni yanına almış, arayıştan dönen adamlarını ve yanındaki kızları benimle karşılıyordu. Fakat büsbütün güvenmiyordu bana. Ne kadar sinsi, içten pazarlıkçı bir kadın olduğumu bildiğini yüzüme defalarca vurmuştu.

"Bir kadının yalnızca Allah bir dediğine inanırım!" demişti, bir keresinde. "Tabi içimdeki ses de bunu onaylarsa."

Doğrusu kadınlara güvenmiyor, onları bir düzeni bozabilecek yegane güç olarak görüyordu. Bu yüzdendi kızların her gece ağlayarak dönmeleri. Onlara ne kadar yalancı, düzenbaz olduklarını fısıldıyordu geceleri. Bir keresinde beni de üzmek için Adem babamız ile Havva annemiz hakkında bir şeyler anlatmış, dinlemediğimi anlayınca bir testi şarabı başımdan aşağı boca etmişti. Onu bu kadar acımasız yapan neydi?

EŞKIYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin